– Aşk Uykusu –
Sanırım, altı ya da yedi ay önce izlediğimi düşündüğüm bir film geçen akşam yeniden karşıma çıktı. Hiç adetim olmasa da ikinci kez izledim Aşk Uykusu‘nu. Gazeteci yazar Mehmet Coşkundeniz’in gerçek bir hikâyeden yola çıkarak yazdığı aynı isimli romanından uyarlanmış bir film.
Tahmini okuma süresi 6 dakika


Nisan Akman romanı yöneterek aynı isimle sinemaya uyarlamış.
Gökçe Bahadır (Yonca), Alican Yücesoy (Serkan) ve Hande Subaşı (Seda) başrollerini paylaşmış.
Çoğumuzun hiç yabancı olmadığı bir aşk hikayesi. Tutkulu bir aşk sonrasındaki aldatma ve aldatılmanın yaşattığı duygu karmaşasıyla yaşanan ve yaşatılanların anlatımıyla dolu bir film. Aldatmanın çirkinliği ve çaresizliği yanında yaşanan hazzın, aldatılanın yıkılan dünyası…
Aşk için nelerin göze alınabileceğini, çarpıcı gerçek bir hikâye üzerinden anlatmış. Hepimizin hayatından belki de bir parça bulabileceğimiz hikâyeler var filmde.
Tüm oyuncu kadrosu üstlendikleri rollerin hakkını verebilmişler. Gökçe Bahadır, bu filmdeki oyunculuğuyla da çok başarılı olmuş. Aşk uğruna kişiliğini yitiren nice kadınların acılarını, aptallıklarını, saplantılarını, yanlışlarını başarıyla sergilemiş. Kabulü anlamsız bir dilek için dikilen mum gibi, biten ilişkiye verdiği gereksiz çabanın anlamsızlığını gözlerimizin önüne sermiş.
Sözler belki susar bir gün… Ama içindeki sesleri susturamazsın hiçbir zaman…
Filmler yaşanmışlıkların anlatımı değil midir zaten?
Doğar, büyür ve ölürüz.
Hepimiz bize sunulan yaşam sürecinde yaşadıklarımız ve öğrendiklerimizle hayatımıza yön veririz. Kimimiz, bize ezberletilen yolun çizgisini aşmadan, kimimiz de cesaretimizin ışığında yepyeni dünyaların anlamıyla yaşar gideriz. Kimi istemese de yalan bir dünyanın içine atar kendini, kimi tüm doğruluğuyla yaşar yaşamak istediğini. Hangisi daha doğrudur bilinmez hiç. Hatalar, pişmanlıklar, başarı ve başarısızlıklar, acılar ya da mutlulukların tekrarı yoktur. Bize verilen zaman içinde geri dönüşü olmayan yollardan geçerken edindiğimiz tecrübeler ve öğretilerdir işte hayatımız. Her ne kadar şimdiki zamanın kısa ve anlık tecrübesinde kısıtlı bir hayatımız var gibi görünse de, arkamızda iyi ya da kötü aştığımız bir yol var. Edindiğimiz bilgiler ve yaşadığımız tecrübelerden gerekli dersleri çıkararak yaşayabiliyor muyuz?
Geçtiğimiz ve geçeceğimiz yolun güzelliğini doğru kararlar ve etkin eylemlerle birleştirdiğimizde başarabiliriz.
Her yeni gün, yeni bir hayattır aslında. Yaşanan her eylemin anlamını çözmek zordur. Kapanan kapıların yepyeni kapılar açacağını düşünmek yerine, gereksiz mücadele etmek anlamsızdır.
Hayat kısa ve tekrarsız.
Filmdeki Yonca (Gökçe Bahadır) da evliliğini, aşkını kurtarmak için her yolu denedi. İçindeki acının acısıyla derman bulmaya çalıştı. Saplantılarından kurtulamadığından, yaşamına yeni bir yön çizemedi. Mantığı tamamen devre dışında kaldığından, eşinden, arkadaşından gelen ihanetin öfkesi, hırsı, acısıyla zayıf düştükçe canını yakan başka insanlar çıktı karşısına.
Derin acılarla boğuştu aşk uykusunda
Mutluluk yanı başındayken, mutsuzluğun kuyusuna attı kendisini.
Hep böyle değil miyiz?
Karşımıza çıkan olumsuzluklar karşısında mantığımızı devre dışına alıp, duygularımızın esiri hangimiz olmadık ki? Anlatılanlara, söylenenlere kulaklarımızı kapatıp, sanki dünyada yalnızca biz acı çekiyormuşçasına acıya gömülmedik mi?
Oysa zaman kısa ve geri gelmiyordu. Neyse ki şanslıydı! Gerçek aşk yanı başında, hep yanındaydı. Bu kadar şanslı insanların sayısı çok az ya da kaybettiği aşkın uykusundan uyanamadığından kâbusu uzun sürüyor.
Biteni kabullenmek varken, neden bunca çaba?
Yaşamadan bilmez insan elbette. Öyle uzaktan ahkâm kesmek kolaydır.
Her yaşanılan anın ayrı bir anlamı var aslında. Hayat çizdiğimiz çizginin dışına çıkmamız için bir aralık açtığında kapatıp tekdüze yaşamaktansa açılan yolun gittiği yere gitmeli bazen. Yanımızdakilerin hep aynı olmasını gerektiren kuralı hangi öğreti soktu aklımıza?
Kurallar, geleneklerin pençesinde istemediğimiz/istenmediğimiz yerde olmak daha acı sonuçlar yaratıyor aslında. Boş verin gücünüzü öyle saçma şeylere harcamaya. Kendinize dönün, hayatın güzelliklerine bakın. Rengârenk mumlarınızı kendiniz için ateşleyin. Sizi istemeyeni siz hiç istemeyin.
Kadın-erkek ilişkisi çok bilinmeyenli bir denklem.
Bir ilişkiyi yürütebilmek için denklemi çözemiyorsa insan artık bırakmayı bilmeli. Hele ki evlilik denen yapı bozulduysa yürütmek için sebeplere bağlamamalı. İntikam ateşini canını yakanlara değil de kendine çeviriyor insan. Hele ki, çocuklar için, onun bunun için, gelenekler için yürütmeye kalkmamalı. Bütün acılar diner gider emin olun. Alışkanlık halini almış evliliği kurtarmak adına, kişiliğini kaybetmenin acısı daha kötü. Aşk için insan en çok kendinden vazgeçmemeli. “Kadın olsaydın da kocanı elinde tutsaydın” diyen cahil, hadsizlere inat yıkılan evliliği kurtarmak niye?
Hayatınızı size kim geri verebilir?
Mutlu ve sağlıklı çocukların, öylesi sağlıksız yuvadan çıkması mümkün mü? Sevgisiz, yalnız ve mutsuz çocukların büyüdüğü bir dünyanın ne hale geldiğini hepimiz yaşayarak görüyoruz zaten. Gelecekte toplumun başına dert olacak bir evladın yetişeceği bir yer olur ancak böyle bir aile.
Bir damla gözyaşınıza bile değmez.
Aşk Uykusu?
Küllerinizden yeniden doğmak gerektiğinde, OLMAYACAK BİR DİLEK İÇİN yakacağınız mumu kendiniz için yakın. Kahvenizi huzurla yudumlamak varken, biten ilişkinize, evliliğinize o güzelim mumu ziyan etmek niye?

Hayatta en çok cesarete ihtiyacımız var. Yüreğimizde cesaretimizi büyütelim, gerisi boş emin olun.
Kimse için ve hiç bir şey için bu kadar üzülmeye ve çaba göstermeye değmiyor. Hayat kısa ve tekrarı yok. Mutsuz olduğunuz yerde durmayın. Mutsuzluğunuza neden olan her kim varsa atın gitsin. Emin olun kimse için değmiyor.
Bırakın gitsinler.
Keşke diyor insan hikâyenin başındaki gibi devam etse tüm aşklar
Ne güzel olur ama olmuyor işte…
Öğreniyoruz, tanıyoruz birbirimizi.
Değişiyoruz, kendimizi tanıyoruz.
Değişiyor birtakım düşünceler, istekler, zevkler, görüşler, planlar…
Yepyeni hayatların sizi daha mutlu etmeyeceğini nereden biliyorsunuz? Psikologların ya da dostlarınız sizin göremediğiniz güzellikleri göstermeye çalıştıklarında onları anlamaya çalışın. O kuyudan çıkın ve güzel bir dünyaya açın kollarınızı.
Emin olun hayat siz isterseniz güzel yolları açacaktır önünüze.
Haydi bir dilek dileyin, mumunuzu yakın, o huzur dolu ortamda kahvenizi içerken güzellikleri planlayın ve yeni yolu keyifle yürüyün.
Önemli olan mutluluğunuzdur…