Tarım Ve Sanayi Teknikleri İle Modern Bir Kent Çiftliği,
Atatürk Orman Çiftliği ( AOÇ)
“…Türkiye’nin en verimsiz yerlerinde bile, insan iradesinin istediğini elde edeceğini ispat etmek lazımdı. Çünkü bu takdirde, toprağın verimsizliği hikâyesi tasfiye edildiği gibi, verimlilik veya verimsizliğin toprağa yani maddeye ait olmayıp insan iradesine ve burada, Türk insanının iradesine ait bir vasıf olduğu meydana konmuş olacaktı”.
Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu, 1939

Ankara, Bir Zamanlar..
Ankara da yaşayıp Atatürk Orman Çiftliği ile organik bağ kurmamış olmak mümkün değildir. Çocukluğunu başkent de geçirmiş olanların hafta sonu klasiğidir Çiftlik ziyaretleri ve Dondurma Evinden o mis süt kokulu kaymaklı dondurma sırasına girmek. O uzun kuyrukta beklerken hiç sıkılmaz insan.
Çiftlik ürünlerinin hepsi kalbimizin markası olmuştur. Belki de bize ait olduğu için bilmiyorum ama süt şişesinin üzerinde ki kırmızı metal kapağı açmak nasıl güzel bir duygu yaratırdı, şu an izah edemem. İçtiğimiz o sütün lezzetine yakın bir lezzet bulamazdınız. Sabah kapıyı açtığınızda kapı eşiğinde bulurdunuz 2 süt şişesini. Tazeliğinden, temizliğinden ve sağlıklı oluşundan emin olmak nasıl yüce bir duyguymuş sonraki yıllarda daha iyi anladım bunu.
Hafta sonu
Çiftlik ziyaretlerimizde çiftliğin manavına uğrayıp o sabah dalından kopmuş taze sebze ve meyveleri kesekâğıdına doldurmak, çiçek serasından yok denecek kadar uygun fiyatlara fide satın almak, herkese açık hayvanat bahçesine koşa koşa gitmek, piknik alanlarında boylu boyunca çimenlerde yuvarlanmak en büyük, en eğlenceli ve en makul fiyatlı eğlencelerdi.
Ankara da yaşamak farklıydı o dönemler. Hafta sonu etkinlikleri denen alışkanlıklarımız vardı mesela. Cumartesi sabahları tertemiz giyinir Anıtkabir’e koşardık. Bu, büyükbabamızın evine her hafta yaptığımız alışılmış bir ziyaret gibiydi. Bu ziyaretlerimiz ne fotoğraflanırdı, ne anlatılırdı, ne de reklam konusu yapılırdı. Zaten o dönemler her şey olabildiğinde gerçek ve sadeydi. Sosyal medyanın olmadığı damıtılmış bir hayat kısaca.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Peyzaj Mimarlığını okuduğum yıllarda sık sık uygulama çalışmaları için çiftlikte zaman geçirmiştim. O dönemler ziraat mühendisi olup da çiftlikte çalışmamış olmak neredeyse mümkün değildi. Aslında o çiftlik biz mühendislerin laboratuvarı olsun diye inşa edilmişti. Biz bu bilinçle mezun olan mühendislerdik. Çiftlik uygulamalarını tamamlayanlar Yalova Atatürk Araştırma Merkezinde çalışmaya hak kazanırdı. Belki abartılı gelebilir size bu ama bizleri hayata hazırlayan bir merkezdi çiftlik. Ve tamamıyla bize ait bir merkez.
Atatürk Orman çiftliğinin web sitesinden alıntıladığım tarihçesi;
“Yıl 1925… Cumhuriyet’in ilanından iki yıl sonra… İmkânsızı başaran Atatürk ve arkadaşlarının bir ülkeyi tepeden tırnağa; eğitimden, tarıma, sanattan, bilime kadar yeniden inşa ettiği yıllar… Yani Türkiye Cumhuriyet’ini, ‘ muasır medeniyet seviyesine’ çıkarma adımlarının atıldığı yıllar…
İşte o yılın ilkbaharında yeni başkent olmuş Ankara’da yeni bir milat yazılıyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik başarılar ile desteklenmedikçe kazanılan zaferlerin ‘payidar’ olmayacağına dair inancının miladı bu…
Paşa, yerli-yabancı birçok tarım uzmanını köşküne davet ediyor ve Ankara’nın yanı başında büyük bir çiftlik kurmak istediğini, bunun için yer aramalarını emrediyor.
Uzmanlar endişeleniyorlar. Neden mi? Heyette yer alan bir uzmanın ağzından öğrenelim:
“ Çiftlik yeri için uzun boylu dolaşmaya ve Ankara’nın çevresinde başta başka tabiat hususiyetleri aramaya lüzum görmemiştik. Sebep, basitti. Kıraç bir bozkırın ortasında bir orta çağ şehri… Ağaç yok, su yok, hiçbir şey yok. Böyle bir noktada hazırlanmış ve müsait şartlar taşıyan yerler nasıl bulunabilir?”

Hem Batak, Hem Çorak, Hem Fena
Uzmanlar yine de araştırmalarına devam ediyorlar ve bugünkü çiftlik yerini de inceliyorlar ama burasını, ‘tabiatın hiç cömert davranmadığı’ bir yer olarak, değerlendiriyorlar. Hatta Tarım Bakanlığı uzmanlarından Schmit, “Bu öyle bir teşebbüstür ki, bu elverişsiz koşullarda ya sabır tükenir ya da para” değerlendirmesinde bulunuyor.
Atatürk: “Biz burayı ıslah etmezsek kim edecek?”
Tetkikler bitiyor ve sonucu Büyük Önder’e arz ediyorlar. Atatürk, elleriyle bugünkü çiftliğin olduğu yeri işaret ediyor ve soruyor:
“Burayı gezdiniz mi?”
Uzmanlar, ‘bu yerin, çiftlik kurulması için gerekli vasıflardan hiç birini taşımadığına ve bataklık, çorak, fakir bir yerle karşı karşıyla olduklarını’ dair kanaatlerini bildiriyorlar.
Atatürk’ün cevabı:
“İşte istediğiniz yer böyle olmalıdır. Ankara’nın kenarında, hem batak, hem çorak, hem de fena yer. Bunu biz ıslah etmezsek, kim gelip, ıslah edecektir?”


Zoru başarmak!
Böylece çiftliğin kurulma çalışmaları başlıyor. İlk etapta merhum Abidin Paşa’nın eşi Faika Hanım’a ait olan arazi üzerinde çalışılıyor. Atatürk’ün bu verimsiz topraklara ederinin üzerinde bir değer biçmesi ve kendi maddi kaynaklarıyla ödeme yapmaya başlaması, kısa sürede Çiftlik arazisinin genişlemesine yol açıyor.
Bu yeni satışlarla birlikte, Etimesgut, Balgat, Çakırlar, Güvercinlik, Macun, Tahar ve Yağmur Baba çiftlikleri de araziye ekleniyor ve 55 bin 538 dekarlık bir ölçeğe ulaşılıyor.
Sıra geliyor işletme planlarına… Önce arazi düzenleniyor, iyileştiriliyor ve işletmeye hazır hale getiriliyor. Büyük Önder’in o dönemin modern tarım tekniklerinin ilk örneklerini, çiftliğe aktarmasıyla, o kıraç topraklarda; birkaç yıl içinde müthiş bir değişim yaşanıyor. Hatta mesire yeri olarak halkın ziyaretine dahi açılıyor.
Tarihe geçen bu girişim, öyle büyük başarılara sahne oluyor ki, yıllarca tarım ve hayvancılık konusunda çığır açan çalışmalar burada yapılıyor. Ve Çiftlik, çok önemli bir misyon üstleniyor:
“Halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek”

Hediye
1937 yılına gelindiğinde, Atatürk, diğer çiftlikleriyle birlikte Atatürk Orman Çiftliği’ni de milletine hediye etmek istiyor ve mülklerinin ve çiftliklerinin millete devri için işlemleri başlatıyor. Öncelikle Tapu İdaresi’ne direktif veriyor ve hazırlanan devir belgelerini imzalamak üzere Çiftlik içinde yer alan Marmara Köşkü’ne geliyor. Bir ay sonra Başbakanlığa yazdığı 11 Haziran 1937 tarihli tezkere ile hayvan varlığı ve demirbaşları ile birlikte bütün tesislerin, Hazine’ye bağışlandığını bildiriyor.
Atatürk’ün kurduğu çiftliklerin, Hazine’ye devri ile ilgili feragat mektubunda yer alan ifadeler ise sonsuza kadar sürecek dersler içeriyor.
İşte bir tanesi:
“…Çiftliklerin yerine göre araziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek, bazı yerlerde ihtikârla fiili ve muvaffakiyetli mücadelede bulunmak gibi hizmetleri de zikre şayandır…”
Bu aşamadan sonra Gazi Orman Çiftliği’nin, yeni bir statüye ve işletme yapısına ihtiyaç kavuşturulması gereği ortaya çıkıyor. Ve 13 Ekim 1938 tarihinde -diğer ziraat işletmelerinin de bir üst yapısını oluşturan Devlet Ziraat İşletmesi Kurumu’na bağlanıyor.
Devlet Ziraat İşletmesi Kurumu, 28 Şubat 1950 tarihinde kapatılınca, Çiftlik, Devlet Üretme Çiftlikleri bünyesine alınıyor. Bundan kısa bir süre sonra yeni bir kanun tesis ediliyor ve 1 Nisan 1950 tarihinde yürürlüğe giren, 5659 sayılı Kanun ile çiftliğin adı Atatürk Orman Çiftliği diye değiştiriliyor. Bu kanunla, Çiftlik, bugünkü statüsüne de kavuşmuş oluyor.
Günümüzde, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‘na bağlı tüzel kişiliğe haiz bir kamu kuruluşu olarak çalışmalarını sürdüren, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü’nün faaliyetleri, her yıl, Sayıştay tarafından inceleniyor ve rapora bağlanıyor. Bu raporlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonu tarafından görüşülerek onaylanıyor.

AOÇ – Gazi Çiftliği; Şimdilerde
Şuan ki durum ise Atatürk Orman Çiftliği’nin sessiz sedasız giderek yok oluşunu izliyoruz… Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün, Türk Milleti’ne emaneti 1925 yılında kurulan, 1937 yılında ‘korunması’ şartıyla Hazine’ye bağışlanan AOÇ arazisinin yarıya yakını kaybedildiği sayıştay raporlarıyla belgelendi.
Sayıştay’ın 2019 raporuna göre ise; 1925 yılında yaklaşık 55 bin 538 dekar olan arazi satış ve devirlerle 33 bin 98 dekara geriledi. Bir yıllık süreçte 158 dekar alan daha kaybedildi. Bu miktar yaklaşık 23 futbol sahasına denk geliyor.
1925 yılı Mayıs ayında Ankara’da içinden sadece tren yolunun geçtiği 20 bin dekarlık çorak ve bataklık bir arazinin ıslah edilmesiyle o zamanki adıyla “Gazi Çiftliği”, tarımda sanayileşmenin göstergesi olacak bir devlet çiftliği olarak kurulmuştu. 1937’ye dek bizzat Mustafa Kemal tarafından işletilen, 1937’den sonra çiftliğin başka mülklerle beraber Hazine’ye devrine dek yaklaşık 52 bin dekarlık bir alana ulaştırılan AOÇ’nin, modern tarım ve sanayi tekniklerinin ilk defa uygulandığı bir kent çiftliği olarak genç cumhuriyet için bir üretim modeli oluşturması ve Anadolu’daki diğer şehirlere bir örnek teşkil etmesi amaçlanıyordu.

AOÇ’nin kuruluş amaçları arasında
“hububat cinslerinin ıslahı için İç Anadolu Bölgesi’ne uygun yeni türlerin araştırılması, halka tanıtılması ve dağıtılması; hayvancılığın geliştirilmesi, yeni hayvan ırklarının araştırılması; elde edilen tarım ürünlerinin işlenmesi; tarım öğretimini uygulamalı olarak halka aktarmak için pratik kurslar ve stajlar düzenlenmesi; Ankara halkına temiz ve ucuz gıda maddeleri sunularak kooperatifleşmenin sağlanması; makineli tarıma geçiş ve büyük alanlarda tarım için ziraat, alet ve makineleri üreten bir atölye kurulması; bilimsel yöntemlerle ağaçlandırma çalışmalarının yapılması, yapay korular, ormanlar ve fidanlıklar yapılması; Ankara çevresinin ağaçlandırılması; halkın gezeceği, eğleneceği, sosyokültürel ve rekreatif alanların yapılması” bulunmaktaydı.

Atatürk Orman Çiftliği ‘nde Başarılanlar
Kurulduğu yıllarda büyük bir kısmında sebze ve meyve tarımı yapılan AOÇ arazisi üzerinde büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık, atçılık, tavukçuluk, arıcılık, bağcılık, şarapçılık, sütçülük, peynircilik, yoğurtçuluk da yapılmaktaydı. Ayrıca bir meyve suyu fabrikası, bal ve dondurma fabrikası, ziraat aletleri üretim ve onarım fabrikası, yapağı ve tiftik üretim merkezi, güvercin üretim merkezi ile süt ve süt ürünleri imalathaneleri de bulunmaktaydı. Bozkırda yetiştirilmesi çok zor olan gül ve çilek gibi bitkilerin de yetiştirildiği Gazi Çiftliği, aynı zamanda hem orman hem çiftlik olarak Ankara halkının gıda ve kamusal yeşil alan ihtiyacını karşılıyordu. Ankara ve İstanbul’da açılan Gazi Çiftliği Ürünleri Örnek Satış Mağazaları ile Türkiye ölçeğinde kamuya ucuz sebze-meyve, süt, meyve suyu, alkol ve gıda satışı sağlanıyordu.
Cumhuriyetin ilk bira fabrikası da “Ankara Birası” adıyla Gazi Çiftliği’nde kurulmuştu. Ülke çapında bira üretimi ve satışının gerçekleştirildiği Ankara Birası’nın tanıtımı devlet eliyle yapılıyordu. (2004 yılında satıldı)
Bunların yanında
Çiftlikte yaşayan tüm işçi ve aileleri için lojman, dinlenme, tüm sosyal ve idari yapılar mevcuttu.
Çiftlik arazisinde, Ankara halkına sosyal bir dinlence ve eğlence mekânı yaratabilmek için Karadeniz ve Marmara Denizi’nin tıpkısı havuzlar inşa edilmişti. Bu havuzlardan, kurak günlerde tarlaları sulamakta da yararlanılıyordu.
Yüzeyi ve kütlesi daha büyük olan Karadeniz Rekreasyon Havuzu Ankara halkının yüzebileceği, su sporları ile uğraşabileceği, kürek çekebileceği ve etrafında güneşlenebileceği bir havuz olarak hizmet verirken, daha küçük olan ve 1926 yılında inşa edilen Marmara havuzu ise, kıyısındaki Marmara Köşkü Ankara halkına ve uluslararası davetlilere bir araya gelebilecekleri bir gazino ile sosyalleşebilecekleri bir açık mekân sağlıyordu. Cumhuriyetin ilk yıllarında hafta sonları kentlilerle dolup taşan Marmara Havuzu kıyısında başta Riyaseti Cumhur Orkestrası olmak üzere ve Klasik Türk Müziği ve Batı müziği üzerine çeşitli konserler verildiği biliniyor.

SONSÖZ:
Bu proje bir hayal değildi, gerçek ötesi de değildi. Mega Proje tanımı eğer kullanılacaksa, Atatürk Orman Çiftliği 1925 yılında gerçekleşmeye başlayan ve hala günümüz teknolojisinde dahi MİLENİUM PROJE olarak adlandırılmaya layık bir projedir. Burada yazılanlar sadece tüm gerçeklerin çok azı ve neleri kaybettiğimizin sadece küçük bir bölümü.
Sadece sormak istediğim şu:
Neden güzellikleri mahvediyoruz?
Önerilen Yazı

0 Comments