Bu yazı 5 Ağustos 1921 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya, başkomutanlık; Türk Ordusu’nun Başkumandanlığının verildiği kanun için kaleme alınmıştır.
Türk Ulusu yorgun, bitkin, fakir… Savaşlardan yorulmuş bir ülke. Her yer mücadele, dört taraf düşman. Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiyle yaralanmış bir İmparatorluk. Üstüne Milli Mücadele davası. Milli, Mücadele…
Ankara’ya ulaşmaya çalışan, Eskişehir’i işgal eden Yunan Ordusu. Bir taraf hükümetin Kayseri’ye taşınmasını istiyor, diğer taraf “Son tepe kalıncaya kadar Ankara’yı, halkı savunmasız bırakmayız” tartışması. Sonunda Meclisin Ankara’da kalması ve Ankara’nın savunulması kararı çıkıyor. Ancak
Taraftarları kadar muhalifleri de Mustafa Kemal Paşa’yı bu sorunun başında görmek istiyordu!
“Ordu nereye gidiyor, millet nereye götürülüyor, bu harekâtın elbet bir sorumlusu vardır, o nerededir, bugünkü durumun gerçek yaratıcısını ordunun başında görmek isteriz!
Bu durumun gerçek yaratıcısı diyerek eleştirdikleri, halkın galeyanını düşünmeden Kayseri’ye taşınmak isteyen kişilerin bile Atatürk’ün askeri dehasına ihtiyacı vardı. Kurtuluş için tek çarenin bu olduğu, başka çıkar yol bulunmadığı kanısı yerleşmişti.
Ve ulu önderimiz Atatürk; Mustafa Kemal Paşa meclise 4 Ağustos tarihinde bir önerge verdi.
“Meclisin sayın üyelerinin genel istekleri üzerine Başkomutanlığı kabul ediyorum. Bu görevi, kendi üzerime almaktan doğacak yararları en kısa zamanda elde edebilmek ve ordunun maddî ve manevî gücünü en kısa zamanda artırmak ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sahip olduğu yetkileri fiilen kullanmak şartıyla üzerime alıyorum. Hayatım boyunca millî egemenliğin en sadık bir hizmetkârı olduğumu milletin nazarında bir defa daha doğrulamak için, bu yetkinin 3 ay gibi kısa bir müddetle sınırlandırılmasını istiyorum.”
Ancak muhalefet savaş dinlemez.
Ülkenin durumu bu kadar kritikken, ve bir an önce harekete geçmek gerekiyorken… Yepyeni tartışmalar ortaya çıktı. Başkumandanlık meclisin manevi kişiliğinde olduğu için başkumandan değil de başkumandan vekili olsun diyenler de oldu. Meclisin yetkilerinin kullanılmasının sakıncalı olduğunu düşünenler de vardı.
“Başkumandanlık olmaz, Başkomutan Vekili unvanını verelim.” diyenlerin gerekçesi Başkumandanlığın Meclisin manevi kişiliğinde olduğu inancıydı. Kimi milletvekilleri Meclisin yetkilerinin kullanılması isteğine karşı çıkarak, bunun sakıncalar doğuracağını iddia ettiler. Ancak ülkenin durumu çok kritikti.
Sinop Milletvekili Rıza Nur liderliğinde 9 kişi, endişeleri giderici bir çözümle Meclis Başkanlığı’na ulaştı.
“Ulusun ve ülkenin yazgısına doğrudan el koyan tek yüce güç olan ve Başkomutanlığı manevi kişiliğinde bulunduran Türkiye Büyük Millet Meclisi, aşağıdaki kayıtlarla Başkomutanlık görevini kendi Başkanı Mustafa Kemal Paşaya vermiştir. Başkomutan, ordunun maddi ve manevi gücünü artırma ve yönetimini bir kat daha kuvvetlendirme konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin buna ait yetkilerini, Meclis adına fiilen kullanmaya yetkilidir. Bu unvan ve yetki üç ay müddetle sınırlıdır. Meclis, gerek gördüğü takdirde bu süreyi uzatabilir.”
Aslında Mustafa Kemal Paşa’da bu endişelere mahal vermemek için, kendi önergesinde üç ay gibi kısa bir süre talep etmişti ama, neyse… İnisiyatifi de askeri dehası gibi ‘görebilenlerin’ olsun.
Vatan elden gitmeden
Belki de muhalefet, Paşanın kendisini padişah ilan edip de saltanat hayatı yaşayacağını zannediyordu. Kaygılar milli mücadelenin önüne geçmiş, memleket meselesi muhalefet meselesinden geri düşmüştü.

Başkomutan rütbesinden sonra Atatürk’ün meclise verdiği güvenceden;
“Efendiler! Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, Allah’ın yardımıyla behemehal mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün millete karşı ve bütün âleme karşı ilân ederim.”
Ordu ve milletine yayınladığı bildiriden;
“… Bana bu vazifeyi vermiş olan Meclis ve bu Mecliste beliren milletin kesin iradesi, hareket tarzımın odağını oluşturacaktır. Hiçbir sebep ve suretle değiştirilmesine imkân olmayan bu kesin irade, her ne olursa olsun düşman ordusunu imha etmek ve bütün Yunanistan’ın silahlı güçlerinden oluşan bu orduyu, anayurdumuzun mukaddes ocağında boğarak, kurtuluşa ve bağımsızlığa kavuşmaktır.”
Kimin ne derse desin. Ve herkes şahit olacaktı ki; sözünde duracak, nefesi milletinin bağımsızlığı ve kurtuluş üzerine ömür bulacaktı.
Ebedi Başkomutan
Günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 117. Madde ‘de belirtildiğine göre; Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur.
Başkumandanlık Kanunu, 31 Ekim 1921’de, 4 Şubat 1922’de, 6 Mayıs 1922’de üç kez uzatılmıştır. 20 Temmuz 1922’de ise Mustafa Kemal Paşa’nın Başkumandanlık yetkisi süresiz olarak uzatılmıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilene kadar bu görevi devam etmiştir.
Sözün Sonu
Askeri dehasından, insan sevgisine. Sanattan eğitimden tarihe, ‘çocuklar baş tacı olmak üzere’ insan sevgisinden millet ve ulus kültürüne… Tüm dünyanın “dahi” saydığı bir lider. Söz konusu Memleket meselesi ise “destek olmayıp, köstek olunmaya bile çalışsa” davasından hiç vazgeçmemiş bir vatan evladı.

Türk Kurtuluş Savaşının Milli Mücadelesinde, “onca olmaza rağmen” ulusundan ve ulusuna olan inancından hiç vazgeçmeyen ulu önderimiz; canımız Atamız,
Türk Evladının ilelebet; sonsuza kadar başkomutanı olarak kalacaktır.
❤️
Atatürk Ansiklopedisi | 10 Kasım | Sevmediğinden Değil