Bilmiyorum gerçekten bazen ne yazmak istediğimi… Aklımda uçuşan milyon tane fikir varken, dilimin buna izin vermemesi bağlıyor elimi kolumu. O kadar dolu, o kadar doluyum ki… Ne yapsam bilmiyorum, gerçekten…
Beni tanıdınız az çok yazdıklarımdan, yaşam sevinci ile dopdolu bir insanım. Sevmek, paylaşmak üzerine benim hayatım. “Umut hep var” derim çoğu zaman. Ama son zamanlarda dünyanın, insanlığın başına gelenler sanki biraz zorluyor beni. Sanki kötülük denen dağın en tepesindeyim. Ve sonrasında umutsuzluk denen çukurun içine düşecekmiş gibi hissediyorum kendimi.
Bilmiyorum ve bilememem beni üzüyor?
Size de oluyor mu böyle? Yoksa sırf bana mı özel? Sanki hiçbir şey yapamıyormuşum gibi… Sanki bu gidişi durdurabilecekken sadece izliyormuşum gibi…
Mesela Kaputaş Plajı’nda sahilde belediyenin koyduğu duşta şampuan ve duş jeli ile köpürte köpürte hamamdaymışcasına yıkanan kadını neden sadece uyarmakla kaldım ki? Ziya Paşa’nın şu cümleleri geliyor her defasında aklıma; “nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” (Açıklama yapayım; burada kast ettiğim kötek şiddet anlamına gelmesin ceza anlamında kullanıyorum ben.)
Mesela güzelim Marmaris’te koca bir alan yandı; tam da otellik… Nasıl kendimi o küle dönmüş ağaçlara zincirlemiyorum ben? Doğayı, ağacı bu kadar sevdiğimi söylerken, nasıl gözümü kapatıyorum.
İki küçük çocuk yaşadıklarını anlatmış, çizmiş, söylemiş. Ben sadece nasıl klavye kahramanlığı ile yetinebiliyorum ki… Kalbim kendi iki elim tarafından çekiştirilirken nasıl susup oturabiliyorum, nasıl?
Canım Marmara Denizi’ni müsilaj tabakası kapladı. Masmavi olması gereken denize bakıp derin derin “ah” çekip ağlıyorum. Yapabildiğim sadece ağlamak mı olmalı?
Bilmiyorum işte cevaplarını… Siz biliyor musunuz? Daha bir sürü bir sürü sorun karşısında hepimiz yazıyor, çiziyor, ahkam kesiyor ve gün geçmeden unutup gidiyoruz. “Unutursam ciğerim kurusun.” dediklerimizi bile…
Yok mu yapacak bir şey sahiden?
BİRİKİYORUM farkındalık yaratmak üzerine kurulu bir çatı. Yazarlarımızın hemen hepsi, dillerinin döndüğünce kalemlerinin yettiğince yazıyorlar hislerini. İşimiz farkındalık yaratmaksa eğer yukarıda verdiğim örneklerin hepsinin bir çözümü var aslında… Her “bilmiyorum” sorusunun bir cevabı var aslında.
Birinci olaydaki kadını uyarmakla kalmayıp , zabıtaya haber vermeliydim. Zabıta da cezasını kesmeliydi. İşte bu kadar basitken hepimizin içindeki o yılgınlıkla söyledim, geçtim ve hemen unuttum.
Yangınlar, ciğerlerimizdeki yangınlar… “Ah nasıl üzülüyorum” deme sakın, TEMA‘yla birlikte ağaç dikmediysen eğer. O kadar yazıyorum, anlatıyorum, davet ediyorum sizi. Gelin diyorum Hayrettin Karaca : Toprak Dede yolundan gidelim. Onlar bir yakıyorsa biz on dikelim. Haydi… Bununla da kalmayalım, o yanan arazilerin durumunu takip edelim, ne oluyor, ne bitiyor diye. Islah edilip yeniden ormana mı dönüyor yoksa vasıfsız arazi olarak satışa mı sunuluyor?
Ah o çocuklar… Güzelim çocuklar… O kalemleri güneşi, ağacı, ormanı çizecekken neleri çizmiş! Biz de yarın bu çocuklar bunları okur mu, bu yazılanlar ne zarar verebilir diye düşünmeden en ince ayrıntısına kadar paylaşıyoruz. Ballandıra ballandıra öfke kusuyoruz. Yapmayın gözünüzü seveyim, yapmayın. Ama şunu yapın. Mesela bugün tam da buna yönelik bir gün. UCİM var Saadet Öğretmen var. O’na destek olalım.
Marmara Denizi için bir şeyler yapmıyorsak eğer hepimiz utanmalıyız kendimizden. Mesela hala kızartma yağını lavaboya döküyorsan yazıklar olsun sana! Tabii ki belediyeler çalışacak, devlet politikalar üretecek ama sen hep eleştirmek yerine kendin bir şey yapmıyorsan böyle bir hakkın da yok aslında. Önce uyan ve sonrasında kendinden başla değişmeye, değiştirmeye.
Bir düşünün bakalım.
Ben bir şeyin savunucusu değilim. Asla en iyi bileni de değilim. Amacım ahkam kesmek de değil. Ama… İşte bu ama var ya… Bilemiyorum dememin tek sebebi bu ama… Eğer koruyamıyorsak, eğer savunamıyorsak, eğer destek olamıyorsak ahkam kesmek de boşuna. Klavyeden düzdüğümüz parlak sözcükler boşuna. Beyhude o sivri çıkışlarımız.
Yani diyorum ki hepimize. Bir şeyler yapmıyorsak dünya için, insanlık adına eğer yorulmasın o güzel parmaklarımız. Çocuklarımıza güzel bir dünya bırakma borcumuz var. Hep diyorum bunu, hep diyeceğim. Bize miras kalmadı bu dünya, bize emanet sadece.
Eğer gerçekten samimiysek, unutmayacaksak, o zaman peşine düşeceğiz yanlışın. O yanlış doğru olana kadar hem de. Çünkü bu dünyaya, insanlığa borcumuz var.
Pes etmek yok, umutsuzluk hiç yok.
0 Comments