Merhaba Sevgili Dostlar!
Her insanın yolculuğu belki doğumundan yüzyıllar öncesinde başlar ve yüzyıllar sonrasına kadar devam eder. Benim yolculuğumun sizinle buluşmama vesile olan kısmı bundan 10 küsur yıl önce Kocaeli’de başladı.
Genç bir üniversite öğrencisi olarak geldiğimiz bu şehirde yalnızca okula gitmenin, sokaklarında dolaşmanın, kaynaklarından faydalanmanın yaşamak olmadığını hissetmiştik. Yaşamak bundan fazlası olmalıydı.
Öğrenci olan arkadaşlarımızla birlikte bir dernek kurmaya karar verdik.
“Yetişkin” menfaatlerin dahil olmadığı, sadece toplumsal sorumluluk bilinciyle çalışacak ve bulunduğumuz şehirde dezavantajlı insanlara destek olmamızı sağlayacak bir dernekti. O dönem hesaplarımıza yatan burslarımızı birleştirerek bu hedefimiz için sabah akşam çalışmaya başladık. Asla unutamam; Tüm heyecanımızla kuruluş için müracaat ettiğimiz gün, başvurumuzu onaylayacak müdür beyin bizi karşısına çekip: “Dernek işi çocuk oyuncağı değildir! Burada yapacağınız bir hatada başınızı yakarım!” deyişini (gençlere sunduğumuz bu harika motivasyon başka bir yazımızın konusu olacaktır).
Birkaç üniversite öğrencisi olarak içimizde birbirimize söylemeye cesaret edemediğimiz endişelerle birlikte “biz hazırız” yanıtını verip yolumuza devam ettik. Zor günlerimiz epeyce fazlaydı. Kimi zaman projelerimizi anlattığımız ve sponsorluk almaya çalıştığımız kurumlardan elimiz boş dönüp; birkaç ay sonra projelerimizin kendileri tarafından hayata geçirilerek sayfa sayfa reklamlarının yapıldığını gördük. Bunlarla birlikte harika işler de yaptık.
Kocaman bir “Hayal Akademisi” organize ettik mesela.
Tüm bir şehir birlikte hayal kuralım, konuşalım, tartışalım, öğrenelim, paylaşalım istedik. Benim de yaşam yolum bu proje ile değişti. Kocaeli’nin en büyük fuar alanı olan uluslar arası fuar alanında yüzlerce kişiyi misafir ettik.
Panellerden oluşan bu organizasyonda beni heyecanlandıran başlıklardan biri kişisel gelişim alanında gerçekleşecekti. Panel konuklarını araştırırken bir gazete haberi ile karşılaştım: “Türkiye’nin ilk Yönetici Koçlarından Rana Kaplan” bu cümleyi unutmam mümkün değil. O kadar ilgimi çekmişti ki koçluk kelimesi, hemen iletişim kurmaya karar verdim. Bundan on yıl önce koçluk denildiğinde akla çok az şey geliyordu ve şansımıza bu kişi tam da bizim bulunduğumuz Kocaeli’de yaşıyordu! Kendisine ulaştığımızda böyle bir projeye seve seve katkı sağlayacağını ifade etmişti koçumuz. Bu an itibariyle panelimizi şekillendirdik ve nefis bir oturum gerçekleştirdik. Çıkan herkes oturumun nasıl da akıcı, şahane ve ufuk açıcı olduğundan bahsediyordu. Bu zamana kadar yalnızca dışarıdan ilgimi çeken bu konu artık daha büyük bir merak konusu olmuştu benim için.
Merakım beni önce eğitim almaya yöneltti.

Eğitim sonrasında ise hayatımı kazanacağım mesleğimin koçluk olacağından emindim. Kazançtan kastımın maddi kazançlardan çok ötesi olduğunu söylemem gerekir.
Çok severek bu yolda yürüdüğüm mesleğim beni büyüttü, geliştirdi ve dönüştürdü. Büyütmeye, geliştirmeye ve dönüştürmeye de devam ediyor.
Kısacası hayatım bir anda değişti diyebilirim. Şimdi böyle söylenildiğinde doğaüstü bir değişim aracından bahsedecekmişim gibi geliyor kulağa. Oysa doğaüstü olan şey tam da sahip olduklarımız. Örneğin değişim dediğimizde aklımıza neler geliyor?
Sihirli bir değneğin hayatımızı bambaşka bir yere kaydırmasını mı bekliyoruz?
Başımıza gelen olaylar karşısında “yine mi ben” demenin dışında neler yapıyoruz? Yapabiliyor muyuz, yapmamız gerektiğimizin farkında mıyız?
Küçücük bir örnek düşünelim:
yine mi ben demek yerine bu kez neyi farklı yapabilirim sorusunu hayatımıza soktuğumuzda etkisi nasıl olur?
Bu yer değiştirmenin hayatımızı kökten değiştirebileceğini bilsek yine de sihirli değnek bekler miyiz?
Bitirirken
İşte bu köşede: birlikte hayatımızın değişimine aracılık edebilecek böyle konular konuşacağız. Sorular sorup, yanıtlarını birlikte düşüneceğiz. Kimi zaman hayaller kurup kimi zaman bu hayallerin stratejilerini konuşacağız. Sonunda eminim fark edeceğiz ki: bir şey değiştiğinde, her şey değişecek!
Heyecan ve sevgi ile.
0 Comments