Bulgaristan Türkleri ve acı dolu yıllar bugünün konusu. Göçe zorlananlar birer sayı olarak geçse de tarihe hepsi ayrı ayrı derin bir hikaye.
Bulgaristan Türkleri neden göç etmek zorunda kaldılar?
Önce ibadet yasağı geldi. Ardından Türkçe isimlerin değiştirilmesi mecbur kılındı. Bu Bulgarlaştırma çalışmaları sonucunda 1985 yılı sonuna kadar 310 bin kişinin isimleri değiştirildi. Türkçe konuşanlara para cezaları kesildi. Türklere ait kültürel unsurların kullanılması yasaklandı. Bu saydıklarımın hepsi aslında bir soykırım gerekçesi. Aslında olan Bulgaristan Türkleri için yaşam hakkını tanımamaktı.
Bu ilk zorunlu göç değil.
- İlk göç 1878-1912 yılları arasında gerçekleşmiş. 93 Balkan Harbi sebebiyle 350 bin Türk göç etmek zorunda kalmıştır.
- 1923-1933 yılları arasında özellikle 20 Nisan 1933 tarihinde Razgrad’da bulunan Türk mezarlarının Bulgarlar tarafından yerle bir edilmesi sonucu 101.507 kişi göç etti.
- 9 Şubat 1934 tarihinde yapılan Balkan Antantı sonucu 97.181 Türk yer değiştirdi.
- Arkasından 1970 yılındaki Craiova Anlaşmasıyla 21.353,
- 1950-1989 yılları arasındaysa 250 binin üzerinde Türk’ü yurtlarından ettiler. Bu yüzbinlerce insan; türlü bahanelerle ve çok zor şartlar altında Bulgaristan dışına çıkmak neredeyse kaçmak zorunda kaldı.
- Bugünün konusu olan 1989 zorunlu göçünde ise 321.800 Türk Türkiye’ye giriş yapmış, fakat bunların 150 bin kadarı 1990 yılından sonra ülkelerine geri dönmüşlerdi.
- 1991-1994 yılları arasındaysa 120 bin Türk’ün çeşitli sebeplerle göç etmek zorunda kaldığı biliniyor.
Göçler nasıl gerçekleşti?
Bulgaristan’da Türk azınlıklar başta olmak üzere özellikle Müslüman halklara karşı yapılan baskılar ve ırkçılık 1900’lü yıllarda başlamıştı. Ancak 1951 yılındaki iktidarla beraber bu baskılar artmıştı. Bahane hazırdı! Türk azınlık Bulgar halkı ile kaynaşamıyordu! Yüzlerce yıldır birlikte yaşıyorlardı halbuki. Azınlıklardan Bulgar isimlerini benimsemeleri, Bulgar örf ve adetleri ile yaşamaları isteniyordu. Yıllar içinde büyük bir çoğunluğu göçe zorlanmıştı.

1984 yılından itibaren baskılar daha da hız kazanmıştı. Bu yıllarda Türk azınlıkların yaşadıkları köylere sık sık baskınlar yaptılar. Türk azınlıklardan isimlerini değiştirmeleri isteniyordu. Zorla! Bunun yanında Türkçe konuşmanın yasaklanması, ibadethanelerin kapatılması, cenaze ya da sünnet gibi dini törenlerin yapılmasında kısıtlamalar ile yapılan baskılar aslında bir insanlık hakkı ihlaliydi. Bu bir soykırımdı. Direnen Türk azınlıklar cezalandırıldılar, işkencelere maruz bırakıldılar. En büyük direniş 24 Aralık 1984 tarihinde Kırcaali ilinin Eğridere ilçesinin Sütkesiği kazasında yaşandı. Binlerce insanın katıldığı yürüyüş ve eylemler düzenlendi. Onlarca Türk yaralandı. Bu olaydan sonra Killi ilçesindeki olaylarda henüz 18 aylık Türkan Bebek vurularak hayatını kaybetti. Ve böylece bu haklı mücadelenin ismi oldu.
Bu olaylar sonrasında aydınlar ve ileri gelenler gözaltına alınarak Belene Kampı’na götürüldü. Buradaki baskılar ve işkenceler dünya basınına yansıyınca bu kamp 1987 yılında kapatıldı. Tutuklular farklı yerlerde sürgüne gönderildi. Ve devamında o dönemin iktidarı tarafından azınlıkların sınır dışı edileceği kararı alındı. Ve Türkiye Cumhuriyeti sınır kapıları Türk soydaşlarımıza açılmış oldu.

1989 yılında yaşanan bu göç olayı, II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da gerçekleşen en büyük göç olayı olarak tarihe geçti. Haziran-Temmuz-Ağustos 1989 döneminde yoğunlaşan göç hareketi neticesinde bir yıl içinde 345 bin 960 kişi Türkiye’ye göçtü ve bu sayı 1990 yılı sonu itibarıyla 360 bine ulaştı.
Ülkeyi terk etmek zorunda bırakılan Türk azınlıkların büyük çoğunluğu Türkiye başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerine yerleştiler. Ancak yaşanan olayları unutmadılar. Her yıl 24 Aralık günü anma etkinlikleri ile yaşanan vahim olayları andılar.
Buraya kadar yazılanlar kitabi bilgiler…
Ya ülkemize göç eden insanların yaşadıkları? Bunlar bu soğuk cümleler kadar kısa mıydı? Dünya Göçmenler Günü yazımızda Bulgaristan’dan göç etmek zorunda kalan arkadaşımın ailesinin yaşadıkları bu kadar kifayetsiz miydi?
Anne dedem de bir Bulgaristan göçmeni Şah İsmail. 1934 Balkan Antantı sonucu gelmiş Türkiye’ye. Ve yerleştirildiği yer Diyarbakır. Annesi ve kardeşleriyle beraber henüz 11 yaşındaki bir çocuk o dönemin bir Avrupa şehrinden yeni kurulan bir devletin o zamanlar hiç gelişmemiş bir şehrine. Ne kadar zorluklar yaşadığını tahmin edersiniz. Ki dayanamamış; mübadele gereği verilen topraklarını bırakarak Yalova’ya göç etmiş yeniden. Çünkü burada da daha önce gelen akrabaları varmış.
Ya 1987-1989 yıllarında TRT’de yayınlanan Yeniden Doğmak dizisinin ana kahramanı Aysel’in yaşadıkları? Aydan Şener’in oyunculuğu bugün gibi aklımda. Senaryosu Sevinç Çokum tarafından kaleme alınan diziyi mutlaka sahibinin sayfasından okumalısınız. Diziyi izlerken döktüğümüz gözyaşlarının sonunda ülkeye geldiklerinde inanamamıştık.
Bulgaristan 1980’li yıllarda Türklere karşı uygulanan baskı ve zulmü konu alan Türk – Bulgar ortak yapımı Çalıntı Gözler’i En İyi Yabancı Film Oscar’ına aday göstermişti. Bir özür gibi!
Sevgili İlknur’un dün kaleme aldığı bebek hikayesini düşünün bu cümleler kadar basit mi yaşanan acı?
Sonuçta ne oldu?
Sonuçlara Bulgaristan tarafından bakarsak; yüzbinlerce Türk’ün göç etmesine sebep olan Jivkov rejiminin çöküşünden sonra yeni kurulan hükümet 29 Aralık 1989’da Bulgaristan’daki Türklerin; Türkçe adlarını alma özgürlüğünü, ibadeti yapma özgürlüğünü ve Türkçe konuşma hakkını tanımıştır.
Nisan 2012’de Bulgaristan Parlamentosu 1987-1989 yıllarında Bulgaristan’da yapılmış olan Türk Asimilasyonunu kınamıştır.
– – –
Göç etmek zorunda bırakılan Türkler gittikleri ülkelere ve en çok da Türkiye’ye nitelikli iş gücü getirdiler. Geldikleri dönemde burada da bazı dışlanmalara maruz kaldılar. Ancak burası onların zaten anavatanlarıydı. Ve yeniden öyle de oldu. Geldikleri ülkede aldıkları eğitim, tecrübe ve çalışma azimleri sayesinde tırnaklarıyla kazıyarak var oldular.
Tırnaklarıyla kazıyarak diyorum. Çünkü yaşadıkları hayat benim liseye gittiğim yıllarda gözlerimin önünde yaşanmıştı. Görgülü, terbiyeli, iyi yetişmiş, eğitimli insanlar olarak burada ikinci sınıf muamele gördüklerindeki üzüntülerini gördüm. Şu sıralarda başka ülkelerden gelen göçmenler ya da sığınmacılar gibi hazıra konmadılar. Hepsi zaten ellerinde altın bilezik meslekleriyle geldiler. Alın teriyle çalıştılar. Orada tıp fakültesi bitirmek zorunda olan bir tanıdığım denklik sorunları yüzünden eğitimini tamamlayamadığı için daha alt kadrolarda çalışmaya bile razı oldu. Kendilerine iş bulana dek istasyonlarda kalmayı göze aldılar.
Çünkü Bulgaristan Türkleri çalışkandı. Gerçekten çalışkan. Zaten Balkan Göçmenlerinin ruhunda vardır çalışmak. Eğitim onlar için olmazsa olmazdır. Herkesin bir mesleği olmak zorundadır. Yarını düşünmek zorundadır.
Yurt bildikleri vatandan göçe zorlanıp yeni geldikleri aslında anavatan olan topraklardan da koparılmamak için çok çaba sarf ettiler. Ülkemize değer kattılar.
– – –
Bulgaristan Türkleri için ne kadar acı dolu olduysa o yıllar bizim için de öyle oldu. Acılarını içimizde hissettik. O olaylar sırasında kaybettiklerini saygıyla anıyoruz. Mücadelelerine tanıklık etmekten, yanlarında olmaktan daima gurur duyuyoruz.
Bulgaristan’dan Türkiye’ye Zorunlu Göç 1989 tarihin en kara sayfalarından biri olarak yerini aldı. Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın soykırımın karşısındayız.
0 Comments