“Carpe diem, quam minimum credula postero” diye sesleniyor ünlü Latin ozan Horatius çok uzun yıllar öncesinden. “Anı yaşa. Bulunduğun zamanın içinde kal” diyor yani.
Peki siz neresindesiniz zamanın? İçinde mi yoksa dışında mı? Bugünde, burada mısınız? Çok eski zamanlarda, keşke dediğiniz geçmişte mi yaşıyorsunuz? Yoksa geleceğin telaşında mısınız? Keşke ile İyi ki arasında mı geçiyor ömrünüz?
Sahiden neresindesiniz zamanın?
Carpe diem, quam minimum credula postero…
Tam çevirisi şöyle;
“Gününü yaşa, yarına olabildiğince az güven.”
Horatius

Quintus Horatius Flaccus Romalı bir şairdi. Miladdan Önce 65 ile 8 yılları arasında yaşamış. Düşünsenize günümüzden iki bin küsür yıl önce söylemiş bu sözü. Bizler hayatın anlamını arayıp, çözmeye çalışaduralım şair söylemiş, söylenmesi gerekeni.
Köle ama sonradan özgür olmuş bir babanın oğluydu Horatius. Ve o baba kazancını oğlunun eğitimli olmasına harcamıştı. Kölelik ve cahillik ne kadar üzdüyse onu, oğlu kendisi gibi olmasın diye çabalamış. Böylece Horatius Yunanca, Latince ve felsefe eğitimi almış. Şiir onun para kazandığı iş olmuş sonrasında.
Carpe diem’in dışında da ünlü sözleri var şairin. Bazıları kaynaklı, bazıları da ona atfedilmiş.
“Anlatılan senin hikayendir.”
“İnsan sürüsünden nefret ediyorum ve uzak duruyorum.”
“Dertlerden nasıl kurtulmalı, dertlere nasıl katlanmalıyız?”
Günümüze şöyle gelmiş bir şiirini de Oktay Rıfat çevirmiş.
"Günahtır alınyazısını kurcalamak, Yıldız fallarına güvenmek, Lekenoe; Başa ne gelirse katlanmak, en iyisi. Kayaları kemiriyor Tiren denizi; Belki yeryüzünde bu sonuncu kışımız, Belki yaşanacak yıllar var önümüzde; Bilgeliği elden komamak, en iyisi. Mademki sonumuz ölüm, şarabını süz, Uzak umutlara bel bağlamaya gelmez; Konuşurken bile ömürden eksiliyor, İnan ki gününü gün etmek, en iyisi."
Hedonizm
Carpe diem ile de, Oktay Rıfat’ın çevirisi ile okuduğumuz şiiriyle de bugünü yaşamamızı öğütlüyor şair. “Anı yaşa” diyor bize yüzyıllar öncesinden. Hedonist bir davet bu.
Hedonizm hazcılık olarak tanımlanıyor felsefede. Tam tanımını şu şekilde yapmış Vikipedi:
“Hazzın mutlak anlamda iyi olduğunu, insan eylemlerinin nihai anlamda haz sağlayacak bir biçimde planlanması gerektiğini, sürekli haz verene yönelmenin en uygun davranış biçimi olduğunu savunan felsefi görüş.”
Sokrates’in öğrencisi olan Aristippos kurmuş bu felsefi akımı MÖ 400’lü yıllarda. Hemen ardından da Epikuros gelmiş bu yoldan. İşte bizim ünlü “Carpe diem!”ci Horatius da bu yoldan gidenlerden.
Her davranışın esas nedeni mutlu olmaktır onlara göre. Yani yaşamak, anlardan aldığımız hazlarla mümkündür. Sonrasındaysa bu hazza ermek için insanlığın önüne bilgeliği koymuşlar. Çünkü bilgelik yolu hazzın sürekliliği anlamına gelmiştir.
Ölü Ozanlar Derneği

Bu filmi hepimiz biliyoruz elbette. İngilizce öğretmeni John Keating yani Robin Williams sıraların üzerinde geziyordu. Çocuklara ders kitaplarını yırtıp atmalarını öğütlüyordu. Gençlerin yoluna yeni bir ışık tutmak istiyordu. Farklı bir bakış açısıyla hayatı dolu dolu yaşamaları gerektiğini anlatıyordu onlara. Ve Carpe Diem sık sık hayat buluyordu bu filmde de. (IMDb)
“Anı yaşa” diyordu film içinde geçen şu repliklerle:
“Ormana gittim; çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Hayatı tatmak ve yaşamın iliğini özümsemek istiyordum. Yaşam dolu olmayan her şeyi bozguna uğratmak ve ölüm geldiğinde aslında hiç yaşamamış olduğumu fark etmemek için.”
“Carpe diem’i dinleyin. O size yol gösterecektir.”
Filmden bir Carpe Diem diyaloğu
Keating: Bay Pitts, neredesiniz? Kitabını sayfa 542′ye aç. Şiirin ilk dörtlüğünü oku. Pitts: Vaktini İyi Değerlendiren Bakireler mi? Keating: Evet, o şiir. Size uygun değil mi? Pitts: “Henüz vaktin varken tomurcukları topla. Zaman hâlâ uçup gidiyor. Ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüyor olabilir.” Keating: Sağ olun, Bay Pitts. Henüz vakit varken tomurcukları topla. Bu duygunun Latince ifadesi, Carpe Diem. Ne demek olduğunu bilen var mı? Meeks: Yaşadığın günü kavra. Keating: Yaşadığın günü kavra! Henüz vakit varken tomurcukları topla. Yazar bunu neden yazmış? Öğrenci: Acelesi var. Keating: Bilemediniz. Ama önemli olan yarışmaktı. Çünkü hepimiz solucan yemi olacağız, arkadaşlar! Buna ister inanın, ister inanmayın, her birimiz bir gün nefes almayı kesecek ve öleceğiz. Şimdi öne doğru bir adım atın. Ve geçmişten gelen bu yüzleri biraz inceleyin. Onlara daha önce ciddi olarak bakmadınız. Sizden pek farklı değiller. Aynı saç modeli. Tıpkı sizler gibi hormonlara sahipler. Sizler gibi yenilmez hissediyorlar! Dünya onlar için bir istiridye. Çok büyük şeyler başaracaklarına inanıyorlar. Sizler gibi gözleri umutla dolu. Peki yapabileceklerini yapmak için yaşamaya acaba çok geç mi başladılar? Çünkü bu oğlanlar artık çiçeklere gübre oldu. Ama eğer dikkatle dinlerseniz size fısıldadıklarını duyarsınız. Yaklaşın. Dinleyin! Duyuyor musunuz? Car… Carp… Carpe Diem… Yaşadığınız günü kavrayın, çocuklar. Hayatınızı olağandışı yapın!
Anı Yaşa
Ve evet ben de söylüyorum, söyledim defalarca kez; “ANI YAŞA!” Ama nasıl? En zor soru bence. Nasıl?
Hayat aslında bir doğru parçasıdır. Ve biliyorsunuz, matematik dersinde öğrendiniz; doğru noktalardan oluşur. Bu doğrunun bir başlangıcı var; doğum tarihiniz. Sonu da var; ölüm. Sadece o tarihi bilmiyoruz hepsi bu. Ve bir sürü yan yana gelmiş noktalar zinciri, hayat doğrumuz. O zaman o doğruyu doğru yapan bu noktalarsa eğer, her nokta önemli değil mi bu çizgi üzerinde? Her noktaya yani her anımıza değer katarak yaşamalıyız o vakit. Yani aldığımız her nefes değerli. Şu an, içinde bulunduğum şu saniye değerli.
Öyle yaşamak lazım hayatı.
Elbette bu şu demek değildir. “Anı yaşa, salla gitsin hayatı, boş ver.” Olur mu öyle şey!
Evet, saniyemizin kıymetini bileceğiz, şükredeceğiz. Ve o anları daha da kıymetli hale getirmeye çalışacağız. Mesela kendimizi geliştirerek, yeni şeyler öğrenerek, deneyerek… Böylece çizgimizdeki o değerli nokta bir sonraki noktaya ulaştıracak bizi.
Hep dün için ah vah ederek ya da yarın için planlar yapıp, endişelenerek geçirdiğimiz anlar birer siyah noktaya dönüşecek. Biz istemesek bile. O halde dünü dünde bırakacağız. Yarın zaten gelecek. Biz şu anı yaşayalım. Mutlulukla.
O zaman haydi bir kez daha yüksek sesle ama inanarak haykırıyoruz:
“CARPE DİEM!”
0 Comments