Enerji ; ısı, kinetik, mekanik, elektrik, manyetik…. Bu böyle sürer gider. Her yıl Ocak ayının ikinci haftası enerji tasarrufu haftası. İçimizdeki yaşam enerjisinden dünyanın enerji kaynaklarına hiç acımadan tükettiğimiz bir kavram bu. Çok çok anlatmak istediğimiz bir konu bu, tükenen kaynaklarımız ve tasarruf konuları. Sayfamızın mimarı İlknur da yazdı pazartesi günü;
“Tüketmeye meyilli olmaktan vazgeçip, üretim tarafına geçtiğimiz, kayıpsız, verimli yıllarımız olsun.”
Enerji
Kısaca iş yapabilme yeteneği olarak tanımlanıyor fizikte. Hep vardır, hiç yok olmaz ama dönüşür diyorlar. Fizik bile üstesinden gelemezken biz fani insanların enerjiyi anlaması biraz zor. Formüle bile bakınca içinden çıkamıyoruz; güç ve zamanın çarpımı ile buluyormuşuz enerjiyi. Biz fanilerse içimizdeki yaşam enerjisini biliriz sadece. Onu bile korumayı başaramazken doğadaki enerjiyi nasıl koruyacağız bilemedim şimdi. Ama başlayalım bakalım nasıl tasarruf yapabiliriz?
Enerji deyince güneş, su, rüzgar geliyor benim aklıma. Ama nükleer enerji var hala tartışılan. Çevreye verdiği zararlar göz önünde olmasına rağmen termik santraller var. Ve biz hiç tükenmeyecekmiş gibi harcıyoruz hepsini yarını hiç düşünmeden.
Tasarruf
Kumbarada biriktirdiğimiz paralar gibi, enerjiyi de depolamamız gerekiyor. Bir bankamız olsa da güneşi, rüzgarı, suyu biriktirip zamanı geldiğinde kullanabilsek. Tasarrufla birlikte dilimize yeni yeni yerleşen fakat dünyanın çok önce kullanmaya başladığı “yenilenebilir enerji” kavramı var bir de.
Nedir yenilenebilir enerji?
Dünyada kullanılan enerjinin yüzde sekseni fosil yakıtlara dayanıyor; kömür, petrol ve doğalgaz gibi. Bu fosil yakıtların kullanımı da insanları ve devletleri bu güce sahip olanlara mahkum bırakan bir sistem. Halbuki ülkemiz öyle güzel bir doğaya sahip ki… Dört mevsim, on iki ay boyunca güneşin, yağmurun, rüzgarın olduğu bereketli topraklarda yaşıyoruz şükürler olsun ki. Fosil yakıtlar için de yenilenebileceği yani yıllar içinde birikeceği düşünülürken insanlar bilinçsizce ve arsızca tükettiği için maalesef mevcuttaki var olan artık ihtiyacı karşılayamıyor. O yüzden ne yaparsak yapalım tüketemeyeceğimiz kaynaklara yönelmemiz gerekir. Biz ne kadar harcasak ta güneşin enerjisini asla bitiremeyiz ya da rüzgarın. Dışa bağımlılığı azaltırken yeni iş alanları sağlayacak olması da gelişmeye çalışan ekonomiler için çok önemli. Fosil yakıtların dünyaya verdiği çevresel zararlar da düşünüldüğünde artık uluslararası anlaşmalarla yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapılmak isteniyor. Okumuşsunuzdur artık çoğu araba markası güneş enerjisiyle ya da hybrid teknolojiyle çalışan araçların üretimine geçeceğini duyurdu. Tabii bir diğer konuda “sürdürülebilirlik”.
Sürdürülebilirlik özellikle HES’lerle gündeme gelen bir sorun. Hidroelektrik santraller genellikle nehir üstü barajlarla inşa edildiğinden nehirlerin yatağının değiştirilmesi, suyun yukarılara taşınması sırasında çevreye verilen zararlar düşünüldüğünde almamız gereken verim yıllar içerisinde sıfıra doğru inecektir. Dolayısıyla enerji üretmek için verdiğimiz çaba bir süre sonra doğaya verilen zararla boşa çekilmiş kürek olarak kalacaktır.
İklim değişikliği hepimizin bizzat görerek deneyimlediği bir süreç ve maalesef hepimiz buna katkı sağlıyor, sürecin hızlanmasına sebep oluyoruz. Evde olduğumuz bu pandemi döneminde dünyada karbon salınımının azaldığını söylüyor uzmanlar ve belki de bu kış için eski kışlardan birinin yaşanabileceği öngörüsünde bulunuyorlar. Dünya Doğayı Koruma Vakfı (World Wide Fund for Nature ya da kısaca WWF) diyor ki;
“Dünyadaki birincil enerji üretiminin yaklaşık yüzde 80’i, fosil yakıt diye adlandırdığımız petrol, kömür ve gazdan karşılanıyor. Fosil yakıtların kullanılmasıyla ortaya çıkan sera gazları, iklim değişikliğine neden oluyor.”
WWF
WWF başka neler diyor, kolay olmayan olduğu için pek işimize gelmese de mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Peki üstümüze düşen ne?
Televizyonda ya da sosyal medyada HES’lerin inşası sırasında direnen yaşlı köylü teyzeler var ya onları görmezden gelmemekle başlayalım işe mesela. Kömür santrallerine kendilerini zincirleyen çocuklara, gençlere bir kulak vermek lazım. Nükleer enerjiden hiç bahsetmek istemiyorum. Çernobil ve Japonya’daki son facianın izleri hala sürüp gidiyorken ne söylenebilir ki zaten.
Bir kere ilk yapmamız gereken şey okumak. Fosil yakıt nedir? Dünyaya ne zarar veriyor? Ekonomileri nasıl etkiliyor? Sürdürülebilirlik, verimlilik, yenilenebilir ne demek? Önce bunları öğrenmemiz lazım. Kulaklarımızı tıkayarak dünyaya zarar veriyoruz ve dolayısıyla çocuklarımızın geleceğini çalıyoruz, bunu asla unutmayın.
Bu Dünya Çocuklarımıza Bırakacağımız Miras Değil, Bu Dünya Torunlarımızın Bize Emaneti!
Şimdi sıralayalım evlerimizde, işyerlerimizde neler yapabiliriz?
- Evlerimizde ısı kaybını önlemeyle başlayalım işe. Isı yalıtımı, kapı pencerelerin tam olarak kapanması gibi.
- Tüm ampulleri kontrol etmeli, düşük enerjili olanlarla değiştirilmesini sağlamalıyız. Hatta eskiden olduğu gibi “LÜZUMSUZSA SÖNDÜR” bile yazabiliriz.
- Çamaşır ve bulaşık makinelerimizi mümkün olduğunca düşük ısıda ve kısa programlarda çalıştırmak çok önemli.
- Ütü ayarı ve ütünün fişte beklememesi mesela. Ne kadar dikkat ediyorsunuz buna?
- Su ısıtıcılarına dikkat! Fazla miktarda su ısıtmak ne kadar doğru, bir düşünün.
- Kullanmadığınız cihazları bekletme modunda bırakmayın, kapatın hatta fişinden çekin.
- Kullandığınız tencere ve tavanın altındaki ısıyla tam örtüşmesi, ısının tabana doğru yayılmasını sağlayacak ve israfı önleyecektir.
- Fırının kapağını her açtığınızda içerideki ısı 10 derece düşüyor, biliyor muydunuz? Fırın yeniden aynı ısıya erişmek için enerji harcıyor. Yapmayın.
- Evlerimizde mümkün mertebe gün ışığından faydalanmaya çalışmalı ve duvara yansıyan ışık kullanmalıyız.
- Buzdolabına ağzını kapatmadan ya da iyice sarmadan koyduğunuz her sıvı ya da yiyecek içerdeki ısıyı yükseltecektir. Unutmayın.
Sonuç olarak;
Diyorum ki ne kendi kişisel enerjimizi boş işlerle uğraşacak kadar harcayalım ne de dünyadaki enerji kaynaklarını sorumsuzca harcayalım. Devletlerin sorumluluğunda evet teşvikler vermek, yenilenebilir enerji kaynaklarını desteklemek. Ama bize düşen sorumluluk ta ne olursa olsun korumak. Paramızı harcamaktan korktuğumuz, yarınlar için biriktirmeye çalıştığımız gibi doğanın sunduklarına karşı da aynı hassasiyetle davranmak. Tekrar ediyorum ve son kez yinelemek istiyorum;
Bu Dünya Torunlarımızın Bize Emaneti….
0 Comments