Fikriye eski Türk filmlerindeki hikayelerin kahramanlarından biri gibi. O, Mustafa Kemal’e aşık ve aşkıyla göçüp giden bir genç kadın.


5 dakika


Fikriye… Ah Fikriye… 

31 Mayıs 1924 ölüm günü.

Radyo tiyatrolarını çok severim, anlatmıştım sizlere. Annemle dinlediğim Arkası Yarın’ları nasıl sevdiğimi çevremdeki herkes bilir. Ve dinlediğim podcast’larin bazıları beni o günlere götürüyor. Çetin Erker’in yumuşak anlatımıyla vücut bulan Annemin Plakları‘nda Atatürk ve Fikriye vardı. Ben de ölüm yıldönümünde O’nu anlatmak istedim. O’nu ve büyük aşkını…

Fikriye kimdi?

Fikriye Hanım

Kısacık yaşamı (27) umutsuz bir aşka şahit olmuş, maalesef hazin bir veda ile sona ermişti. Hayatına bir göz atalım, bu hazin aşk hikayesini anlatalım. Anlatmaya çalışalım. Çünkü özellikle sonu hakkında farklı farklı rivayetler var. Fakat hepsi aynı şekilde sonuçlanıyordu.

Fikriye Hanım 

Aslında fazla bir kaynak yok bu kısacık hayatı anlatan. Ve olan kaynaklarda da birbirinden farklı anlatmış yazanlar. 1897 yılında doğduğunu biliyoruz. Karamanoğulları’ndan bir ailenin çocuğu olarak Yunanistan Larisa’da dünyaya gelmiş. Bir bebekmiş savaşlarla toprakları işgal edildiğinde. Önce Selanik ve sonrasında oradan da İstanbul’a göç etmek zorunda kalmış. İstanbul yıllarındaysa anne ve babasını kaybetmiş. Fransızca, Almanca ve Rumca bildiğini, ud ve piyano çalabildiğini Vikipedia‘dan öğreniyoruz. 

Çankaya hayatı

Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım’ın, ikinci eşi Ragıp Efendi’nin yeğeni oluyordu. Önce annesi babası ölmüştü, ardından kız kardeşi Jülide’yi de kaybetti. Bir süre amcası ile beraber yaşadı.

Makbule Hanım’ın O’nu hiç sevmediği yazıyor anı kitaplarında. Belki de abisini uzak bir akraba kızıyla paylaşmak istememesi yatıyordu bu kıskançlığın altında. İlk karşılaştıklarında 8 yaşındaydı henüz, çocuktu.

Mustafa Kemal o dönemde cepheden cepheye koşuyordu. Ve yeniden karşılaştıklarında Fikriye büyümüş, serpilmiş ve 15 yaşına gelmiş bir genç kızdı artık. Bu dönemde bir Mısırlıyla evlendi. Oradaki harem hayatı nedeniyle ayrılarak yeniden İstanbul’a döndüğü de Biyografya‘da yazılanlar arasında. 

Fikriye Hanım

Ve yeniden karşılaştıklarında aşık olmuştu genç kadın.

Sonrasında Balkan Savaşı başladı. Tam bir araya gelmişlerdi ki Çanakkale Savaşı başlamıştı bile. Mustafa Kemal şimdi de bir başka cephedeydi. Artık yaşı 21’e gelmiş bir genç kadındı. Aşkı da onunla birlikte gitgide büyüyordu, hayranlığı da. Fakat Mustafa Kemal kendine başka bir yol çiziyordu. Çünkü Anadolu O’nu bekliyordu.

Padişah idam fermanını imzalamıştı. Bunu duyan genç kadın artık Paşa ile olmak istediğini gizlemiyordu. Artık Ankara’da olmalıydı. Bir süre izin almak için bekledi. Ve o beklediği haber geldi sonunda. Mithat Bey ile birlikte 13 Kasım 1920’de Karadeniz Ereğlisi’nden vapurla İnebolu’ya oradan da karayoluyla Kastamonu üzerinden Ankara’ya ulaştı. Ve böylece genç kadının Çankaya hayatı başlamış oldu. Hatta Mustafa Kemal Paşa’nın onun için bir piyano aldığı yazıyor Atatürk Ansiklopedi‘sinin O’nu anlatan sayfalarında. 

Bambaşka rivayetler de var kaynaklarda. 

Bazıları Mustafa Kemal Paşa’nın Çankaya’da bir yardımcıya ihtiyacı olacağı için Zübeyde Hanım tarafından gönderildiği, diğer bir kaynakta Mithat Efendi’nin bunu teklif ettiği yazıyor. Emir Çavuşu Ali Metin’in anlattıklarını Atatürk’ün şimdiye kadar yayınlanmamış anıları‘nda derleyen Ziya Oranlı kitabında şöyle kaleme alıyor; 

Ali, çok yakında bir misafirimiz gelecek, yer hazırla.”  buyurdular.
Ben de nasıl bir yer hazırlanacağını iyice anlamak için:
“Paşam, hemşireniz mi gelecek?” dedim.
Atatürk: “Hayır, Fikriye Hanım isminde bir hanım gelecek.” 

Devamını kitapta ve Mustafa Kemalim adlı internet sitesinde bulabilirsiniz. 

Atatürk ve Fikriye

Fikriye Hanım

Mustafa Kemal Paşa Ankara’daki karşılaşmalarında bu uzun yolculuğu şöyle soruyordu;

“Yolculuk nasıldı? Çok sıkıntı çektiğiniz muhakkaktır ama Gönül Ferman Dinlemiyor değil mi?”

Sonrası yine anılardan geliyor gözlerimizin önüne.

Fikriye Hanım

Mustafa Kemal Paşa ütülü, kolalı giysiler giymeye, Çankaya’daki evde güzel yemekler organize edilmeye başlanıyor Fikriye’nin gelişi ile. Öyle ki O’na “Çankaya’nın İlk First Lady’si” deniyor. 

Kurtuluş Savaşı’na şahitlik eden herkes çok seviyor O’nu. 

Bu sevgiyi de Fatih Bayhan’ın kaleme aldığı Fikriye Hanım isimli kitabından okuyoruz. 

Halide Edip Adıvar 

“Çok güzel, mahzun yüzlü bir kadındı. Anlaşılan sıhhati de o kadar iyi değildi… Çok tatlı ve mahzun bir sesi vardı…”

Fikriye Hanım
Salih Bozok

“…Fikriye -kadınlar için- ortadan az uzun, ince, kara gözlü, kara kaşlı, aydınlık yüzlü bir kadındı. Güzelden fazla, alımlı idi. İstediği zaman kişiliğini insana duyurur, istediği zaman odanın içinde varlığı fark edilmezdi. Bu marifet, çok az insanda, hele çok az kadında vardır…”

Ali Metin

“…Fikriye Hanım… Çok sakin, temiz kalpli ve becerikli bir hanımdı. Uzun boylu, balık etinde, siyah gözlü ve kumral saçlı ve oldukça tahsilli çok güzel bir hanımdı…”

Hıfzı Topuz

“…Fikriye Hanım`ın iyi aile eğitimi var. Fransızca – Rumca biliyor, çok güzel piyano ve ud çalıyor. Zarif ve güzel bir kadın. Mustafa Kemal`i genel kültürüyle çok etkilemiş…”

Kılıç Ali

“…Terbiyeli, nazik, cidden ev kadını idi. Kendine mahsus sempatik bir hali vardı. Az zamanda iyi hali ve iyi muamelesi ile muhite kendisini çok sevdirdi. Biz de onu çok sever, kendisine hürmet ederdik…”

Fikriye Hanım
Ülkü Adatepe

“…Fikriye Hanım…(Atatürk) Ona aşıktı. Hatırlamıyorum ama annem ve Sabiha Hanım anlatırdı. Fikriye Hanım, Ata`nın çevresindekilerin de beğenisini alan güzel bir kadınmış. Herkes hayranmış…”

Eriş Ülger

“…Fikriye; ince ruhlu, narin yapılı, hassas, çevresine karşı son derece saygılı, pek çok güzel özellikleri ve yetenekleri olan genç bir kızdı. Zaten narin olan ve hastalıklara karşı dayanıklı olmayan yapısı, eğitimini de engellemiş; Fikriye`nin ruh yapısını ve geleceğe dönük planlarını sürekli etkilemişti…”

Ve Atatürk’ün ağzından dökülenler

Biz bugün bazı kaynaklardan Atatürk’ün O’nu sevdiğini, saydığını okuyoruz. Bazılarında ise bu iki üvey kuzenin bir arada bulunmalarının şartı gereği imam nikahı ile evlendiklerini yazıyordu. Atatürk’ün Fikriye’nin O’na duyduğu sevgiyi anladığı muhakkaktı. Bu sözlerden çok iyi anlıyoruz bunu. 

“Bu dünyada beni iki kadın çok sevdi. Biri iktidarım, gücüm için, diğeri ise tutkuyla sevdi. Tutkuyla, aşkla, vefa ile seven; hiçbir şey istemeden karşılıksız seven Fikriye’ydi.”

Fikriye Hanım

Fikriye’nin ölümü O’nu çok sarsmıştı. Ve üzüntüsünü şöyle kaleme almıştı. 

"İçsem de bir kadeh hayat iksirinden,
Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye'den.
Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden, 
Ümid-i aşkım saracak seni, cefakar teninden..."

Fikriye’nin sırlarla dolu ölümü

Fikriye Hanım

Her şey bu kadar güzel giderken, Çankaya’nın ilk hanımı iken, bir rivayete göre hastalanıyordu. Savaş hızla devam ediyordu. Memleket düşmandan kurtuluyordu. Yeni bir gelecek bekliyordu artık Türkiye’yi. Hastalanmanın zamanı mıydı Fikriye? Hele de verem olmanın…

Mustafa Kemal Paşa o sırada İzmir’deydi. O’nun hastalandığı haberi gelince hemen tedavisi için yolculuğunu planladı Ata’sı. Artık 1922 sonbaharında Münih yolundaydı, Ata’sından uzak. İstemeye istemeye gidiyordu zaten. Belki de başına gelecekleri hissediyordu. Belki bu his de O’nun hastalığının ilerlemesine sebep olmuştu. Malum verem ince hastalıktı, filmlerden biliyoruz bunu. 

O Almanya’da tedavi olmaya çalıştığı sırada, İzmir’de Zübeyde Hanım ve bazı ileri gelenler Mustafa Kemal’e daha uygun bir eş seçiyorlardı. İyi eğitim almış, yüksek okul okumuş, şehrin ileri gelen ailelerinden birinin kızı Latife. Latife, Paşa’nın kuracağı Cumhuriyet için en iyi eş adayıydı.

Çok sonraları anne Zübeyde Hanım bunun bir hata olduğunu anlıyor ve şöyle diyordu Salih Bozok’a. Paşa asla bunu öğrenmeyecekti.

Bak evlatçığım… On gün var otururuz bu kızcağızın evinde. Fakat tutmamıştır gözüm bu işi efendim. Bu kızcağız da bilmez benim oğlumu sevmediğini. Sever Mustafa Kemal Paşa’yı, sever Gazi Kemal Paşa’yı. O sevmez Mustafa Kemal Efendi’yi.


Tarih 1923 Ocak 29’u gösterdiğinde Mustafa Kemal Paşa Latife ile evleniyordu. Paşa karısıyla birlikte Ankara’ya geliyordu. Bunu Münih’te tedavi sırasında öğreniyordu genç kadın. Tedavisini yarım bırakıp kaçarcasına dönüyordu Türkiye’ye. Ankara’ya geliyordu duyduklarının yalan olduğunu öğrenmek istercesine. 

Ölümü hakkındaki söylentiler

Köşkün yolunu tuttu Fikriye. Latife Hanım karşıladı O’nu, kabul etti eve. Birkaç gün dinlendi. Bir süre otelde kaldı. Öyle istemişlerdi. Başka bir rivayete göreyse Latife gelen bu genç güzel hanımın misafirliğini hoş bulmamıştı. Gitmesini istemişti. Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a gitmesinin daha iyi olacağını tavsiye etmişti O’na. Kabul etmişti ilk önce. Fakat sonra artık Ata’sına yakın olmayacağını anlamıştı. Son bir kez olsun görmek istedi. Hem zaten Münih’ten bir hediye getirmişti, onu verecekti. Tekrar tuttu köşkün yolunu. Latife Hanım bu kez kabul etmedi O’nu. Kovdu yardımcıları aracılığı ile. Buna çok içerlemişti. Küçük tabancasını çıkardı çantasından ve vurdu kendini. Silah Atatürk’ün hediyesiydi.

Böyle biliyoruz hepimiz. Böyle okumuştuk, böyle izlemiştik. Ancak aslında vurulduğu da söylentiler arasında. (üstelik sırtından vurularak öldüğü yazılı çoğu kaynakta) O’nu vurmuşlardı faytonda. Bir hastaneye kaldırdılar, çok kanaması vardı. Çok da güçsüzdü, hastaydı. Dayanamadı, göçtü gitti bu dünyadan. 

En acı olan söylenti de ikinci bir silahın olduğuydu. Eğer görüşmüş olsalar önce Paşa’sını sonra kendisini vuracaktı. Çok şey söylediler, çok şey yazdılar. Gördüklerini zannettiklerini, düşündüklerini dile getirdiler.

Fikriye Hanım

Yeni bir ülke kuruluyordu, devrimler birbiri ardına geliyordu. Atatürk çok çalışıyordu. Bu ölüm O’nu derinden yaraladı. 31 Mayıs 1924 tarihinde Fikriye ölmüştü. Ata’sına aşık genç kadın. Atatürk bir kez gitmişti mezarına, mendilini bırakmıştı toprağına. Köşkün arka bahçesinde çok defalar genç kadının en sevdiği şarkıyı mırıldandığını duydular. 

Mezar yeri

Soruşturmayı defalarca kez açtılar. Defalarca kez kapattılar. En son 2014 yılında son kez kapandı dava. Ölümün gerçek sebebini bilemeyeceğiz. 

Mezar yeri için de bambaşka yerleri işaret ediyor araştırmacılar, yazarlar. Araştırmacı Eriş Ülger, Kuğulu Park’ı, Fatih Bayhan ise bugün üzerinde bankaların bulunduğu Ulus’taki eski mezarlığı, Can Dündar ise Ankara Etnografya Müzesi’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün at üzerinde dev bir heykelinin yükseldiği yeri gösteriyordu bizlere.

Nerede olduğunun ne önemi var ki… Artık Fikriye yoktu! O gencecik yaşında, kalbinde tüm ülkenin kalbindeki adamın sevgisiyle gitmişti. 

Şimdi herkes farklı senaryolar üretedursun biz saygıyla anıyoruz O’nu ve kalbindeki büyük aşkı. 

#Fikriye #ÇankayanınİlkGelini #ÇankayanınDuvaksızGelini #AnkaranınİlkFirstLadysi #AtatürkveFikriye


Like it? Share with your friends!

Figen DEMİRTAŞ
Sayılardan ve ünvanlarından sıyrılmış bir emekçi. Hayatın her daim öğrencisi. Kadın, anne ve yazmaya sevdalı bir hayalperest.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments