Kadınların ağzından dökülen cümleleri yazmak istedik bugün. Kendi günlerinde, kendileri için söyledikleri, güzel dileklerle dolu, hayaller ve gerçekler arasında gidip gelmesine rağmen hala umut dolu cümleler bunlar.
İşte Kadınların Ağzından Kadınlara Dair Cümleler
Çevremdeki kadınlara bazı sorular sordum kadına dair. İşte o kadınların ağzından dökülen cümleler.
Emine Keskin (Ceramineclay Seramik Atölyesi)
Emine Keskin’i Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde Toprakla Ağıt ve Kadın Elbiseleri yazılarımdan hatırlarsınız. O yıllarca hayat mücadelesi ile geçen yaşamında sonunda hayallerini gerçekleştirmeye başlamış bir kadın. Eğitimini tamamladıktan sonra kendisine bir seramik atölyesi açtı; Ceramineclay. O’na sordum; “kendin için bir şeyler yapmaya nasıl karar verdin, nasıl başardın?”

“Çok istedim diyebilirim. Dünyaya geliş amacım sadece bu dünyadan geçip gitmek olmamalıydı. Bir iz bırakmalıydım ardımda. Seramik de böyle doğdu benim için.
“Bunca yıl sonra nasıl yapabildin, hem de bu zamansızlıkta?” dersen şöyle cevap verebilirim. Her ne yaparsan yap isteyince oluyor. Yapamıyorsan yeterince istemiyorsundur. En güzel örneği benim; ben başardıysam herkes yapabilir. Bu yüzden vaktim yok diyenleri anlamıyorum. İsteyince bir şekilde yapmak istediğini yapıyorsun. Problem veya önüne çıkan engel ne ise kendi programına göre ayarlayabiliyorsun. Evren senin için sana o zamanı yaratıyor. Ne kadar istediğin, arzuladığınla ilgili. Etrafındakiler sana göre şekil alıyor zaten.
Saatlerini iyi ayarlaman ve zamanı iyi yönetmen gerekiyor. Dediğim gibi hepsi ne kadar istediğinle alakalı. İstedim, çok çalıştım ve yaptım. Kadınlara önerim de bu. Ne istediklerine karar versinler önce. Sonra bu arzuları için çevreye kulaklarını tıkayıp çok çalışsınlar. Başaracaklardır.”
Deniz Balıkçı (Maşukiye İnşaat Emlak)
Deniz Balıkçı benim arkadaşım. Ama hani gerçekten arkanda olduğunu bildiğin, yaslanabildiğin türden. Ve çok başarılı işinde. İşi inşaat. O’na da “erkek egemen bir dünyada hem de inşaat sektöründe kadın olarak nasıl başardın?” diye soruyorum.
“Maalesef ataerkil bir toplumda yaşıyoruz. Her konuda erkeklerin egemen olduğu bir toplumda. Böyle bir düzen içinde kadınların iş hayatında başarılı olması zorlu bir süreci gerektiriyor. Kadın olarak iş hayatında kendini kabullendirmek zor olabiliyor, özellikle bizim sektörde. Ama ben biraz inatçıyım galiba.
Hiç sebebini anlamadığım bir sorudur hep; “işini iyi yapıyorsan, neden geride durmak zorundasın? Sırf kadın olduğun için mi? Neden insan değil de kadın ya da erkek olarak ayrılmak zorundayız?”
Tabii ki yaradılış itibariyle farklılıklar var, kabul. Sadece karşılıklı saygı yeter bunun için. Başarımızın arkasında başka sebepler aramayın lütfen. Biz de akıllıyız, biz de çalışkanız ve güçlüyüz.
Aaaa; ama birde şöyle bir şey var eğer evli isen statü farklı olabiliyor. O zaman kadından yengeliğe terfi ediyorsun ve işlerin daha kolay yürüyor. Çok üzücü insanların bakışı ve saygısının değişmesi.
Kadın gerçekten isterse her şeyi yapabilir. Ama daima dik durmak ve kendini korumak zorunda. Bunlar bizi yolumuzdan alıkoya bilir mi? Tabi ki HAYIR.“
Lütfiye Ünlü (Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı)
Dr. Lütfiye Ünlü’yü de Menapoz Günü‘nde yaptığımız söyleşiden hatırlıyorsunuz. Kadınların ağzından dökülen cümlelerde O’na yer vermesek olmazdı. “Kadınlar kendilerini ihmal ediyorlar. Sağlık alanında da. Neden?”

“Kadın olmak böyle biraz. Öncelikleri hep başkaları hayatlarında. Eşleri, çocukları, aileleri. Son zamanlarda da kariyer. Yani hep başka bir şeyler çıkıyor önlerine. Önce başka başka sorunların üstesinden gelip kendilerine ondan sonra dönüyorlar. Tabii ki bu koşturmacada kendilerine geç kalmış oluyorlar.
Koşup dururken kendi hayatlarımızı ihmal ediyoruz. Halbuki en öncelik kendimiz olmalıyız. Çünkü biz iyi olmazsak, hiçbir şey iyi olmayacak. Ah bunu bir anlasak, bir anlasa tüm kadınlar.
Sağlık da ihmaller zincirindeki en uç nokta. Düzenli kontrollerin önemini vurguluyoruz hep. Bedenen ve ruhen sağlıklı olmalıyız ki faydamız dokunsun. O yüzden sizlerin aracılığı ile bunu yeniden hatırlatıyoruz. Lütfen kendinize iyi bakın!”
Tuba Ersoy (Sosyal Hizmet Uzmanı)
Çok eskilerden bir arkadaşım Tuba Ersoy. Şişli Sağlık Meslek Lisesi’nden yatılı okul günlerimin kahramanlarından biri O. Ve şimdi bir Sosyal Hizmet Uzmanı. Sorumu sormadan önce Kadına Yönelik Şiddet ile ilgili söyleşisini izlemenizi öneriyorum. Sonrasında da sorumu soracağım. “Kadına yönelik şiddeti bir sosyal hizmet uzmanı olarak anlatır mısın bize ve okuyucularımıza?”

“Kadına yönelik şiddet yaygın bir toplumsal sorundur. Tarih boyunca sosyal yapımızın en dinamik ve en temel kurumu olan ve toplumumuzun çekirdeğini oluşturan aile kurumu üzerinde ülkemizde yıllardır tartışılan ‘aile içi şiddet’ , ‘kadına yönelik şiddet’, ‘kadın cinayetleri’, ‘kötü muamele’, ‘kadın intiharları’, ‘töre ve namus cinayetleri’ ve ‘taciz ve tecavüz’ gibi söylemler gündemdeki yeri korumaya devam etmektedir. Şiddetin en yaygın görülen biçimi erkeğin kadına ve çocuğa karşı uyguladığı aile içi şiddettir.
Bu hazin duruma gerek görsel, gerekse yazılı basın yolu ile sık sık tanık olmaktayız. Ülkemizde kadına yönelik şiddet üzerine yapılan araştırmalara baktığımızda, kadına yönelik şiddetin yaygınlığını, kadının şiddet karşısındaki çaresiz kalışını ve şiddete uğrayan kadının nasıl yardım alması gerektiği konularında bilgisizliğini görmekteyiz.
Diğer taraftan, aile içinde kadına yönelik şiddet sadece koca tarafından gerçekleştirilmemektedir. Şiddetin, baba, oğul, ağabey, kardeş, kayınvalide, elti, kayınbaba, kayınbirader ve öteki akrabalar tarafından da gerçekleştiği görülmektedir. Bu durum ‘aile mahremiyeti’, ‘ailenin iç meselesi’ olarak algılandığından birçok gayr-i hukuki, gayr-i ahlaki ve gayr-i insani durum örtbas edilmekte ve şiddete uğrayan kurban acı görmeye devam etmektedir. Bu yanlış ve gelenekçi anlayış kadının aile içi şiddete yıllarca boyun eğmesine yol açmıştır.
Şiddet, sonuçları ile bireylerin fiziksel ya da psikolojik sağlığını derinden etkileyen bir yıkımdır. Bunun için yeni yasal düzenlemelere, koruyucu, önleyici ve müdahale edici çalışmalara, şiddete uğrayan kadına yönelik koruma ve destek programlara, aynı zamanda toplumsal duyarlılığın ve toplumsal bilincin arttırılmasına öncelik verilmelidir. Sosyal hukuk devletinin gereği olarak bu alanda birçok kurum ve kuruluşun birlikte çalışmasına ihtiyaç vardır.”
Gülfer Unutkan (Girişimci-Özel Akın Estetisyenlik Kursu)
Kadınlar Günü’nde kadından bahsedip de estetik ile ilgilenen bir iş kadınına söz vermemek olmazdı. Estetik kaygıların çok yaygın olduğu günümüzde, bu kaygıların nedenlerini, yapılan estetik dokunuşlarla birbirine benzeyen kadınların taleplerini sormak istedim. Bu kez kadınların ağzından estetiğe bakışı görelim. “Kadınlar Günü’nü konuşurken siz neler demek istersiniz? İşiniz kadın, siz bir kadınsınız. Sözleriniz ve belki başarınız merak uyandıracak.”

“Kadın anne olur, eş olur, evlat olur, kardeş olur, gelin olur. Hep birilerinin bir şeyi olur. Birilerinin bir şeyi olması nedeniyle kadının hep bitmeyen sorumlulukları vardır. Kendisi için nefes alacağı zamanlar ayırması, özel hissetmeye ve durup kendine ne hissettiğini sorması gerektiğini gözlemleyecek bir iş yapıyorum. Güzellik sektörü estetik ile yan yana düşünülür, biz kadınlar her yaşta iyi görünmek isteriz. Bu da doğamız gereği ihtiyaç.
Ancak son yıllarda kantarın topuzunun fazla kaçtığını gözlemliyoruz. Kadınların birbirine çok benzeyen burunlar, dudaklar uygulamalar ile karşımıza çıkmasının sebebini mutsuzluk olduğunu düşünüyorum. Bu duruma gelmenin altında yeterince sevilmemiş, sayılmamış ve söz hakkı verilmemiş güvensiz bir çocukluk olabileceğini düşünüyorum. Ben doğal yaşlanma sürecinde küçük dokunuşlar ve müdahalelerin olması gerektiğine inanıyorum. Ve tabii ki estetiğin karşısında değilim. Bunlar mutlu hissettiren uygulamalar. Sonuç mutlu kadın mutlu çocuk. Mutlu çocukular, mutlu dünya yaratırlar. Kadına şiddetin olmadığı mutlu bir dünya dileği ile Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.”
Duygu Tesbihçioğlu (Bahçeşehir Üni. Hukuk Fak. Öğrencisi)
İşinde gücünde başarılı kadınlardan sonra genç bir kadının da fikrini almak istiyorum. Duygu kızımın bir arkadaşı. Kitap okuyan, kendisini sürekli geliştirmeye çalışan bu ülkenin aydın kızlarından biri. O’na şöyle sordum: “Üniversite öğrencisi hem de hukuk okuyan genç bir kadın olarak, kadına yönelik şiddetle ilgili olarak düşüncelerini öğrenebilir miyim?”

“Üniversite öğrencisi bir genç olarak ‘kadına yönelik şiddet’ meselesinin toplumsal olarak hassasiyet gösterilmesi gereken bir konudan daha çok, çözüm odaklı davranmamız gereken bir durum haline geldiğini düşünüyorum. Çünkü söz konusu durum büyük harflerle haberlere atılan başlıklardan çok daha derinlikli. Şiddet denilince akla genellikle ilk olarak fiziksel şiddet geliyor ancak şiddeti bireyin kişiliğini ve düşüncelerini önemsememe yani ‘psikolojik şiddet’ veya bireyin sırf kadın olduğundan dolayı toplumdaki rollerinin kısıtlanması yani ‘sosyal şiddet’ şeklinde ayrı ayrı çözülmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Durumun sosyolojik ve psikolojik içeriği kadar, şiddet olgusunun hukuksal olarak meydana getirdiği sonuçlar da toplumun yadsınamaz bir kesimini düşündürtüyor.
“Rahatsız oluyorum.”
Şöyle ki; çok sık ‘kadına yönelik şiddet ve kadın cinayeti’ haberleri okuyoruz ve failin cezasının yetersiz veya hiç verilmemiş olması benim de dahil olduğum büyük bir kesimi rahatsız ediyor ve endişelendiriyor. Buna karşılık son zamanlarda gündemde kadına yönelik şiddette iyi hal indiriminin kalkacağı tartışılıyor.
Benim de kişisel düşünceme ve toplumdaki büyük bir kesime göre cezaların daha caydırıcı olması ve şiddeti normalleştirenlerin eğitilmesi gerekiyor. Çünkü sayısal verilere bakarsak; faillerin büyük çoğunluğunda şiddeti normalleştiren ve bunu öğrenip öğreten bir zihin yapısı mevcut. Hal böyle oldukça durumun toplumsal bir eğitim eksikliği ve bilinçsizlik haline de geldiğini düşünüyorum. Burada eğitimden kasıt bilinen iyi okullarda okumak ya da akademik başarı değildir. Kişinin kendi benliğini eğitmesi ve öz saygısını kazanmasıdır. Çünkü şiddet ve kadın cinayetinin, insanın toplumsal statüsüne göre değişmediğini ; önemli olanın bireylerin insani değerlere sahip olması gerektiğini düşünüyorum.
İnsan Hakları Derneği’nin hazırladığı bir raporda da şöyle bir cümle geçmektedir : “Türkiye’nin hemen her yerinde her yaş, meslek ve statüden erkek, hemen her yaş, meslek ve statüden kadına yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet uygulamaktadır.’’ Maalesef bu analizde de gördüğümüz gibi şiddet ülkemizin her yerinde. Psikolojik ve sosyolojik şiddet kadınları depresyona itebilirken fiziksel şiddete maruz kalan kadınların bir çoğunluğunun yaşadığı durum maalesef cinayetle sonlanıyor. Son zamanlarda fazlaca duyduğumuz kadın cinayetleri aklıma Albert Camus’un ünlü çıkarımını getiriyor: “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.” Maalesef bu cümle ülkemizin mevcut durumunu çok açık ve trajik bir şekilde özetliyor.“
Nebahat Demirtaş (Annem)
Son söz çoğu yazımda olduğu gibi annemde. 8 Mart’ta gideli tamı tamına iki yıl oluyor. Elbette ona sorumu soramam, artık cevap veremez bana. Ama kadınlara, kızlara dair söyledikleri, yaptıkları hep gözümün önünde. Onlardan örnekler verebilirim ancak.

Aslında annem, kadın hakları konuşmak için pek de doğru örnek değil. Okutulmamış bir genç kız, baskılanmış bir genç kadın, hayatın karmaşası içinde savrulmuş ve ezilmiş bir hayat O’nunki. Kendisini gerçekleştirememiş bir kadın. Hayalleri hep kalbinde kalmış. Ama hasretleri bende devam ediyor belki, belki birilerine ışık oldu hayatı.
Okumak, öğretmen olmak istemiş, olamamış. Ama okumayı hiç bırakmamıştı. Her daim okurdu. Kuran da okurdu ansiklopedi de sayfalar dolusu roman da. Matematik de severdi, bizimle havuz problemlerini öğrenmişti. Şiir de severdi, hem kendi yazar hem de bana Nazım’ı sevdirecek kadar iyi bilirdi. Güzel sesinden şarkılar dökülürdü, sadece yalnızken söyleyecek kadar mahçup. Öğrenmeye hep açtı. Hastalanmadan az önce interneti, bilgisayarı öğrenmeye bile başlamıştı. Yarım kaldı.
Kadının kendi ayakları üzerinde durmasını isterdi. Benim okumamı, meslek sahibi olmamı istemesi, bunda inatçı denecek kadar ısrarcı olması belki bu yüzden. Kadın hiç kimselere muhtaç olmamalıydı. Hele de ben! Ne mutlu ki O’nun istediği gibi yaşıyorum, kimseye muhtaç olmadan. Başarılarımla da gurur duyuyordur eminim çok yükseklerden. Hele de yazdığıma ne kadar da çok seviniyordur.
Kadınların Ağzından Dökülen Cümlelere Son Nokta da Benden.
Benim cümlelerim umut üzerine…
Kadınları eşit eğitim, eşit ücret ve eşit yaşam koşullarında yaşayabildiği yarınlar umut ediyorum.
Kadınlarımız baskıya, şiddete, tacize, tecavüze boyun eğmek yerine tüm hayallerini gerçeğe dönüştürebilir. Yeter ki önümüzdeki engelleri hep beraber kaldıralım.
Dünyanın ilk savaş pilotunun yetiştiği bu topraklarda nice başarılı kadın ilklere imza atar, inanıyorum.
16 yaşında genç kızların evlendiğini değil, çalışmalarıyla ülkemizi çok daha ilerilere taşıyacağına inancım tam.
Biz varız, var olmaya devam edeceğiz. Kendimize güvenimiz tam. Çok çalışıyoruz. Başaracağız.
0 Comments