Kandıra, canım memleketimin yeşili ve mavisiyle en güzel ilçelerinden biri.
Memleket meselesi köşemizde İzmit / Kocaeli‘ye olan vefa borcumuzu da ödemek adına, zaman zaman tüm güzelliklerini hatırlatmaya çalışıyoruz. Kimi zaman Karamürsel ve Sepeti oluyor konuğumuz, kimi zaman lezzetine doyulmaz pişmaniyesi…
Daha önce geleneksel sanatlarımızdan bahsederken minik bir selam verdik kendisine. Geleneksel dokuma kumaşlarımızdan; Şile ve Kandıra Bezleri misafirimiz olmuştu. (Şile Bezinin Atası olduğu söylenen bu bezde 2018 yılında tescille koruma altına alınmış.)
Şimdi tüm markalaşmış değerleriyle; memleketimin en büyük ilçesi, güzel Kandıra’nın tadını çıkarma zamanı…
Kocaeli’nin Karadeniz’e bakan, “hem yeşil hem mavi” kuzey ilçesi…
Kaynaklarda kendisine Bizanslılar’ın santral anlamında kullandıkları “Kentri” adı verildiği yazıyor. İsminin ahengini hala korumuyor mu sizce de?
Gerek eski çağlarda, gerek Osmanlı döneminde son derece önemli bir yol güzergahı olması da cabası.

Önce Mustafa Kandıralı

Asıl adı Mustafa Kadıoğlu olmasına rağmen, 90 yıllık ömründe Mustafa Kandıralı olarak bilinmiş, ünlü klarnet üstadı… Ekol yaratmış, büyük isim.
TRT’nin bayram sabahlarından hatırlar mısınız? Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Zeki Müren gibi büyük üstatların yanında, dünyanın da klarneti bilmesini sağlamış değerli usta. Mesela Louis Armstrong ile beraber çaldığını biliyor muydunuz?
Gönlü güzel, o neşeli, o keyifli ve çalışkan insanı saygıya anıyoruz…
Sonrasında Kandıra Lezzetleri
Aslında Mancarı ve Pidesi de var ancak ben herkesin bildiği, tescilli lezzetleriyle devam etmek istiyorum yazıma. Dillere destan manda yoğurdu, ağızda şeker gibi eriyen karpuzu ve dartısı…
Kandıra Manda Yoğurdu

Yoğurt deyince aklınıza neresi geliyor? Kanlıca mı, yoksa türkülere dek meşhur olmuş Silifke’nin Yoğurdu mu? Koyun yoğurdundan tuzlu yoğurda kadar, canım ülkemin her köşesinde bambaşka lezzetleriyle karşımızda bu önemli lezzet.
Eskiden coğrafya derslerinde, ya da yerli malı haftalarında; bölgelere göre, nam salmış yiyeceklerin başında gelen Kandıra yoğurdu mesela? Üstü parmak parmak kaymak tutmuş, lezzeti efsane yoğurt. Ters çevrildiği zaman bile kabından düşmeyen, manda yoğurdu. Çatal bıçakla keserek yesek, kimse yadırgamaz. O derece iddialı yani. Genelde bakır ya da güveç kaplarda mayalanan ama artık maliyetleri konusunda çok düşündüren bu kıymetli lezzeti mutlaka denemelisiniz.
Kandıra Karpuzu

Diyarbakır karpuzu, halay başı kabul. Uzun oval yapısı, pembemsi rengi, ağızda lokum gibi eriyen sulu haliyle usul usul biliniyor bizim karpuz. Kabuğu o kadar ince ki. Kesmek için bıçağı değdirdiğiniz anda, kütür kütür sesiyle parçalanıyor. Ayrıca ufacık bir ayırıcı özellik daha; karpuzun en küçüğü 8 kg civarında.
Karpuz; 2020 yılının ağustos ayında başlayan çalışmalar sonucunda, 2021 Haziran ayında tescilleniyor.
Dartı bilir misiniz?

Dartı Kandıranın en ünlü ve en eski yemeklerinden biri. Normal şartlarda katı kıvamlı olan ve soğukta beklemesi, çok bekletilmeden de tüketilmesi gerek. Ben ilk defa bir kahvaltıda karşılaştığımda lezzetine inanamamıştım. Hammaddesi süt kaymağı olan bu yiyeceği, asla kaymak yiyemeyen ben bile, afiyetle yedim.
“10 kg çiğ sütten yaklaşık olarak 500 g çiğ süt kaymağı ve bu miktardaki çiğ süt kaymağından ise 300 g kadar Kandıra Dartısı elde edilir.” diye yazıyor kaynaklar. Yani son derece de nazlı ve kıymetli bir ürün.
Mutlaka en az bir kere tadılması şart olan bu ürün için, 2020 ağustos ayında çalışmalar başlıyor. 2022 yılının mayıs ayında ise Kandıra’nın tescillenmiş bir markası oluyor. (*)
Sofralarına enfes lezzetlerle fark katmak isteyenlere, özenle duyurulur ??
Son Olarak da, Her Biri Diğerinden Kıymetli Sahilleri
Dalgalı, öfkeli ve Kara bir deniz olduğu ile ilgili haberlere çok denk gelmişsinizdir. Öncelikle Karadeniz’in deli dalgalarına şahit olduğu doğrudur. Ancak bu her sahili için geçerli değildir. Üstelik güvenlik uyarılarına dikkat edildikten sonra, gönül rahatlığıyla keyfi sürülebilir.
Bilindik bilinmedik o kadar farklı koyları var ki, hepsi birbirinden özel. Ayrıca gururla söyleyebiliriz ki sahil şeridi 52 km boyunca uzanıyor. Evet yanlış değil tam 52 km.
İstanbul’u sınır belleyip (Ağva, Şile) batıdan doğuya doğru hak geçirmeden sahiller şu şekilde dizilir. Pınarlı (Sardala Koyu), Bağırganlı, Seyrek, Sarısu, Kerpe, Kumcağız, Kefken, Kovanağzı, Cebeci, Tuzağzı, Babalı, Dikili.
Tabii ki, bu efsane güzellikleri anlatmaya birkaç satır yetmez. Ama tanıyana ufak bir hatırlatma, tanımayana da akılda kalması için minicik bir not bence haktır.
Sardala Koyu / Pınarlı
Sardala Koyu üç plajdan oluşuyor. Bir km içeride yer alan cennet havuzu ise özellikle fotoğraf severler için gizli bir hazine. Özellikle sessiz sakin kamp yapmak isteyenlerin, ve İstanbul’dan gelen misafirlerin akınına uğruyor Sardala. (Üstelik instagram fenomeni)
50 mt açığında ve eski bir manastır olan, Malkaya Adası da Kültür Bakanlığınca koruma altına alınmış.
Görüntü içinde hareket edebilirsiniz
Gizli havuz tabir edilen, kaya aralarındaki o güzel suyun rengi, fotoğraflarda gerçekten çok güzel oluyor. Kamp yapmasanız da mutlaka görmelisiniz. (Harita)
Bağırganlı
Kandıra Koylarından en önemli ve ikinci büyük (18km) kıyısı Bağırganlı. Öyle ki, kayalık alanları Phuket ile yakıştırılıp, yarıştırılıyor. Dalış ve gece gökyüzü keyfi için pek çok misafir ağırlıyor. Halk plajı ise mavi bayraklı başka bir plaj. Aynı zamanda bir balıkçı diyarı olmasının da altını özellikle çizelim.
Deresi, Pansiyonları ve Kefalleriyle Seyrek
Deresinin denize bağlantısı nedeniyle Kefal’in ve Sazan’ın yaşam alanı olarak ayrı bir güzelliğe de sahip. Mesire alanları ve otelcilik yerine ev pansiyonlarının bulunması O’nu samimi kılan özelliklerinden.
Sarısu, Çayın Suya Kavuşması
Sarısu Deresinin denize paralel gidip, en sonunda buluştukları noktada, son derece sakin ve güzel bir sahil çıkıyor ortaya. Bir tarafınız derenin oluşturduğu havuz, diğer tarafınız duru su… Olta balıkçılığının da son derece yaygın olduğu bu alanda, dere üzerinde sal gezintisi de ayrı bir keyif. Üstelik hala betonlaşmadan uzak…
En büyük ve dalgasız plaj; Kerpe
Yarımay şeklinde ki hali, rüzgarı ve dalgayı kesiyor; O zamanlar ki adıyla Kalpe. MÖ5. yüzyıla kadar uzanan bir “eski liman” projesi var ki, sadece deniz değil tarih severlerinde akınına uğrayacak gibi.
Bir tarafta eski liman, ortada plaj, diğer tarafta meşhur Kerpe kayalıkları, günübirlik gezilerde bile görülmeye değer.
Miço Koyu, Kadınlar Plajı, Kumcağız, Kefken, Kovanağzı, Pembe Kayalar
Miço Koyu; Kerpe ve Kefken arasında kalan, orman içinde, gözlerden uzak bir alanda bulunan özel bir plaj. Doğal oluşumlu Taş Havuz keyfi ise bambaşka…
Kefken; Bölgenin ekonomik olarak belki de en bilinen sahil kısmı. Mesire alanları, Kovanağzı Plajı, Kapri Koyu, Liman ve Pembe Kayalar ün konusunda birbiri ile yarışırlar. (Pembe Kayalar doğal sit alanı olup koruma altındadır. Denizin altında yumuşak, sudan çıktığı anda sert olan bu kayalar Sultan Ahmet Camii gibi pek çok yapıyı süsler.)
Cebeci ve Kefken Adası
Mavi bayraklı başka bir cennet Cebeci. Çadır kampı turizmi ile dikkat çekiyor. Aynı zamanda Kefken Adası’na açılan önemli bir kapı görevi de üstleniyor. Kefken Adası ise; Cebeci’den 5 dakika uzaklıkta, Karadeniz’de yerleşim yeri olarak kullanılan tek ada olması özelliğiyle tarihi öneme sahip.
Tuzağzı Dikili, Babalı
Kandıranın en uzak sahillerine geldik. Açık deniz özelliği ile sörf sporuna imkan veren sulara… Üstelik sadece deniz de değil. 2-3 metre yürüyen kum dağları ile doğal çöl manzarası, fotoğraf sanatçılarına muhteşem kareleri yakalama imkanı verir. Göz alabildiğine kumsal ve göl, huzur arayanlar için bulunmaz nimet. Bir önemli bilgi daha var. Belediye kaynaklarından öğrenmiş olduğum bilgiye göre; “1877-1878 Osmanlı Rus savaşlarında batan gemilerden kurtulanların sığındığı Babalı Mağarası, her yıl binlerce kişinin ziyarete gelmesi ve yapılan ayinler ile ünlüdür.”
Tam 52 kilometre boyunca uzanıp giden, birbirinden özel sahilleri ile her köşesi ayrı zevke hitap edep Kandıra ve sahilleri.
(Gezip görmek isteyenler için, aşağıda toplu bir harita ekledim. Sol üst köşedeki oku sağ tarafa çektiğinizde tüm plajları liste halinde görüp, istediğiniz gibi inceleyebilirsiniz.)
Sözün Sonu
Taşından toprağına anlatsak da bitiremeyeceğimiz güzel ilçe Kandıra. Taş demişken, mimari ve özellikle restorasyonlarda kullanılan bir de taşı var ki, o bambaşka bir yazının konusu olsun.
Milattan Önce 3000 yıllarında Sit’ler, As’lar, Amazon’ların memleketi olduğuna dair rivayetlere rastlandığını yazmış Rıfat Yüce (Kocaeli Tarihi ve Rehberi, 1945) Yine MÖ 7. yüzyılda Mis, Bebrik ve Megaralı halklarının da buralarda olduğu söyleniyor.
Başta adıyla ilgili “Kentri” ye bir ek ile sözü noktalamış olayım.
Kandıra’nın fethi sırasında yaşanan kanlı çarpışmalarda akan insan kanı ile kızıla boyanan ve ismini akan kızıl dereden alan Kanlıdere, zamanla Kandere, Kandura ve ardından da Kandıra şekline dönüşmüştür. Kandıra ve çevresindeki eski muhtarların mühürlerinde Kandıra adının hep Kandere şeklinde olması bu rivayeti doğrulamaktadır.*
Yolunuzun bir gün bu güzel ilçeden geçmesi dileklerimizle herkese selam olsun.
Madem büyük ustayla başladık, finalde O’nun olsun.
0 Comments