Kadınlara; Kendinden Başka Biri Olmayan Kadınlara.. Roma’dan Haydarpaşa’ya özel bir yankı.. Dilek Alp “kadınlara” kaleminden…


5 dakika


Kadınlara

“Kadınları korumaktan vazgeçmeniz lazım, onları farklı işler ve farklı uğraşlarla baş başa bırakın; izin verin ki asker olsunlar, denizci olsunlar, otomobil sürsünler, liman işçisi olsunlar… Kadınlık korunmaya muhtaç bir varoluş olmaktan çıkınca her şey olabilir.”

Virginia Woolf (Kendine Ait Bir Oda)

Birçoklarına göre feministim, bazılarına göre değil.

Bence var olan, olması doğal olan haklarımızın savunucusuyum, kadınların kendileri tarafından eşsiz değerlerinin farkına varması için çalışıyorum. Hangi yetki kadına gerçekten değer veren programlar uygular ise, onların yanında daima olurum. Ama bugün, dünden daha kızgınım. Yurdumuzun %50 sinin KADIN olduğunu bilerek ve bir cinsi nasıl yok saymak istediklerini görerek…

Ülkemin sınırları dışında olduğum zamanlar, Türkiye’den aldığım haberlerle altüst oluyor, ülkenin her noktası üçüncü sayfa haberlerinin gündemi ile nasıl işgal ettiğine kızgınlıkla bakakalıyordum. Nişanlısı tarafından aile baskısıyla tecavüze uğramaktan son anda kaçıp kurtulan kız, öldürülen kadınlar. Tecavüze uğrayan kızlar, sünnet edilme ihtimali olan kızlar, evlendirilen çocuklar…

Bu coğrafyada kadınların düğünlerde oynamasının sözü ediliyor. Kadınların gülmelerine, hamile kadınlara iffet öğretiliyor, kaç çocuk doğrulması bildiriliyor. Kızlı-erkekli diye bir kavram ortaya çıkıyor, mağdur rolü biçilerek başörtülü kadın başlıkları atılıp bu konu yapılandırılıyor. Bu insanların içindeki eğilimler ortaya çıkıyor dillerinden, gözlerinden, seslerinden… Nedense sevmiyorlar kadını, sevemiyorlar. Ruhsal tatmin için, egolarını şişirmek için, ezikliklerini unutmak için, özgüvensizlikleri için, bedeni ihtiyaçları için… Ve kadınlar bunları çok iyi biliyoruz, anlıyoruz, ses çıkarmıyoruz, vazgeçemiyoruz, haddini bildirmiyoruz, birbirimizle didişmekten birlikte olamıyoruz.

Dönüp dolaşıp gözümün önüne gelen bir sahne var;

Roma sokaklarında yürüyüş yapıyorum, ünlü İspanyol Merdivenlerinin önündeyim. Bir merdivene iliştim, sırtımı dayadım etrafı kesiyorum.

Roma İspanyol Merdivenleri
Roma İspanyol Merdivenleri (1723-1725 yılları arasında inşa edilmiştir.)

Kilisenin hemen kapısının önünde birbirine deli gibi tutkun genç çift tatlı tatlı öpüşüyorlar. Kiliseden yeni çıkmışlar belli. Sevginin aşk halini yaşıyorlar. O sırada içeri girmekte olan papaz çiftin yanından geçiyor ve başıyla selamlıyor çifti, yüzünde oldukça sempatik bir gülümseme ile. Çiftin ardından kiliseden çıkanlara dikkat kesiliyorum ve aldırmaz bakışlarla geçiyorlar yanlarından. Kimse bu sahneden rahatsızlık duymuyor. Ben de bu manzarayı uzaktan izliyor ve mutlu oluyorum, biraz da kıskanarak. Bir anda aklıma Türkiye’de dini bir yapının önünde bu çiftin öpüşme ihtimalleri geliyor. Hoşgörünün, sevgi ve tolerans mabedinin görevlisi öpüşen çiftin yanından geçerken ne der ne yapar ya da insanlarımızın bu çifte tepkisi ne olur merak ediyorum. Sonra bunu düşünmek istemediğimi fark ediyorum. Bu güzel manzaraya gerçekleri bulaştırmadan yoluma devam ediyorum.


Haydarpaşa Tren Garı

Haydarpaşa

İstikamet tarihi tren istasyonu, beni bunaltan sıcaktan bir nebze de olsa uzaklaşacağım. Arkadaşıma sorularım bitmiyor, neden İtalya bu derece geçmişine sahip çıkmasını bildi ve hemen ekliyorum bizim bir Haydarpaşa Tren Garımız var üstelik siz İtalyanlar için eski bile denmez; ama onu bile yakıp yıkmak istiyoruz biz, siz nasıl koruyorsunuz? “Zor ve disiplinli bir iş ama her elli yılda bir tamirat yaparsan dayanıyorlar” diyor. Ben de ona şunu söylüyorum: Biz Türkiye’de her elli yılda bir, ne varsa yıkıp yeniden yapıyoruz.

Sana bir çeşme göstereceğim, 500 yıllık bir geçmişi var bu çeşmenin diyor. Tam da şehrin ortasında orada onca yıldır duruyor o çeşme öyle mi diyorum? Kimsenin sanatla alıp veremediği yok belli ki. Göğüs Çeşmesi’nden kana kana su içmek ve 500 yıldan beri oradan su içenlere o çeşmenin nasıl bir hoşgörü bahşettiğini ise ayrıca merak ediyorum.


Romeo & Juliet
Romeo & Juliet

Başka bir gün soluğu Shakespeare‘in ünlü eserine atfedilen Juliyet‘in evinde geçiriyorum. Bahçesinde tek göğsü açık Jülyet heykeli hülyalı hülyalı bakıyor. Evi ziyarete gelenler Jülyet’in açıkta kalan göğsüne dokunuyorlar. Aslında oldukça klasik bir nedenle, sadece şans getirmesi için; Juliyet bereketin de sembollerinden bir olan göğsünü cesurca açıyor.

Belki de ben daha fazla bir şeyleri değiştirmek için daha çok çabalamalıyım diye düşünüyorum.

 

Çok kızgınım sana kadın; kadınlara

Yaptığınız tercihler, seçtiğiniz yollarla gelişmek yerine, dönüşmeyi daha kolay bulduğunuz için..

Annelik kavramı ile kadınlık kavramının arasındaki ince çizgiyi yok ettiğiniz için..

Var olan hak ve özgürlüklerinizi farkına varmadan teslim ettiğimiz için..

Kişisel hak ve özgürlüklerinizi başka birilerinin avucuna bıraktığınız için..

Beğenebilirsiniz, alkışlayabilirsiniz, dinleyebilirsiniz lakin sizi hırpalayan siyasetçi ve yöneticilere; körü körüne, dediklerini anlamaya çalışmadan, sizleri ve kadınlığınızı değersizleştirilmenize izin vererek ve bir de bunu ısrarla savunarak onların kölesi olduğunuz için..

Okumadığınız ve bunu yapmamak adına milyonlarca mazeret bulduğunuz için.

Size en büyük değeri veren, hayat standartlarından haberdar eden Atatürk’ün “kadınlar” için neleri öngördüğünü araştırmaktan bile yoksun olduğunuz için.

Kendinizi astrolog, bilim adamı, doktor, avukat, mimar ve nice meslek dallarından birini layık göreceğinize, tarihimizin doğurgan cariyeleri pozisyonuna düşürmekten üzüntü duymadığınız için.

Yurttaşlık haklarınızdan bir – haber olup, araştırma yapmaya bile gerek duymadığınız için.

İnançlar ve din olgusunun akıl, bilgi ve mantık kavramları ile birlikte yürüyebileceğini kabul etmediğiniz için.

Bizleri sadece et olarak gören erkeklere göz yumduğunuz, bilgi ve akılla sahalara inmediğiniz için.

Devrimci ve ateşleyici olduğunuz gibi birleştirici gücünüzün farkında olduğunuz halde, kendiniz ve ülkeniz için kılınızı kıpırdatmadığınız için.

Düzenli olarak gazete okuma alışkanlığına sahip olmadığınız için.

Her şehirde bulunan kütüphanelerden faydalanmadığınız için.

Sanattan ve eğitimden uzak durduğunuz için.

Hayatınıza dair hiç bir hedef koymadığınız, basit ve kolay yolları tercih ettiğiniz için.

Cahil ve fütursuz konuşmaları kendinize layık görüp düzelme yoluna gitmediğiniz için.

Ve gündemi takip etmeden, araştırıp öğrenmeden; kulaktan duyma televizyon bilgileri ile konuşacak kadar cesaretli olmanıza KIZIYORUM…


Yankı

Kadın her yerde olsun istiyorum, her masada, her siyasi partide, her kalemin başında, her makamda yani her iş sahasında olsun. Bunun yanında aklı hür beyni pırıl pırıl çalışsın, okusun, okutsun. Anlatsın, tartışsın, sevsin, doğursun, yetiştirsin istiyorum.

Belki de kadınlardan beklentim onun için hep çok yüksek oldu.. Kadınların potansiyel ve enerjisi, hatalı iknalarla heba ediliyor toplumda, hırpalanıyor, aşağılanıyor ve eziliyor, özellikle bilerek özellikle isteyerek ve kadınlardan ilham alarak.. Ve bunu dile getirdiğimde ne acıdır ki erkekler susuyor, kadınlar tepki veriyor, şaşırtıcı olan da bu. Ve kadın güle oynaya isteyerek siliyor kendini ve hemcinsini sayfanın tam ortasından, bu da beni öfkelendiriyor… Güzel-çirkin, yoksul-zengin, eğitimli-eğitimsiz, başörtülü-başı açık, fark etmeksizin kadınlar öldürülüyor, taciz ediliyor. Biz ne yapıyoruz? K A B U L L E N İ Y O R U Z…

Unutmayın, çoğu zaman farkına varmadığımız küçük bir detay var:
Tabiatta kadınlara karşı son sözü söyleyebilecek tek bir şey vardır; YANKI…


Like it? Share with your friends!

Dilek ALP

”BAŞLAMAK” kelimesi altında aklınıza gelecek ne varsa hepsinin vücut bulmuş hali... Ekmekçi bir mimar ve anne...

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments