Leylim leylim… Ahmed Arif’ten Leyla Erbil’e sürgünlere, isyana, aşka dair mektuplar var günümüzdeki dijital yazışmalarda inat gülümseyen…


5 dakika


Leylim Leylim… Ahmed Arif sürgünde… Leyla Erbil uzakta… Şairin isyan kokan, aşk kokan mektupları bugün yazımızın konusu. Çünkü büyük şairin ölüm yıldönümü bugün. (02.06.1991)

Ahmed Arif

Siyasi çalkantıların ortasında bir hayat. Hapisler, sürgünler… Sevdiğinden uzakta geçen bir ömür. Başlayıp bitiremediği, bitirmediği kitaplar… Yıldızlar Geçidi köşemizde yazmıştık daha önce şairin hayatını. Buradan okuyabilirsiniz.

Ve tabii ki “Hasretinden Prangalar Eskittim… Kendi sesinden dinliyoruz şiirlerini..

Ahmet Arif ve Leylim Leylim
Ahmet Arif ve Leyla Erbil

Leyla Erbil

1950’li yılların en önemli kadın yazarlarından biri. 2002 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk Türk kadın yazar. İstanbul, Ankara, İzmir ve sonra tekrar İstanbul arasında geçen hayatını buradan okuyabilirsiniz.

1931-2013 yıllarında geçen ömrü uzun uzun anlatılacak kadar hem ilham verici hem önemli. Bir başka yazımızın konusu olacak şüphesiz.

Fakat bugün burada Ahmed Arif’in Leyla Erbile’e yazdığı mektuplara Leylim Leylim başlığıyla yer veriyoruz.

Leylim Leylim…

Böyle başlıyor şair mektuplarına… “Canım” diyor bazılarında, öyle başlıyor cümlelerine. Bazılarına “Leyla” diyerek başlıyor. “Aziz” diyor “usta” diyor, “merhametsiz ömrüm” diye yakararak başlıyor. Hepsinde ümitsiz hatta belki karşılıksız bir aşk var.

“Leyla, Zalım Leyla!

BU, benimki dördüncü. Oysaki senden bir tek mektup aldım. O belalıve korkunç ilk mektubun, yani 4-1 ben mağlubum…”

5 Mayıs 1954 tarihli Bismil’den yazdığı bu mektupla başlıyor kitap. Demek ki öncesi var. Demek ki Leyla Erbil reddetmiş bu aşk dolu mektupları bir tek mektubuyla.

Öyle cümleler dökülüyor ki Ahmed Arif’in yüreğinden kağıtlara, isyana mı yansın yürek yoksa aşkın ümitsizliğine mi bilemiyorum. Bildiğim şu ki karşılaştırdığımda bugünkü dijital dünyadaki aşklar çok sıfır yenik düşüyor bu mektuplara. Öyle hızlı yaşayıp tüketiyoruz ki aşkı – da diğer her şey gibi – geriye kalan bomboş hayaller…

Cümlelerdeki güzelliğe hayran kalırken şimdiki yazmaya bile üşenip kelimeleri bile kısaltma halimiz ne kadar da zavallı kalıyor. Aşkı anlatmak için sayfalar, defterler, fasiküller yetmezken “seni seviyorum”u bile sesli harfleri çıkararak yazacak kadar acele ediyoruz. Bir o kadar da özensiz, düşünmeden hoyratça…

Ah o şiirler dediğim gibi yine ah o aşklar da diye ağlamak geliyor içimden. Yaşanmayacak bir daha ve yazılmayacak asla o şiirler.

Gelelim mektuplara…

Mektuplar Leyla Erbil’in gelen ısrarlara “tamam artık zamanı geldi, yayımlayalım” demesiyle kitap halini alıyor. Bu kararı veriyor artık. Çünkü Ahmed Arif’in oğlu Filinta’dan izin alıyor. Çünkü sağlık sorunları nedeniyle de çok fazla zamanının kalmadığını düşünüyor bunları gün ışığına çıkarmak için. Ki zaten kitabın basılmasına şahit olamadan göçüp gidiyor bu dünyadan.

5 Mayıs 1954 tarihli dördüncü mektupla başlıyor kitap. Ve 15 Mayıs 1977 tarihli en son mektup ile sona eriyor. Arada tarihsiz mektuplar, hediyelere ait notlar, şiirler de var.

Sadece aşk kokmuyor mektuplar. Bir döneme ışık tutuyor. Şairin uzun yıllar hapislerle, sürgünlerle geçen hayatını da gün yüzüne çıkarıyor. Edebiyat çevrelerinin içinde bulunduğu durumu da anlatıyor, yoksulluğu da… Güncel siyasi olaylardan da dem vuruyor, kendi aileleri hakkındaki meraklarını da aktarıyor okuyucuya. Tabii ki en çok şairin içsel dünyasını ve derin aşkını okuyoruz altını çize çize satırların.

Keşke Leyla Erbil’in bu mektuplara cevaplarını da okuyabilseydik. Ancak bu mektuplar yok. Şaire ait eşyaların arasında bulamıyor hiç kimse bu cevapları.


Şimdi kitaptan bir kaç bölümle devam edelim. Son olarak da kitabın tanıtımını yazacağım. Tabii ki satın almak için linki de aşağıda bulacaksınız.

Leylim Leylim…

Mektupların henüz en başında Leyla Erbil’in dost kalmak, arkadaş olmak istediğini anlıyoruz. Fakat şair mektuplarına devam etmiş, sevdiği kadın da dostça cevaplamıştır mektupları. Ben kitabı, bu mektupları okurken beni etkileyen bölümler aktaracağım sizlere. Eminim sizler de çok merak edeceksiniz bu mektupları ve eminim ki sizler de cevaplarını da okuyabilseydik keşke hissine kapılacaksınız.

Ve bir kaç dize 2 Ekim 1954’ten

Ruhum,
Mısra çekiyorum,
Haberin olsun.
Çarşıların en küçük meyhanesi bu,
Saçları yüzümde, kardeş, çocuksu.
Ah, canımda o ölüm namussuzu…
Ahmedinin işi, ilk rast gidiyor.
İlidir dost elinin hançersizliği.
Ağlıyor,
Yeşil.
23 Nisan 1955 / Diyarbakır

Canım,

Mektubun geldi. Çok teşekkür ederim. Dün sana üç şiir gönderdim. Biri, kabul edersen, düğün hediyen olsun. Orada olsaydım İstanbul’un bütün çiçeklerini angaje eder, bineceğin trene ayrı bir çiçek katarı takardım! Ne palavra! Değil mi? Ama bilirsin, senin için yapamayacağım (hiç olmazsa canımı veririm ya) bir şey yoktur…”

Artık Leyla Erbil evleniyordur mektuplardaki tarih burayı gösterdiğinde. Ama yine de ona sevgisini haykırmaktan geri durmuyordur şair. Ne acı…

17 Haziran 1955 / Diyarbakır

Leyla, Dost,

Ne alemdesin? Mektubun gelmez oldun Hiç değilse bir bir buçuk aydan beri bu böyle. Sağ Salim olduğuna göre -sağlığından haberim var ama salimliğini bilemem- ya gene kayboldu mektuplar yahut da… Yahut da ne bileyim, karanlığa tabanca sıkar gibi yorumlarda bulunamam ki. İmzana nasıl sevindim bir bilsen! Senin el yazın! Kalender, sade ve aceleci el yazın.”

Ne güzel seslenmiş Ahmed Arif Leyla Erbil’e. Merakla birlikte bir küskünlük hali. El yazısını görmesine duyduğu sevinç ile mektup gelmemiş olmasına serzenişi… Ne güzel karışıp gitmiş birbirine.

5 Mart 1956

“Canım Benim,

Bilir misin, “canım” dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.”

Böyle başlıyordu bu mektup. İlerleyen satırlarda bir şiir alacaktı tarihteki yerini.

Bilmiş,
Bütün belalar,
Kınsız bıçak, kara mavzer, kan pusu.
Ve insan düşünün en orospu
O en ayıp frengili yemişi
Çıldırtılmış uranyum.
Bilmiş,
Bilsinler!
Sana nasıl yandığımı...
Dağlar, dağlar, hey...
..........................................
İşte kan tutmuş korsanlar,
Haramla beslenmiş, azgın,
Düzmece peygamberler ve başbuğları
Ve hadım ve çıkarcı yığınlarına karşı
İşte bir kez daha bu can bendeyken
Delin divanenim işte.
21 Mart 1959

“Leylim Canım,

Mektubunu hemen yanıtlamayı çok isterdim. Ne var ki başım beladaydı. Üstelik bana verdiğin işi kötü bir sona erdirmeden yazmak da gelmedi içimden. Tahmin edebileceğin belirli çevrelerin ve kişilerin bütün edepsizlik ve kalleşliğine rağmen sürgün işini iyi sayılacak bir sona vardırdım. Karar dün çıktı…”

Diye başlıyordu bir başkası. Artık Leyla Erbil Ankara’da değil İzmir’de yaşıyordu. Ahmed Arif hem ülkenin içinde bulunduğu siyasi durumu hem de edebiyat dünyasındaki olayları böyle anlatıyordu Aziz Dostuna.

Ve son mektup 15 Mayıs 1977

1959 ‘dan sonra bir kaç tarihsiz mektup görüyoruz kitapta. Arada çok uzun bir boşluk var. Ve ardından bu son mektup geliyor. İkisi de evli. Ve ikisinin de birer çocuğu vardır artık. Gelin bu son mektubu beraber okuyalım.

“Leylim,

İngiltere’ye gittiğini gazetede okudum. Bu nedenle – dönüş zamanını bilmediğimden – sana teşekkürde geciktim. “Eski Sevgiliyi roman boyutlarında ele alabilirdin. Gene de çok güzel. Adını bana danışsaydın, “Eski” yerine “Ölümsüz” ya da “Sonsuz” olmasını isterdim. Uygunu, yakışığı budur çünkü. Neyse, bu konuda fırsat bulunca konuşuruz. Yahut yazışırız. Sana Dr İsmail Beşikçi’nin imzalı kitabını gönderiyorum. İlgilenir, yararlanırsın. Başkaca ne desem? Filinta, beşini sürüyor. Bazen boynu bükük ve sonsuz mahzun, bazen şimşek gibi çakıp gürleyen bir çocuk. Fatoş ablasını ve seni öper. Ben de güzellik, sağlık ve mutluluğunun sonsuz olmasını dilerim. Fatoş’un gözlerinden öperim. Selam ve sevgiler.”

Ve böylece sona eriyordu mektuplar. Bilemiyoruz dahası var mıydı? Ya da ona gelen cevaplar neydi? Bunlar bu iki usta arasında sır olarak kaldı. Bu mektupları düzenleyip, bizlerle buluşturan Ruken Kızıler’e teşekkür ediyoruz.

Leylim Leylim Kitabı Hakkında

Kitap AdıLeylim Leylim
Alt BaşlıkAhmed Arif’ten Leylâ Erbil’e Mektuplar – 1954-1957
TürAnı- Mektup, Günlük, Edebiyat
Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları

208 Sayfa

İlk Basım2013 Eylül
ISBN9786053609308
Detay1000 Kitap
Yerindenİş Bankası Kültür Yayınları
Tanıtım Metninden

Ahmed Arif’in Leylâ Erbil’e gönderdiği mektuplardan oluşan bu kitap, edebiyat tarihçilerimize kuşkusuz önemli bilgiler sunmayı vadediyor. Yazıldıkları dönemin entelektüel ve yayın ortamını, Ahmed Arif’in sürgün günlerini, yaşadığı siyasi baskıyı, içsel dünyasını ve en çok da aşkını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

“Sabah gözlerimi sana açarım.

Akşam, uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum.

Böyleyken gene de şükretmem halime, hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmez ki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş… hepsi. En çok da en ilk de Leylâsın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum. Üşüyorum kapama gözlerini…” 

#AhmedArif #LeylaErbil #LeylimLeylim #HasretindenPrangalarEskittim #Mektuplar


Like it? Share with your friends!

Figen DEMİRTAŞ
Sayılardan ve ünvanlarından sıyrılmış bir emekçi. Hayatın her daim öğrencisi. Kadın, anne ve yazmaya sevdalı bir hayalperest.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments