7 dakika

Çağdaş Türk resim sanatının öncü kadın figürlerinden Mihri Müşfik. Cesareti, zarafeti ve modern kişiliğiyle insanları etkileyen 1914 kuşağı ressamları ile aynı dönemde yetişen Cumhuriyet döneminin ilk kadın ressamı olarak anılan Mihri Müşfik’in sanatla iç içe hayatına yakından bakalım.

Mihri Müşfik Kimdir?

Mihri Rasim veya bilinen adıyla Mihri Müşfik 26 Şubat 1886 yılında İstanbul’da doğar. Babası askeri doktor Mehmet Rasim Paşa’dır. Aristokrat bir aileye sahip olan Mihri Hanım, edebiyat, müzik ve resim eğitimleri alır. Resme olan ilgisi ve yeteneği bir saray ziyareti sırasında Sultan Abdülmecid’in dikkatini çeker. Böylece saray ressamı Fausto Zanaro’dan resim dersleri alır. Bu dersler sayesinde modern resme ilgisi artınca, henüz 17 yaşındayken İtalya’ya gitmiştir. Roma’dan sonra Paris’e geçen Mihri Hanım burada geçimini portreler yaparak sağlamış. Bu sırada tanıştığı Müşfik Selami Bey ile evlenmiştir. Mihri Müşfik olarak anılmasının nedeni bu evliliğidir.

İnas Sanayi-i Nefise Mektebini kurar

1913 yılında kız öğretmenler yetiştiren Dar’ül-muallimat okulunda resim öğretmenliği yapmak üzere İstanbul’a yerleşir. Kız öğrencilerin eğitim görebildiği tek yüksek okuldur burası. O dönemde Osman Hamdi Bey‘in kurucusu olduğu Sanayi-i Nefise Mektebi’ne sadece erkekler gidebiliyordu. Bu durum Mihri Hanım’ı oldukça rahatsız etmiş olmalı ki, kadınların da sanat eğitimi alması için yoğun çalışmalar yapmıştır. Sahip olduğu bilgi birikimi ve tanınmış aileye mensup olması okulun kurulmasına olanak sağlamıştır. İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (Kız Güzel Sanatlar Okulu) açılması ile buranın ilk kadın müdürü olan sanatçı burada çok sayıda kadın sanatçı yetiştirmiştir. Bu sanatçılar arasında Nazlı Ecevit, Fahrelnissa Zeid, Güzin Duran, Aliye Berger‘i sayabiliriz.

Mihri hanım, öğrencileri açık havada resim yapmaya yönlendirmiş, canlı modelden çalışmalarını sağlamış, onlara modern eğitimin tüm imkanlarını sunmak için çabalamıştır. Desen çalışmaları için model bulamayınca hamamlardan yaşlı kadınları, çevredeki yabancıları model olarak okula getirtecek kadar canlı model çalışmalarına önem veren bir sanatçıdır.

Tevfik Fikret ile dostluğu

İstanbul’a döndüğü yıllarda Mihri Hanım, Edebiyat-ı Cedide şairleri ile yakın arkadaşlık kurmuştu. Tevfik Fikret, Rıza Tevfik, Hüseyin Cahit’in portrelerini yaptığı bilinmektedir. Tevfik Fikret ile dostluğu şairin ölümüne dek sürmüştür. Şairin ölümünden sonra yüzünün kalıbını alarak ilk mask çalışmasına imza atmıştır. Bu mask, Aşiyan’daki Tevfik Fikret Müzesi’nde sergilenmektedir.

Mihri Müşfik - Tevfik Fikret Portresi

Tevfik Fikret kendisini ziyarete gelen Ruşen Eşref Ünaydın’a Mihri Hanım’dan şöyle bahseder: “Yukarıda bir hanımefendi var, resimlerimi yapıyor. Bilseniz Rubab’ı ne kadar güzel okuyor. Öyle güzel yorumluyor ki, yazdığım şeylerin bu kadar anlamlı olmasına şaşırıyorum. Mihri Hanım bana beni anlatmaya başladı.

Çoğunlukla portre ressamı olarak anılan sanatçı, az da olsa natürmort da çalışmıştır. Portrelerinde kullandığı kadınlar dönemin güçlü, eğitimli, zengin kadınları olmakla birlikte ayrıca üreten, emekçi kadınları da resmetmiştir. İnsan anatomisine hakimiyeti ve güçlü duygu aktarımı sanatçının tüm eserlerinde görülebilir.

Atatürk’ün portresini de yapmıştır.

1922 yılında Yunan zaferinden sonra mareşal üniformasıyla Atatürk’ün ayakta duran portresini yapar ve kendisine hediye eder. Bir ara kaybolan tablo 90’lı yıllarda bulunur.

Modern yaşam anlayışı o yılarda çevresi tarafından hoş karşılanmaz. Rahat tavırları, kıyafetlerinde dekolte tercihi, evliliğinde de sorunlara yol açar. Müşfik Bey ile olan evliliğini bitirdikten sonra tekrar İtalya’ya gider. Burada birçok ressam ve edebiyatçıyla dost olur. Bir İtalyan şair vasıtasıyla Papa’nın resmini yapar. Bu tablo, Müslüman bir kadın ressamın yaptığı ilk Papa portresidir.

Mihri Hanım, İtalya ve Paris’te yaşadıktan sonra Amerika’ya gider. Orada çeşitli okullarda dersler verir. Ancak yoksulluk ve zorluklarla mücadele içinde geçirir son yıllarını.

Ailesine yazdığı mektuplardan;

“…Senelerce çalışmakla ben neye muvaffak oldum? Hiç…Üstelik sıhhatimi kaybettim. Vaktiyle “Herkül” idim. Şimdi merdiven çıkamıyorum. Sanat beni bu hale koydu. Hele gözlerim hiç görmüyor. Çifte çifte gözlük kullanıyorum. Parasızım. Bizim gibi -Avrupa’ya nazaran- geri kalmış bir memlekette sanatkarın yolu kadar, güç bir yol yoktur. Bizimkisi fazla fedakârlık isteyen bir meslek. Bugün bana, gençliğimi hediye etseler, bu meslek uğruna çektiklerimi, çekmek korkusundan, reddederdim!”

Bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi son yıllarında tutkunu olduğu sanat hayatının ona iyi gelmediğini görüyoruz. Mihri Müşfik, 1954 yılında New York’ta ölür. Ölümünden memlekette uzun süre kimsenin haberi olmaz. Son yıllarında ne kadar yalnız kaldığının üzücü bir tarafıdır bu olay. Bu hareketli ve sanat dolu hayatından 150 kadar tablo kalmıştır.


Son olarak, Mihri Müşfik’in portre resmini inceleyen programı buradan izleyebilirsiniz.


Like it? Share with your friends!

Nazan KUMLALI

Okur gezer keşfeder aynı zamanda sanat sever. 2010 yılından beri Ofiste Sanat organize eder.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments