Ahilik geleneğini yaşatmak için bu hafta işte. O naif, o ince ruhu yaymak için. “Ben satış yaptım, köşedeki dükkanın siftahı yok” demeyip “onda çeşit daha bol” diyebilmenin düşünceliliği olsa keşke.


5 dakika


Fotoğraf | Naim Benjelloun

   Gezmeyi çok seven benim gittiğim yerlerde alışveriş yapmak için belirlediğim dükkanlar olur mutlaka. Daha doğrusu gittiğim yerin ünlü bir çarşısı, tarihi bir pasajı, yöre insanının bir kurulu pazarı varsa oraları gezmeyi yeni açılan taş ve sevimsiz alışveriş merkezlerini gezmeye yeğlerim. Hem gittiğim yörenin insanına bir katkım olur böylece, yaptığı iş her ne ise onu devam ettirebilme şansı tanırım. Çarşı, pazar, pasaj neyse gezdiğim yer esnafın, zanaatkarın, satıcının davranışına bakarım.  İşte tam da burada eskilerin arasta kültürü ya da bu hafta kutlanan adıyla Ahilik mevzusu girer devreye. 

   Benim gözümde Ahilik kavramını gezdiğim gördüğüm yerlerle kıyaslayacağım. Tabii iyi örneklerin adını verirken, kötü örneklerin adını vermeyeceğim. Belki sizler okurken nerden bahsettiğimi anlayacaksınız zaten. 

Yer Safranbolu çarşısı,

   Sene 2009 ya da 2010. O zamanlar öyleydi umarım hala değiştirmemişlerdir kültürlerini ya da karşılaştığım esnaflar daha da yayılmıştır. Şimdi neler aldığımı hatırlamıyorum. Muhtemelen anneciğime şal, arkadaşlarıma birkaç mıknatıslı buzdolabı süsleri, belki birkaç kavanoz reçel, kesinlikle lokum. Çarşıdaki dükkanların hemen hepsinde bu saydıklarımın hepsi olmasına rağmen girdiğim her dükkan sahibi, bir diğer ürünü almam için yandaki dükkana yönlendirdi beni. Böylece ben her dükkanı gezmiş bulundum. Çok ta keyif aldım bu durumdan.

Yer Ege’de bir kasaba.

   Bir değil bir çok gezdim. Özellikle yolumu giderken ya da dönerken o kasabadan geçirdim. Gene birçok benzer dükkanın olduğu kasaba sokaklarını kaplayan bir çarşısı vardı pazar gibi. Çok güzel reçelleri vardı bu kasabanın, sadece çileğin falan değil domatesin, cevizin, patlıcanın bile reçellerini yaparlardı. Evde yapılan çok lezzetli içecekleri olurdu. Tabii zaman içerisinde bu ürünler biraz endüstriye teslim oldu, daha çok ve daha şık şişelerde dizer oldular vitrinlere. Ben yine her tezgahı gezerken birbirini ve hatta özellikle evinde kendi ürünüyle bu lezzetleri yapmaya çalışan köylü kadınları kötülemeye başladılar. O kadar vahimdi ki son gördüğümde içim acımıştı bu insanların açgözlülüğüne.

   Halbuki Ahilik ne güzel bir kültürdü. Eli açık, yardımsever, cömert, kapısı herkese açık, özellikle garibanı kollayan bu güzel kültür nasıl olur da kaybolur. Halbuki Ahilikte yeni çıraklar yetişir, ustalar birbiriyle paslaşır, böylece güzellikler olurdu. Küçüğü de büyüğü de aç kalmazdı. 

   Ahilik geleneğini yaşatmak için bu hafta işte. O naif, o ince ruhu yaymak için. “Ben satış yaptım, köşedeki dükkanın siftahı yok” demeyip “onda çeşit daha bol” diyebilmenin düşünceliliği olsa keşke.

Her şeyde olduğu gibi bu acımasız bireyselleşmenin önüne geçebilsek, keşke.

Keşke….


Like it? Share with your friends!

Figen DEMİRTAŞ
Sayılardan ve ünvanlarından sıyrılmış bir emekçi. Hayatın her daim öğrencisi. Kadın, anne ve yazmaya sevdalı bir hayalperest.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments