Perinin Ölümü kitabıyla konuk ediyoruz Tuna Kiremitçi’yi. Konuğumuz çok yönlü bir sanatçı. Polisiye kitaplarından birincisi olan Mezun Cinayetleri’ni okumuştum çıkar çıkmaz. Ve sizlere de tanıtmıştım daha önce. Şimdi serinin ikinci kitabı raflarda. Bu kez kitabı sahibiyle konuşacağız. Tabii ki başka sorularımız da olacak Tuna Kiremitçi ve çalışmalarına yönelik.
BİRİKİYORUM’a Hoş geldiniz.
Öncelikle sayfalarımıza hoş geldiniz. Kocaeli Kitap Fuarı’nın ilk gününde karşılaştık. Söyleşiniz ve imza gününüz vardı. Perinin Ölümü hakkında da yazacağımı söylediğimde samimiyetle “söyleşi yapalım” dediniz. Teşekkür ediyorum.
Şarkılarınızı severek hayran olduğumu itiraf etmiştim pandeminin başlarında sizinle tanıştığımızda. O buluşma için canım arkadaşım Kalem Ajans‘ın kurucusu Edebiyat Ajanı Nermin Mollaoğlu‘na da teşekkür etmeliyim. Çok hoş bir sürprizdi 🙂 İnsanın böyle arkadaşları olmalı dediğim bir sürpriz oldu benim için.
Perinin Ölümü ‘nü konuşalım mı?
Neden polisiye diye sormalıyım ilk önce? Ya da nasıl karar verdiniz polisiye yazmaya?
Kendimi bildim bileli polisiye okumayı severim. Suç edebiyatına çok da saygı duyarım. Bu
saygıdan dolayıdır ki yazmaya 47 yaşıma kadar kalkışmadım. Kendimi hazır hissedeceğim günü
bekledim. Pandemide her müzisyen gibi işsiz kalınca belki de zamanı gelmiştir diye düşündüm ve
ilk Başkomiser Perihan Uygur polisiyesi olan “Mezun Cinayetleri” romanını yazmaya başladım.
Tabii ki polisiye yazmak sadece bir kurgu işi değil. Kriminoloji, adli tıp bilmek lazım. Bu çalışmaları da biraz anlatsanız.
Kriminoloji üzerinde çalışması çok zevkli bir alan. Türkçede suçbilimi diyoruz. Cinayet işlemek
sonuçta bir insan davranışı. Haliyle, kriminolojinin yolu sık sık psikoloji ve sosyolojiyle kesişiyor.
Zaten bunlar da çok zevkli alanlar. Adli tıp da öyle. Son yıllarda bu konulardaki yayınları ve
kurguları daha dikkatli izlemeye başladım. Karantina gecelerimi otopsi ve DNA analizleri üzerine
internette yaptığım araştırmalar renklendirdi. Romanları yazarken de tabii bunun çok yararını
gördüm.
Perihan Komiser karakterini çok sevdiğimi söylemeliyim. Evet, söyleşilerde söylediğiniz gibi bir zamanların unutulmaz dizisi Perihan Abla’yı anımsıyor insan okurken.
Evet, Perihan Başkomiser de onun gibi anaç, şefkatli. Ondan farklı olarak da aynı zamanda cesur,
gözü pek ve takıntılı. Polislik mesleğine saygı duyuyor ve hakkıyla yapmaya çalışıyor. Bazen
şartlar bunu zor hale getirse bile.
Perihan Komiser bir gazete haberinden kopup geldi romanlara baş kahraman oldu. Perinin Ölümü ‘nün diğer kahramanları nereden geldi?
Perihan’ın yardımcısı Komiser Ayla’yı müzik yaptığım bir kulüpte gördüğüm narkotik polisi genç
kadından esinlenerek oluşturdum. Bir sürü dövmesi vardı ve erkek arkadaşıyla dans ediyordu.
Görev için değil eğlenmeye geldiklerini söylediler. Zaten erkek arkadaşı da Cinayet Büro’dandı.
Romanı kurgularken birkaç kez yazıştık ve prosedürle ilgili bazı konularda bana yardım ettiler.
Komiser Yardımcısı Rengin ise bir lise arkadaşıma benziyor.
Serinin ilki olan Mezun Cinayetleri’nde Tuna Kiremitçi ‘nin yatılı günlerinden de izler var sanki?
Kısmen. Çoğu kısmı hayal ürünü. O yaşlarda şahit olduğum bazı şeyleri başka yatılı okullarda
okumuş arkadaşlarımdan dinlediklerimle birleştirerek kurguladım. Biraz da kasten abarttım.
Genel olarak köklü liselerin 80 darbesi sonrasındaki halini yansıtıyor. Bunun polisiye için iyi bir
sosyal arka plan olacağını düşündüm.

“İstanbul’un aslında şehir falan olmadığını düşündüm. Burası bir sürü şehrin yan yana, birbirine bulaşmadan yaşamaya çalıştığı yerdi. Hepsinin kendine özgü dertleri ve yaşam tarzları vardı. Onları birbirine bağlayansa görünmez suç hatlarıydı.”
Perinin Ölümü
İstanbul, söyleşide de söylediğiniz gibi artık bir suç şehri. O yüzden polisiye yazmaya başladığınızı söylediniz. Halbuki dünyanın en güzel şehirlerinden biri. İstanbul artık bu kadar mı kötü?
Bu sonuçta benim değil Perihan’ın düşüncesi. Ama hiç katılmıyorum da diyemem. Şehrin
ekonomisinin ağırlığını yasa dışı yollardan kazanılan para ve bu paranın aklanması için yapılan
işler oluşturuyor. İnsan kaçakçılığı, fuhuş ya da cinayet her an karşımıza çıkabilen şeyler.
Vatandaşın da polisin de işi zor. Ama İstanbul’un bazı yerleri tabii ki hâlâ güzel. Yeniköy’e ya da
Kalamış’a her gittiğimde içim açılıyor.
Tarihle günümüz iç içe, sanat da var yozlaşma da. Aslında bir tezatı anlatıyorsunuz kitabınızda. Ama hiç rahatsız etmiyor. Nasıl oluyor bu?
Beni rahatsız ediyor aslında. Kul hakkı yiyerek ya da kan dökerek kazandığı parayla resim
koleksiyonu yapan bir adam düşünün. Onu gangster olduğu için lanetleyecek miyiz yoksa sanata
destek veriyor diye kutlayacak mıyız? Ya da kara para aklamak için sinema filmi çeken birini?
Kapitalist sistemde suç ve sanat sık sık iç içe geçiyor. Romanda biraz böyle şeyleri tartışmak
istedim. Tabii okuma zevki verecek şekilde.
“Ama değişim böyleydi, doğrular bulunana kadar bazı kuşakların harcanması gerekiyordu.”
Perinin Ölümü
Sizce biz de yani yetmişlerde doğanlar da harcanan kuşaklardan mıyız?
Her kuşak arada kalmış kuşaktır aslında. Öncekilerle sonrakiler arasında. İki yüzyılın sınırında
büyüdüğümüz için biz X Kuşağı’nın durumu da kendine göre dramatik. Bazen bir sürü şey bizim
üstümüzde test edilmiş gibi geliyor. Komünizmin çöküşünü, dijital devrimi, iklim krizini ve
pandemiyi gördük. Hiçbirine de hazırlıklı değildik.
“Bildiği dünya her gün biraz daha geçmişte kalıyor, yerini yeni oyuncular, yeni şarkılar ve yeni arabalar alıyordu.”
Perinin Ölümü
Perihan komiserle beraber biz de yaşlanıyoruz. Geç kaldığınızı hissettiğiniz bir şeyler kaldı mı?
Şahsen hiç nostaljik biri değilimdir. Yaşadığım çağdan genellikle heyecan duyarım. Yeni fikirleri,
teknolojileri, romanları ve şarkıları anlamaya çalışırım. Bir gün önceye bile dönmek istemem. Ama
Başkomiser Perihan benim gibi değil. O ait olduğu dünyanın her gün biraz daha yok olduğunu
hissediyor ve bu yüzden keder duyuyor. Bu da onun mizacı, yapacak bir şey yok.
Çorlu’daki ayçiçek tarlaları ne güzel bir görüntüydü. Artık beton var. Perihan’ın gözünden de böyle. Betona boyanan bir dünya!
Kara para aklamanın en iyi yolu inşaat sektörüne girmek. O zaman da bir sürü gereksiz bina
yapılıyor haliyle. Bu durum tabii gelişmiş ülkelerde de var ama biz Rönesans yaşamadığımız için
yapılaşmayı estetik bir bağlama da oturtamıyoruz maalesef. Umarım torunlarımız da ayçiçeği
tarlaları görürler.
Perihan komiserin maceraları devam edecek dediniz. İstanbul dışına da çıkacak mı hikayeler? Çıkmalı bence, İstanbul’a ait olmayan bambaşka sorunlar ya da güzellikler de mekan olmalı romana.
İstanbul o kadar büyük bir kavram ki orada insanın, suçun ve belanın her türünü bulmak
mümkün. Tabii aynı zamanda hâlâ cazip ve baştan çıkarıcı. O yüzden polisiye yazarı için adeta bir
maden. Ama Perihan Başkomiser için şimdiden düşündüğüm bazı yolculuklar da yok değil.
Sonraki kitaplar için.
Bir sonraki Perihan Komiser macerası hakkında biraz ipucu verebilir misiniz okuyucuya?
Verebileceğim tek ipucu, ilk iki romandan daha şiddet dolu olacağı. Bunun dışında aklımdaki
konular arasında henüz seçim yapabilmiş değilim. Muhtemelen birkaç ay içinde yapar ve
yazmaya başlarım.
Göçmen bir ailenin çocuğu Perihan Komiser de sizin gibi, benim gibi. Biraz göçmenlik konuşalım mı? Bizi ve şimdiyi.
Göçmen çocuğu olmak köksüzlük duygusunu da beraberinde getiriyor. Bu da insanın psikolojisini
çocukluktan itibaren şekillendiriyor. Ben bunun çok geç farkında vardım. O zamanda hem kendim
hem de ailemle ilgili pek çok soruya cevap buldum. Göçmen çocuğu olmasaydım yazmaya ihtiyaç
duymazdım belki de. Yazmak da bir çeşit insanın kendine kök arama macerası. Belki Perihan’ın
polis olmasının altında da böyle bir gizli ihtiyaç vardır.
Ve tabii ki Perihan komiserle ilk tanıştığımda bir film izliyormuş gibiydim. Her sayfa bir sahneydi. Neden bir film olmasın? Film olursa sizi görecek miyiz kamera önünde ya da arkasında bir yerlerde?
İlk roman “Mezun Cinayetleri”nin dizi hakları konusunda bir yapım şirketiyle anlaştım. Senaryo
grubunda yer almam şartıyla. Çünkü polisiye yazmayı hakkıyla beceren senarist pek
göremiyorum. Perihan’ın yanlış ellere düşmesini de istemem.
Biraz da Tuna Kiremitçi’yi konuşalım.
Size geri dönersek kadınlar Tuna Kiremitçi ‘yi seviyor. Gerek kitaplarınızdaki güçlü kadın kahramanlar, gerekse kadın şarkıcılarla yaptığınız düetler de sanırım bu sevgide etkili. Bunun sırrı nedir?
Herhalde feminist olmam… Hem kadın karakterleri yaratırken hem de kadınlarla düet yaparken
kendi feminen tarafımı tekrar keşfediyorum. Bu bana büyük ferahlık veriyor.

“Dünyayı kadın devriminin kurtaracağına inanıyorum.”
Tuna Kiremitçi
Aslında sinema okudunuz. Şiir var, roman var, ben sizi müzikle sevdim. Neden sinemada görmüyoruz sizi?
Birkaç kez sinema sektöründe çalıştım ama müzik ve edebiyat hep daha ağır bastı. Bu saatten
sonra ancak kafa dengi bir yapımcı bulursam o işlere girerim. Aslında çok da iyi olur. Türkiye’deki
sektörün özgün fikirlere ihtiyacı var.
Şarkılarınız hep mutlu geliyor bana. Kasvet yok. İçinizde mutlu bir insan olduğunuz hissi veriyor insana. Nermin’in Süreyya Evi’nin terasındaki sohbetimizde de öyle gelmiştiniz bana. Sahiden Tuna Kiremitçi mutlu mu?
Polisiye romanlarımdan da anlaşılacağı üzere, her zaman değilim. Benim de karanlık bir tarafım
var. Zamanla o tarafımla barışıp onu kucaklamayı öğrendim. Bu da bana suç romanları yazacak
enerjiyi verdi. Şarkılarımsa daha aydınlıktır, evet. İlginç bir ikilem. Mizah duygum fena değildir.
Gülmeyi ve güldürmeyi severim. Sonuçta umutlu olmaktan yanayım. Romanlarda da şarkılarda
da… Umutsuz olmak gibi bir lüksümüz yok.
Kadın şarkıcılarla yaptığınız çalışmalarınız devam edecek değil mi? Lütfen etsin ben çok seviyorum o şarkıların hepsini.
Teşekkür ederim. Sanırım düetler dinleyiciler istediği, ben de beste yapabildiğim sürece devam
edecek. Memleketin ve dünyanın hali ne olursa olsun. Benim için de farklı kuşaklardan kadınlarla
şarkı söylemek çok öğretici oluyor. Her defasında kendime ve müziğe dair yeni şeyler
keşfediyorum.
Son olarak; yapmadığınız ne kaldı? Köşe yazarlığı, romanlar, şarkılar…
Üniversite eğitimimin hakkını veren bir film yazıp çekmek isterim. Muhtemelen o da polisiye olur.

Gerek devam kitapları, gerekse beyaz perde yolculuğunda Perihan Uygur ve ekibinin yolu açık olsun. 🙂 Çok keyifli bir söyleşiydi. Ayırdığınız vakit ve nezaketiniz için de tekrar teşekkür ederiz.
#TunaKiremitçi #MezunCinayetleri #PerininÖlümü
0 Comments