Mavi ve siyah önlüklü çocuklardık. Yakalarımız beyaz, benimkisi dantel. Siyah önlüklü olanlardandım itirafını yapabilirim, mavili olanlardan daha fazla yaş almışlığımı saklamadığım dürüstlüğümle. Sokaklardan eve girmez, sokağı evimiz sayar, ailemizi tüm mahalle sakinleri ile genişletip, öyle bilirdik. 80’lerin başında çocuk olmak; en net ifadeyle sadece çocuk olmaktı. Oyunsa dibine kadar, ders ise hakkını vererek. Sadece çocuktuk. Ne ekonomi, ne siyaset, hiçbiri lügatimizde yoktu, büyük çoğunluğun aşağı yukarı aynı sosyoekonomik statüde olduğu yıllar olması sebebiyle. Derslerde münazara etkinliğiydi aklımda kalan ve en sevdiğim. “Üzüm üzüme baka baka kararır ya da kararmaz” olurdu örneğin konu. Söylesene iki gözüm, baka baka kararır mı üzüm?
Okullarda münazaralarımız olurdu bizim. Sözlük anlamı; bir konu üzerinde, belli kural ve yöntemlere uyularak yapılan sözlü tartışma. Nice iletişimci, yazar ve avukatın ilk kendini tanıma ve farkında olmadan hedefini belirleme şansı bulduğu kürsüydü aynı zamanda orası. Genellikle atasözleri ve deyimlerden oluşan başlıkta iki gruba ayrılıp başlardık yüreğimizi, aklımızı, dilimizi konuşturmaya. Üstelik sadece seçtiğin değil, öğretmeninin seni yönlendirdiği safta anlatmaya çabalardın kendini. Fikrin karşı gruptan olsa da sen kararmaz derdin kararmış üzüme, müvekkilini savunan bir avukat edasında. Üzüm üzüme baka baka kararır mı?
Üzüm üzüme baka baka kararır
Çok seven, hiç ayrılmayan eşler ve sevgililer zaman geçtikçe birbirlerine benzer derler. Örnekleri daha genişletelim: Fesat bir arkadaşımızı bu özelliğini görmezden gelerek seversek, farkında olmadan biz de çevredeki herkesi eleştirirken buluruz kendimizi aynaya bakma kısmını es geçerek. Veli toplantısında üzülmemize sebeptir çocuğumuzun haylaz öğrencilerle kaynaşması ve sınıfı Hababam Sınıfı‘na çevirmeleri. Ya da tam tersi, yıldız öğrenci olması kendi gibi çalışkanlarla beraber olup, birbirlerini yukarı taşımaları.

Ailede ise red duygusu fazladır bu benzerliğe ebeveyne karşı. Oysa “ne kadar inkar etsen de sen Firdevs hanımın kızısın” der Behlül, Aşk-ı Memnu‘da Bihter’e. Sadece genetik değildir bu, beraber olan illaki benzer.
Benzerler mi birbirini seçer? Seçtiklerimizle mi benzeşiriz sonradan?
Değişmeyen tek şey değişimdir. Beş yıl öncesinin kafasındaysak eğer, bir arpa boyu yol alamamışız demektir. Deriz ya; o hiç değişmedi, bozulmadı. İyi bir şey gibi algılanır değişmemek. Zaman ve yaşadıkları bir gram bile değiştirmediyse birisini, o insan ya rol yapıyordur ya da değişmeyerek aslında hep geriye gidiyordur. Tek başına mı buluruz yolumuzu? Bülbül güle karga çöplüğe götürürken biz hesap edemeden, seçtiğimiz kargayı güle götürmenin yılgınlığı ve yorgunluğuyla mı baş edeceğiz? Veyahut bülbülü mü çöplüğe çekeceğiz? Etkileşim oluyor mutlaka.
Zıt kutuplar ve üzüm üzüme baka baka kararmalar
Zıt kutuplar birbirini çekerken, bir bakmışsınız zamanla zıtlık ortadan kalkmış. Al sana tutku eksilmesi ama uyum ivmesinin yükselmesi. Mantık evliliklerinde de, eve evcil hayvan alıp sonradan seviyoruz, bu insanı da severiz diye seçilen kabullenişte mutlak son benzeşmektir. Tersi olursa ayrılık.

Oy vererek seçtiğimiz siyasetçinin güç sarhoşluğuna yenilerek negatif yönde değişmesini takiben, seçmenlerinin fikirlerinin de bu paralele gerilemesinin sebebidir benzeşmek. Akılcı düşünenlerin “gerçekten hemfikir misin yoksa öyle mi görünüyorsun” sorularına ve şaşkınlığına maruz kalarak.
Sadece fiziksel temasla, yüz yüze gelmekle, hep beraber olmakla değildir ki etkileşim. Fikirler, düşünceler önemli yer kaplar değişimde. Ya da sevdiğimiz bir yazarı takip ederken sosyal medyada, bize sunduğu hayatından kesitler kadarıyla ne kadar benziyormuşuz diye düşünebiliriz. Seçtiğimizle benzeşmemize örnek olarak. Zorlama bir sevgi yoksa eğer.
Hep sonradan gelir aklım başıma
Düşünceler sahibini bağlar. Özgürdürler.
Hiç düşündünüz mü zevklerime göre mi yaşıyorum, yoksa karşımdakinin kalıbına mı sığmaya çalışıyorum diye? Belki de kalıbı siz tasarlıyorsunuzdur da diğerleri ona göre şekil alıyordur. Kim bilir?
Düşünmenizi isterim. Size benzeyen midir seçeneğiniz? Yoksa sevip seçtiklerinize mi benzersiniz sonradan? Ya da hep sonradan mı gelir aklınız başınıza? Hep sonradan, sonradan…