Su günü 22 Mart. 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiş bugün temiz içilebilir su kaynaklarının korunması amacıyla. Farkındalık yaratmak günün amacı


5 dakika


Su günü 22 Mart. 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilmiş bugün temiz içilebilir su kaynaklarının korunması amacıyla. Farkındalık yaratmak günün amacı.

Su gibi

“Su gibi aziz ol” der büyükler.

Temiz, dupduru, neşeli, önemli olmak…


İklim değişikliği, küresel ısınma, buzulların erimesi, içme suyu kaynaklarının tükenmesi, atık suların yeniden kazanılması, yağmursuyu toplama ve daha bir çok başlık gündemde bugün. Aslında akıp giden bizim geleceğimiz. Aslında insanlığın sonu bu tükeniş.

Yeşil Doğa programını hatırlarsınız. Güven İslamoğlu bir ırmağın içinde yüzer ve o ırmaktan içer. Ve ekler “buraya kadar olan suyu içebilirsiniz ama buradan sonrasını asla!” Neden? Çünkü tam o noktadan sonra insanoğlunun o bencil kirletici eli değmiştir o ırmağa. Su günü ile ilgili bir yazı yazacağımı söyledim Güven İslamoğlu’na instagram hesabından.

“Su bize emanettir. Bize ait değildir. Doğa bugün bize yarın kurbağaya verir. Aynı su!”

Güven İslamoğlu

Böyle dedi. Bizim malımız değil. İnsanoğluna ait değil. Aynı toprak gibi, denizler gibi, gökyüzü gibi. Dünya bize emanettir miras değil. Böyle düşünmeye başlarsak artık alarm veren dünyayı belki kurtarabiliriz. Ya da ömrünü biraz daha uzatabiliriz çocuklarımız, torunlarımız için.

Su gibi olmak ne mümkün. İnsan su haini diyebiliriz artık.


Biz kimiz?

Biz yani insan denen yaratık dünyadaki canlı yaşamının sadece %0,01’i olmasına rağmen tüm yaşamı tehdit ediyor. Düşünebilen bir canlı olmamız diğerlerini kullanma hakkı mı veriyor bize? Anlamıyorum. Bizim dışımızdaki her şey bizim yüzümüzden tehlike altında. Ve bu tehlike insan denen türün de sonunu getirecek. Ama biz insan hala bunun farkında değil.

Toprak gününde mayamızı oluşturan toprak anaya ihanetimizi anlatmıştım size. Aynı ihanet vücudumuzun %70’ini oluşturan suya karşı da var. Düşünsenize. Siz büyük oranda susunuz. Ama tüketiyorsunuz. Tüketiyoruz. Nasıl var olabiliriz ki?

Sadeleşmeliyiz, satın almamalıyız artık. Artık bu arsızca tüketişe dur demeliyiz. İnsan olarak bu arsızlığa son vereceğiz ki türümüz kurtulsun. Tasarrufu öğrenmeliyiz.


Susuz Yaz

susuz yaz
susuz yaz

1963 yapımı filmi hatırlıyorsunuz değil mi? Hülya Koçyiğit ve Erol Taş’ın beyazperdede canlandırdığı karakterleri hatırlayın. Filmi unuttuysanız ya da izlemediyseniz, mutlaka izleyin.

Susuz Yaz filmi

Necati Cumalı’nın eserinden filme uyarlayan Metin Erksan çiftçi Osman’ın, arazisinde çıkan suyu kendi başına sahiplenmek istemesini ve diğer köylüleri karşısına almasını konu alır.

Yıl 1963! Susuzluğu anlatan bir toplumsal film.

Başka filmleri düşünün. Geçtiğimiz günlerde bir başka popüler dizide izlediğim okyanustan içme suyu üretme projesi oluşturan bir gencin öldürüldüğü sahne gözlerimin önünden gitmiyor. İşte o çok bahsedilen savaşlar gözlerimizin önünde.


Ne yapmalı da korumalı?

Önce öğrenmeliyiz. Sonra öğretmeliyiz. Ve en önemlisi uygulamaya dökmeliyiz.

Mesela TRT Belgesel kanalının ödüllü belgeseli Su Savaşları anlatan IDEA Universal (Uluslararası Kalkınma ve Çevre Derneği)nin sayfasını edin. Sitedeki videoları çocuklarınızla beraber izleyin mutlaka.

Her başın bir derdi var, değirmencininki su.

Böyle diyerek kendine dert edinmiş 2015 yılında kurulan Su Politikaları Derneğine bir göz atın.

Unicef’ten başka yerel vakıflara, derneklere kadar onlarca gönüllü var. Çalıştaylar, komisyonlar, konuşan büyük büyük adamlar var. Ancak bir bulaşık deterjanı ve bir dizi oyuncusu kadar dikkat çekemiyorlar. “Yarının Suyu”

Ve yeniden teşekkür ediyorum sevgili Athena üyesi Gökhan Özoğuz’a “25 litre” ile dikkat çekmeye çalıştığı için.

Tüm bunları ve buna benzer bir çok videoyu izleyebilirsiniz çocuklarınızla beraber.


Baştan sona aynı şeyi söylüyorum.

Şimdi de eski yazılarımda da gelecekte yazacaklarımda da hep aynı şeyi söyledim, söylüyorum, söyleyeceğim. BİZ BU DÜNYANIN SAHİBİ DEĞİL, EMANETÇİSİYİZ. Ne kadar iyi bakarsak o kadar güzel bulacağımız bir dünyada yaşıyoruz. Başka türlerle paylaşarak yaşamamız gerektiğini unutmadan yaşamayı öğrenmeliyiz.

Artık ne olur arsızlığı bırakalım. Yalnız değiliz. Sokaktaki kediyi, ormandaki kayın ağacını, toprağın dibindeki karıncayı, tepelerden süzülen dereyi, gökyüzünden düşen damlayı düşünelim artık.

Su gibi duru olun…


Like it? Share with your friends!

Figen DEMİRTAŞ
Sayılardan ve ünvanlarından sıyrılmış bir emekçi. Hayatın her daim öğrencisi. Kadın, anne ve yazmaya sevdalı bir hayalperest.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments