Televizyon programları var bugün pazartesi köşesinde. İyisiyle kötüsüyle, en çok da nedenleri ve sonuçlarıyla…
Televizyon icat oldu, neler bozuldu neler… Hemen hemen hepimiz böyle düşünüyorsak nereden çıkıyor bu programlar? Kim yapıyor bu dizileri? Neden?
Önce radyo, sonra televizyon programları sardı dünyamızı.
Evlerimize önce radyolar girdi, önce seslerin ışığında kendi hayallerimizde tanımaya çalıştık dünyayı. Annemle polis radyosunda dinlediğimiz radyo piyesleri ile canlandı hayat benim gözümde.
Sonra siyah beyaz televizyon 60’lı yıllardan beri her eve girmeye başladı. Tek kanallı dönem. Kendi gözlerimiz boyadı renk renk o büyülü dünyayı. Sonra renkler çoğaldı o kutuda, sonra kanallar. Ve arttıkça arttı televizyon programları. Sohbetlerde bile bunlar konuşulur oldu. Televizyondaki karakterler gerçekmiş gibi, onlarla ağlayıp güldük. Hatta yas tuttuk karakter öldüğünde.
Şimdilerde dijital bir dünya var. İnternet üzerinden, dünyanın her yerinde aynı anda ve binbir çeşit.
Diziler, reality showlar, yarışmalar
Kartallar Yüksek Uçar vardı önceleri, Telekutular vardı. Bir Kelime Bir İşlem vardı. Konukların kavga etmediği, hakaretlerin havalarda uçuşmadığı, izlemekten keyif ve en önemlisi bilgi alındığı tartışma programları vardı.
Sonra ne oldu o televizyon programları?
Yerlerini tüm dünyada yozlaşma aldı. Bireysellik ve maddecilik o kadar arttı ve empati o kadar azaldı ki… Hatta artık hiç kalmadı.
Ve böylece insanlıkla birlikte tv de bozuldu işte. Ya da gözümüze gözümüze sokulan bu programlarla bozuldu belki insanlık. Bir yumurta tavuk problemi işte, çözümsüz.
Şimdilerde izlediğimiz yarışmalar kıran kırana. Kuralları var yarışmaların ama bir o kadar da her şeyin mübah olduğu bir hal çıktı ortaya. İsim vermeyeceğim tabii ki. Hepimiz izliyoruz, biliyoruz.
Haberlerin yerini reality showlar aldı. Diksiyonunu çok sevdiğimiz bazı spikerler baktık ki o programlara sunucu oldu. Her gün tartışan insanlar, ağlayanlar… Hatta bazen öyle sözler söylediler ki kanallar bu sesleri kapatmak zorunda kaldı, kalıyor. Kapatsalar da maalesef anlıyoruz.
Diziler dersek, tamamen feodal bir havada. Bir ağalık düzeni. Yerli yabancı hemen hepsinde. Uyuşturucu, kadına şiddet, tecavüz, eşitsizlik, insan hakları ihlalleri, vs vs… Tabii bolca gözyaşı ve kan…
Peki kim izliyor bunları?
Cevap, hepimiz.
Neden şikayet ediyoruz o halde?
Çünkü, kendimize yakıştıramıyoruz ve kimse bilmesin, kınamasın diye gizliyoruz. Ama maşallah hepimiz tüm televizyon programları konusunda fikir sahibiyiz.
O halde neden bu televizyon programlarını izliyoruz?
Çünkü maalesef hayatın kendisi kötü. İyi olanı izlemek, naif olanı takip etmek yalan geliyor. Kötü olanı, yanlış olanı düzeltmek zordur. Halbuki izlemek çok kolay. Sadece izliyoruz. Hiçbir şey yapmadan seyirci kalıyoruz. Sokakta gözümüzün önünde bir adam bir kadına vuruyor, seyrediyoruz. Bir genç gelip yardım etmeye çalışıyor, telefonla videoya almaya çalışıyoruz o yardım eden gencin ölümünü.
Biz ne zaman bu hale geldik?
Bilmiyorum ama bildiğim tek şey o izlediğimiz televizyon programları biziz. İnsanlığın geldiği noktanın son hali.
Çok acı.
Televizyon programları ile ilgili istatistiklere bakalım.
Ülkemizde radyo ve televizyon programlarını denetleyen ve bu konuda araştırmalar yapan bir kurum var. Hepiniz biliyorsunuz, RTÜK. Kimi zaman kızıyoruz, kimi zaman adaletsiz olduğunu düşünüyoruz. Ama yine de bu konuda en kapsamlı araştırma yapan kurum o. Siz de çeşitli araştırmaları okumak isterseniz buradan inceleyebilirsiniz.
Örneğin en çok izlenen programların reality showlar olduğunu ama en çok şikayet alan programların da onlar olduğunu kurumun çalışmalarından okudum. Şükürler olsun ki bazılarını engellediler. Evlilik programları gibi…
2020 yılında televizyondaki şiddetle ilgili yapılan bir araştırmaya göre izleyicilerin yarısından çoğu günde üç saatten fazla televizyon izliyor. Ve bu izleyicilerin yarısından çoğu maalesef ev kadınları. Ve bu kadınların yetiştirdiği çocuklar da bu programlara maruz kalıyor. Ayrıca bu araştırmaya katılan izleyicilerin %94,4’ü şiddetin ortanın üzerinde olduğunu düşünüyor.
Son söz
İnsanlık düzelmeli. Düzeltmeli kendisini. Gelişmeliyiz. Dünyayı ve geleceğimizi kurtarmak adına. O kutuya saklanmadan, mesela kitap okuyarak, araştırarak yapmak lazım. Ama o kadar tembeliz ki hep başkaları yapsın biz takip edelim derdindeyiz.
O zaman da artık daha güzel, daha aydınlatıcı, daha öğretici, kavga gürültü olmayan, naif işlerin yapılmasını dilemekten başka bir şey de kalmıyor elimizde.
Bir şey daha var elimizde. Seçmek. Bize dayatılanları izlemek yerine aralarından iyilerini seçip izlemek, izletmek. Böylece onların prim yapmasını sağlamak. Ve sonuçta da neyi çok izlersek o tür programlar yapılır. Arz talep meselesi… Seçtiğinizi izleyin her şeyi değil! Bunun sonucunda sevdiğiniz bir program reytingi düşük olduğu için yayından kaldırıldığında şaşırmazsınız.
Umarım bir gün diyerek mutlu haftalar diliyorum…
0 Comments