Türkan Saylan. Bir ömrü sağlığa, eğitime adamış bilim insanı. Cüzzamla savaşan Türkiye’nin ilk dermatologlarından biriydi O.
Her ocak ayının son pazar günü cüzzam ya da diğer bir ismiyle lepra hastalığına dikkat çekmek için belirlenmiş bir tarihtir ve ocak ayının son haftasında farkındalık yaratmak adına etkinlikler yapılır. Bizim ülkemiz ve hatta dünya çapında lepra dendiğinde akla gelen ilk insan Türkan Saylan .
Sağlık alanında da farkındalık yaratmak amacıyla lepra hastalığını da anlatacağım ama kanatsız melek Türkan Saylan adını anlatmamak olmaz.
“Benden cüzzamlıymışım gibi kaçıyorlar?”
Öyle çok duyduk ve öyle yaygın kullanıyoruz ki çoğumuz hastalığı hiç görmemiş olmasına rağmen. O zaman hastalığı biraz tanıyalım.
Lepra / Cüzzam ve Türkan Saylan
Hastalık nedeni olan basilin 1873 yılında Gerhard Armauer Hansen tarafından bulunmasıyla literatüre girmiştir. Hastalık önceleri çok kolay bulaşmadığı için bulaşıcı bir hastalık kabul edilmemiş ama yakalanan hastaların yaşadıkları yüzünden veba kadar korkutucu olmuştur. İstanbul Lepra Hastanesi 1927 yılında ilk hastasını kabul etmeye başlamış ve Türkiye’nin bir çok yerinden hasta kabul etmiştir. Lepra Hastanesi’nin internet sitesinde lepranın oluşumu, belirtileri şöyle anlatılmış:
“Lepra başlıca deri ve çevresel sinirleri tutan, zayıf bulaşıcı özelliğe sahip enfeksiyöz bir hastalıktır. Enfeksiyon etkeni olan basil, burun salgısından damlacık yoluyla ve nadiren deri teması ile yayılır. Yetişkin kişilerin çoğunda bu hastalığa karşı doğal bağışıklık mevcuttur. Etken verem hastalığının basiline benzediğinden; ülkemizde düzenli olarak yapılan BCG aşısı bu hastalığa karşı da kısmen korur. Hastalık doğal bağışıklığı olmayan kişide nedensiz burun kanamaları ile başlar. Ciltte döküntüler, kol ve bacaklarda ağrı, uyuşma ve çekilmelerle ilerler. Bu aşamada da ihmal edilmiş ise uzuvlarda his kaybı ve açık yaralar gelişir. Oysaki cüzzam tanısı kolay, tedavisi kesin ve erken tanı konulduğunda kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Karaciğer tutulumu olmadıkça hayatı tehdit etmez.”
Onlardan bucak bucak kaçılmış ve lepra hastaları yalnızlığa itilmişti. Türkiye’nin ilk dermatologlarından Türkan Saylan ‘a kanatsız melek denmesinin sebebi tam da bu işte. Herkes hastalardan kaçarken şefkatle yaklaşmış ve “onlara dokunun” demiştir. Tüm dünyada lepra hakkında kapsamlı araştırmalar yapan lider Gandhi tam da bu yüzden şöyle demiştir;
“Cüzzamla savaşta, sadece tıbbi tedavi ile değil, hayata küsen insanlara yaşama sevincini yeniden kazandırmakla zafere ulaşılır.”
Mahatma Gandi
Cüzzamla Savaş Derneği
Seyhan ÇELİKOĞLU ile Prof. Dr. Türkan SAYLAN ‘ın girişimiyle 1976 yılında Cüzzamla Savaş Derneği kuruldu. Amaç; Türkiye’de cüzzam hastalığını yok etmekti ve dernek tarafından onarılan eski binalar yenilendi ve 1978 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ne bağlı Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu.
Cüzzamla Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel 2019 yılında yaptığı konuşmasında lepra istatistiklerini şu şekilde ifade etmiştir.
“Günümüzde, Hindistan, Brezilya vb ülkelerde hâlâ önemli sağlık sorunu olan lepra hastalığına 2017 yılında 210 bin 617 kişi yakalandı. Bunların 16 bin 979’ u çocuk.”
“Dünya Sağlık Örgütü, son on yıldır, ilaçla tedavisini tamamlamış kişilere lepra hastası ifadesi yerine “Lepradan Etkilenmiş Kişi” diyor. Bu tanıma göre ülkemizde 1500 kadar Lepradan etkilenmiş kişi var. Çoğu yaşlı ve uzun yıllar önce geçirdikleri hastalığın sonucu olarak, göz, el ve ayaklarda engellere sahipler.”
Ve Türkan Saylan
Nasıl başlamalı ki onu anlatmaya. Hastalığı sürecinde penceresinden umutla el salladığı görüntüsü hala aklımda.
Özgür Ansiklopedi Vikipedi şöyle özetleyivermiş ilk paragrafında o güzel hayatı.
“Türkân Saylan (13 Aralık 1935, İstanbul – 18 Mayıs 2009, İstanbul),
Türk tıp doktoru, akademisyen, yazar, eğitimci ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin eski Genel Başkanıdır.”
İstanbul Üniversitesi’nde Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını aldıktan sonra bir süre İngiltere ve Fransa’da eğitimler almış ardından ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanlığı ve Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü görevlerini yürüttü. Cüzzamla Savaş Derneği’nin yanı sıra dünyada da bir çok başarılı işe de imza atmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün Lepra Danışmanlığı, Uluslararası Lepra Birliği’nin kurucu üyeliğinin ardından 1986 yılında Hindistan’da Gandhi Ödülüne hakkıyla aldı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Dermatopatoloji Laboratuvarının, Behçet Hastalığı ve Cinsel İlişkiyle Bulaşan Hastalıklar Polikliniklerinin kurulmasında görev aldı. Sonrasında da gönüllü olarak İstanbul Lepra Hastanesi’nin başhekimliğini yaptı.
Sadece sağlık mıydı çalışma alanı? Hayır tabii ki. Kadın sorunlarına eğilmiş, kadının eğitimi için kafa yormuştu. “İÜ Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi”nin kuruluşunda görev almıştı ve kurumun müdürlüğünü de yapmıştı örneğin. Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmak amacını güden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği‘nin kurucu üyelerindendi. Kendi mezunu olduğu lisenin de adını alan Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı‘nı da kurmuştu.
2 kez verem hastalığına yakalanmış ve geçirdiği kanser hastalığına karşın yaşadığı hayat hem bir mücadele örneği hem de idol olarak tarihe kazınmış oldu.
Kitap olmuş film olmuş bir hayat: Türkan Saylan
Lepra hastalarının yaşadığı zor şartlar, sağlık hizmeti alırlarken yaşadıkları sorunlar, toplumun uzaklaştırmasından doğan psikososyal sorunlarla ilgili bir çağ açmıştı neredeyse. Türkiye’de ve hatta dünyada lepra hastalığı belli bir aşama yok olduysa O’na çok şey borçluyuz.
Böyle bir hayat elbette yazılmalı, izlenmeli, gösterilmeliydi. Ve Ayşe Kulin’in Tek ve Tek Başına adlı 2009’da yayınlanan kitabı Türkan Saylan ‘ı anlatıyordu. Ardından televizyonda gösterilen dizi ve sonrasında Türkan filmleri izleyici ile buluşmuştu.
Hem lepra ile ilgili çalışmaları hem de çağdaşlaşmak yolunda harcadığı emekleri için sonsuz teşekkürlerimiz ve en derin saygılarımızla…
0 Comments