Umut hep var, yaşasın ki… Geçtiğimiz yıl ve ondan önce geçirdiğimiz yıllar boyunca o kadar çok kötü zamanlar yaşadık ki karamsarlık kapladı içimizi. Ama umudu görüyoruz hala etrafımızda.
Yaşadığımız onca kötü güne rağmen gelen yeni yıl için güzel dileklerimiz varsa hep o içimizdeki umudun sesinden. Geçen yıl yeni yıl yeni dilekler yazımızda sıralamışım dileklerimi bir bir. Kalbimdeki o umut denen kuş durmadan cıvıldamış. İyi ki…
Yılın ilk haftasına, umut hep var diyerek başlıyorum.
Yılın ilk pazartesi günü bugün. İlk haftaya içimizde umutla başlayalım. Etrafımıza umudu yayalım. Günaydınımızı ve en önemlisi gülümsememizi eksik etmeyelim yüzümüzden.
Yazıyı yazarken de dinliyorum. Muhtemelen yazdıklarımı yeniden okurken de yeniden gelecek kulağıma. Mazhar Alanson’un Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar albümünden Benim Hala Umudum Var şarkısı yeni haftaya hatta yeni bir yıla başlamak için en güzel şarkı.
Anlatacaklarım umut üzerine.
Geçenlerde arabam bozuldu, e bu devirde araba yenilemek kolay iş değil. Mecbur yine sanayideki müdavimi olduğumuz tamirhaneye gitti. Sonrasında yürüyüş bir spor olmaktan çıktı bir süreliğine. Ve işte hepsi aynı gün içinde yaşanan “umut hep var” dedirten olaylar böylece başladı.
Çocukların gözlerinde umut hep var.
Evimden çıkıp yokuş aşağı deniz seviyesine doğru inerken şahit oldum umuda. İki küçük çocuğun ellerinde… Sokak köpeklerinin sakıncalı olduğu iddia edilen bugünlerde bu iki küçük çocuk ellerindeki poşetlerde taşıdıkları yiyecekleri köpek yavrularına veriyorlardı. Genelde o bölgedeki köpekler insanlardan kaçarlar. Artık nasıl korkuttuysak o güzel canları! Ama o iki çocuk hem onlarla oynuyor, hem de özenle besliyorlardı. Hem de yaşlarından beklenmedik olgunlukla sahip çıkıyorlardı.
İşte bu sokak hayvanlarının sahipsiz olmadığına dair bir umuttu. Biz yetişkinler dünyası her ne kadar kötü örnek olsa da bu çocuklara yine de umut oradaydı. “Umut hep var” şükürler olsun dedirtti bana.
Tam 43 dakika yürüdüm ve….
Yürümeye hiç alışmamış zavallı ayaklarım 43 dakika boyunca yürümekten bitap düşmüştü. Son bir güçle köprüden karşıya geçmiştim ki artık tükendim. Tam o sırada köprünün tam altında bekleyen bir köy otobüsünün kapısını çaldım, umutla. Dedim “iki durak için alır mısınız?” Biliyordum aslında ara duraklarda yolcu almaları yasaktı. Ama yine de “tabii buyurun” dedi şoför kibarca. Ardından ekledim; “ama benim kartım da yok, para verebilirim.” Şoför hafif gücenmiş şekilde “abla sadece iki durak, hiç gerek yok” dedi.
Sevindim yürüme kabusu bittiği için. Ama en çok da şaşırdım. Demek ki hala iyi insanlar var. Yani “umut hep var”dı işte. Nasıl sevindim nasıl umudun varlığına.
Hastanelerde acıya karşı da var umut.
Sonraki umut bir hastane odasından. Belki de umutsuz hastaların yattığı bir hastane odasında hem de bu hikaye. Huysuz bir yaşlı amca cam kenarındaki yataktaydı. Refakatçisi yoktu. Sanırım çocuklarını da canından bezdirmişti. O kadar huysuzdu ki serviste çalışan tüm personel yorgun düşmüştü artık. Diğer yatakta ise durumu daha kötü olan başka bir hasta yatıyordu. Yemek saati geldi ve huysuzluklarına maruz kalmalarına rağmen yan yataktaki hastanın çocukları o amcanın da yemeğini alıp önüne koydular. Bir başka seferde hiç hastane tecrübeleri olmamasına rağmen amcanın idrar yaptığı kabı alıp tuvalete döktüler.
İnsanlık vardı. İnsan sevgisi her şeye rağmen ağır basmıştı bu gençlerin yüreğinde. İşte bir “umut hep var” olayı. Ne güzel!
Umudun habercisi…
O küçük iki çocuğun hayvan sevgisi, bir şoförün yardımseverliği, o genç refakatçi kızın yüreğindeki merhamet… İşte bunlar bana insanlıktan umudu kesmemem gerektiğini hatırlattı.
Umut hep var!
0 Comments