Yalan söylemeyen yoktur bu hayatta. Hele ki günümüzde yalansız yaşamak neredeyse mümkün değil. Beyazından siyahına, pembesinden mavisine ufak tefek de olsa hayatımızın bir parçası olmuş yazık ki. Bazen üzmemek, bazen de üzülmemek adına “yalancıktan” “yalancı” olmuşuz hepimiz.
Yalan – yalancı
Yalan kelime anlamıyla, doğru olmayan söz, hakikat ve gerçeğin aksi, haksız söz ve bir kimseden söylemediği halde söz nakletmek anlamlarına geliyor. Doğruluğun karşıtı, bir konuda kasıtlı veya kasıtsız olarak gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek anlamlarında da kullanılmıştır. Herhangi bir kişi, topluluk veya kuruma, yanıltmak amacı güdülerek yapılan rol veya doğru olmayan herhangi bir ifadedir. Daha yalın bir anlamda, yanlış olduğu (doğru olmadığı) bilinmesine rağmen, üçüncü partinin (kişi, topluluk veya kurumun) doğru olarak algılamasını amaçlayan bir hareket veya ifadedir. *
Farkındalıktır.

Niyetine bakılmaksızın kişi; gerçeğin farkında olduğu halde gerçeği çarpıtıyorsa, daha farklı hale getiriyorsa, hiç olmamış bir şeyi iddia ediyor ya da olanı gizliyorsa bu yalandır.
Yalancı ise; yalan söyleyen kişilere deriz bilirsiniz.
İnsanlık tarihi boyunca yalan “kötü-ahlâksızlık-zararlı” olarak görülse de daha bir gelişerek hayatımızın içinde yer alıyor. Tüm dinlerde ve tüm toplumlarda yasaklanmış olmasına rağmen eğitimlisinden cahiline tüm insanların kullandığı bir yöntemdir.
Kimi zaman eleştiri, reddedilme ve ceza gibi şeylerin verdiği korkulardan kaçmak için yalan söylenir. Bazen de kendimizi öne çıkarmak, kendimizi korumak, başkalarına zalimlik yapmak, kibar görünmek adına da söylenir. Birinin onayına ihtiyaç duyulduğunda, bir çıkar sağlamak için bile söylenir. Türlü türlü sebeplerle yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren insanlar vardır. Anlamsız sebeplerle yalan söyleme ihtiyacı duyarlar.
Yalan doğuştan mı gelir?
Yalan öğrenilir. Aileden, çevreden, iletişimde olunan ortamlarda gelişen bir süreçtir. Çocukluk yalanları kötü niyetli olmasa da, zamanla işe yaradığını gördükçe, istediklerini elde etmek veya sıkıntı durumlardan kurtulmak için yalan söylemek alışkanlık haline gelebiliyor. Hatta hastalık haline kadar gelebiliyor. Mitomani adı verilen psikolojik hastalık olarak karşımıza çıkabiliyor. Doğruyu söylemek yerine yalan söylemeyi alışkanlık haline getirebilecek kadar öğrenebiliyor insan. Okur-yazar ya da cahil olmanın bir önemi olmaz, kişilik yapısı ve ahlâkî değerlerle ilgilidir.
Beyaz-pembe-kara, küçük-büyük, basit-girift, adi-entelektüel gibi tanımlamalar da yapılabilir.
Tek ayak üzerinde bin bir yalan uyduran kişiler vardır. Öyle ki, yaptığı işin zekice olduğu konusunda övünür. Dalga geçer hatta. Aslında akıl işi değildir. Akıllı insan doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt edebilen ahlâkî değerlere sahip insandır. Zeki olup akılsızca davranmaktır aslında yaptığı şey.

"Sen sofusun, hep dinden dem vurursun, Bana da sapık, dinsiz der durursun Peki ben ne görünüyorsam o'yum Ya sen ne görünüyorsan o musun?"
Ömer Hayyam ne güzel sormuş Rubai’sinde…
Başkalarının sevgisini ya da ilgisini kazanabilmek veya çıkar elde etmek için söylenen yalanlar ortaya çıktığında güven tamamen yok olur. Dürüstlük hepimizin en büyük beklentisidir tüm ilişkilerimizde. Siyasetçisinden, patronuna, tamirciden çocuğumuza kadar hayatımızdaki tüm insanlardan en büyük beklentimiz hep dürüst olmalarıdır.
İnsanlar arasında güvensizliği ve mesafeyi artırıp, ilişkiler öldürülüyor. Yalanlarla insanları yakınımızda tutamayız, aksine uzaklaştırırız. Büyük bir çelişki içine düşürür yalanlar. Söylenen yalanlar, bir süreliğine durumu idare edebilir ancak, zamanla yorucu ve stresli hale getirir insanı. Hayatınız, sağlığınız tehlikeye girer. Boyutu ve nedeni ne olursa olsun yalancı olur çıkarsınız.
Evet günümüzde yalansız yaşanmıyor yazık ki…
Öyle bir dünya yarattık ki…
Onu “beyaz yalan” diye süsleyip her yerde kullanıyor olduk. Her şey anlamını yitirmiş durumda. “Doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulur” sözüne sığınılmış sanki. İşte, evde, sokakta, her yerde yalanların yalan olduğunu bildiğimiz halde benimsemişiz sanki!

Gözümüzün içine baka baka doğru söylemediklerini halde sesimizi çıkaramadığımız insanlar!
İşini kaybetme korkusu, iftiraya uğrama korkusu vs.
Yalanlarıyla gücü ele geçiren insanlara mahkûm olduğumuz bir dünya yarattık insanlık olarak.
Hani şarkılarda şiirlerde veya laf arasında kullandığımız “yalan dünya” tabiri vardır ya…
Zavallı dünya…
İnsanlardır dünyayı yanlışlarla donatan ve kirleten oysa ki…
Dünyayı yalansız yaşanmayan hale getiren, egolarımız, hırslarımız, korkularımız, ikiyüzlülüğümüz sayesinde çirkinleştiren biz insanlarız.
Güven ve sevgiyle yaşanası bir dünya yaratmak yerine, yalanlrla donandı dünya.
Küçüğü büyüğü yok yalanın. Doğru
Yalan söylemek beceri değildir. Günü kurtarmaksa hiç değil. Usta bir yalancıya hayran olunmaz aksine, yalancılar ahlâksızlıkla tanınır . Yalan ve yalancıların hayran olunacak bir yönü yoktur. Bir yanlışla güzel yönlerinin hepsi silinir. Saygı ve sevgiyi kaybeder. Yalnız kalır. Hastalanır.
Dürüst insan akıllı insandır. Saygı ve sevgiyi her zaman fazlasıyla görür. Kendi yalanlarımıza bahaneler bulmaya çalışırken, başkalarının yalanları karşısında dehşete düşmek ikiyüzlülüktür.
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar”
der atalarımız. O mum bir şekilde sönüyor.
Wendell Phillips ise,
“Doğruluk; sonsuzluğun güneşidir, nasıl olsa doğar”
demiş.
Korkularımızın esiri olup, yalanların pençesinde kıvranacağımıza varsın dokuz köyden kovsunlar. Onursuz yaşamaktansa yalansız yaşamak huzurdur…
0 Comments