Arap Dünyasında Rönesans’ı Gerçekleştiren Deha; Ziryab
Ebu’l-Hasan ‘Ali bin Nafi’ yani Ziryab. MS 790 civarında doğmuş ve 852’de Kurtuba’da (Endülüs) vefat etmiş Iraklı devrimci bir müzisyen ve gastronomdu. Devrimci diyorum çünkü döneminde değiştirdiği öğeler günümüz temel taşlarını oluşturmuştur. Tarihte tam adından ziyade Ziryab takma adıyla tanınır. Arap tarihine, günümüz İspanya’sında Kordoba, Andalus’un kraliyet yaşam tarzını değiştiren adam olarak geçti.
Ziryab’ın kariyeri Endülüs’te gelişti. İslam Ansiklopedisine göre, H. 175/790 civarında halife Mehdi’nin mevali ailesinde dünyaya geldi. Etnik kökeni tartışmalıdır, farklı kaynaklar onu Fars, Kürt veya Afrikalı olarak listeler. İbn Hayyan’a göre, ‘Ali İbn Nafi’, son derece koyu ten rengi, sesinin netliği ve “karakterinin tatlılığı” nedeniyle Karatavuk olarak adlandırıldı.

Ziryab’ın, beşinci bir çift tel ekleyerek ve tahta kazma yerine kartal gagası veya tüy kalemi kullanarak Udu’yu (veya Laud’u ) geliştirdiği söylenir. Ziryab ayrıca dört teli Aristoteles mizahını simgeleyen bir renge ve beşinci ipi de ruhu temsil eden bir renge boyadı. Eşsiz ve etkili bir müzik performansı tarzı yarattığı ve nesiller boyu İberya’da icra edilen şarkılar yazdığı söylenir. İspanyol müziği üzerinde büyük bir etkisi vardı ve Kuzey Afrika’nın Endülüs müzik geleneklerinin kurucusu olarak kabul ediliyor.
Ziryab’ın Bağdadi müzik tarzı II. Abdülrahman‘ın sarayında çok popüler oldu. Ziryab ayrıca bir saray mensubunun, aristokrat mahkemelerine katılan bir kişinin nasıl hareket etmesi gerektiğinin örneği oldu. Zamanının bilginleri ile ortak olarak, astronomi, tarih ve coğrafya gibi klasik çalışmaların birçok alanında bilgili idi.
Ud da ki “beşinci tel” in yaratıcısı ve “üç çeşit yemek” in mucidi olan Ziryab’ın müzik, moda, yemek ve giyimde devrim niteliğinde birçok değişiklik getirdiği biliniyor.
Ziryab, geleneksel olarak Doğu metropolü olan Bağdat’ın inceliklerini Kordoba’ya getirmesiyle tanınır. Doğu stillerini Batı İslam dünyasına tanıtarak yemek pişirme, giyim, kuaförlük ve diğer sanat ve zanaat modalarının yayılmasını etkilediği söylenir. Bu açıklama ne kadar güvenilir olursa olsun, Endülüs’ün (ve daha sonra Kuzey Afrika’nın) gelişmişliğinin büyük kısmını oluşturan bir dizi kültür ve görgü kuralları ilkesinin onun erdemine atfedildiği doğrudur.

Ziryab’ın Endülüs’ün başkenti Kordoba’da çocuklarına Bağdadi okulunun ilkelerini öğrettiği bir müzik öğretim kurumu kurduğu söyleniyor. (Andalucia (Endülüs) ismi bugün İspanya’da hala kullanılmakta ve Almeria (Meriye), Granada (Gırnata), Jaén (Ceyyân), Kordoba (Kurtuba), Sevilla (İşbîliye), Huelva (Velbe), Malaga (Mâleka) ve Cadiz (Kādis) vilâyetlerini içine alan bölgeyi ifade etmektedir. )
Şarkıları, artık mevcut olmayan Kitab fi Agani Ziryab’da (Ziryab’ın Şarkı Kitabı) toplanmıştır. Ziryab, Arap müziğinin temel enstrümanı olan ud üzerinde etkisi olan birçok yeniliği gerçekleştirdi. Kendisi için yüzyılda bir gelen bir deha deniyor. Müzik, moda, mutfak, görgü kuralları, sağlık… Tüm bu alanlarda gündelik hayatı, insan davranışını değiştiren bir kâşif neredeyse. Kültürün her yönünü yansıtıyor hatta kelimenin tam tanımı bence.
Araştırırken öğrendiğim bir bilgi de İsrailli şarkıcı ve şarkı yazarı Yasmin Levi’nin Ziryab’dan çok etkilendiği. Yasmin, Latin ve Sefarad müziğinden Endülüs Flamenko’suna; Türk ezgilerinden Arap etkilerine pek çok unsuru müziğinde kullanmaktadır. Viyolonsel ve piyano gibi batı müziği enstrümanları yanında ud gibi doğu müziği enstrümanlarını da şarkılarında kullanırken Ziryab’ın zenginliği ona rehber olmuş ve müzik hayatında temel öğe olarak hayata geçirmiştir. (Dinlemek isterseniz bir örneği işte burada)
Kâkül !
İlgi çekici başka bir özelliği de Ziryab’ın saç modelleri ile moda dünyasına giriş yapmasıdır. Öncelikle çalışan kadınları izler döneminde. Bu kadınların saçları ile yaşadığı sorunları anlar. Salınan uzun saçları omuza kadar kısaltır bir de kâkül kestirtir. Kâkül ile saçların yüzlerinin önüne gelmesinin önüne geçer. Önce kendisi ve karısı bu stili uygularlar, ardından bu moda hemen benimsenir. Endülüslü hanımlar ve beylerin giyim kuşamlarına da el atar. Hanımlar için bir güzellik ve kozmetik okulu açar. Kadınlar kaşlarını nasıl alacaklarını, istenmeyen tüylerden nasıl kurtulacaklarını öğrenir bu güzellik merkezlerinde. Artık günde iki kere banyo yapacaklardır (daha sonradan Avrupalılara örnek olacak bir alışkanlık); mevsimlere göre giyinilecek; yazın mutlaka beyaz, hafif keten giysiler, baharda ipekliler, kışın da kalın yünlüler… Bir diş macunu tarifi hazırlayıp döneminin halkına diş fırçalamayı öğretir. Değişik parfümler, ter kokusunu önleyecek ürünler yapar. Kaşındıran kaba saba, tüylü çarşafların yerine ince pamuklu çarşaflar serdirir yataklara.
Ziryab tabii mutfağa da el atar ki müzikten sonra en kalıcı etkileri bu alanda olmuştur.
Ziryab’dan önce, İspanya’daki yaygın Bizans geleneği, farklı türdeki yiyecekleri çıplak, ahşap masaların üzerine yığmaktı. Her şey birlikte tüketilirdi.


Kaba saba ve oburca yenen, sofrada birbiri üzerine özensiz, aynı anda yığılan, bıçakla, elle ve tahta kaşıklarla yenen yemeklerin sonu gelir. Ziryab masalara beyaz keten örtüler örtülmesini önerdi. Masa örtülerinden lekeleri çıkartmak için tuzun nasıl kullanılacağını öğretti. Altın ve gümüş tabakların yerini, kolay temizlenen billur porselen ve cam tabaklar ve bardaklar aldı. Sofralara getirdiği düzen ve yemeklerin sırayla yenmesi âdeti zamanla kibarlığın ölçüsü haline geldi. Önce çorbayla başlanır, ardından balık, tavuk ve etler yenir. Sonra tatlılara geçilip en sonda ise bir kâse şamfıstığı veya badem ile yemek bitirilir. İngilizce’de “çorbadan bademe” (soup to nuts) diye bir deyim vardır; bizdeki “bir kuş sütü eksikti” anlamında kullanılan. Ziryab’ın etkisi bu deyimde yaşar. Bu sofra düzeni, Bağdat’ta öğrendiği bir usul değil, tamamen kendi düşündüğü bir düzen, esaslı bir yeniliktir.

Endülüslü aşçıbaşılara Doğu kaynaklı yeni yemekler öğretmek için bizzat mutfağa girer. Çoğu unutulup gitse de bu yemeklerin bazıları İspanyol mutfağında hâlâ pişirilir. Şam’dan getirttiği kuşkonmazı tanıtır. Yabani olarak yetişen Kurtuba baklasını keşfedip hiç kullanılmayan bu sebzenin kızartılıp tuzlanması ile hazırlanan “ziriabi” adlı bir yemek keşfeder. “Tefaye” dediği, bir meze ile yemeklere başlanır. Sultanın mutfağının özel sofralarında ön planda sunulan “sarâid”; tatlandırılmış soğuk yiyecekler (bevârid); çorbaya batırılmış et parçacıkları; şekerli ve ballı, cevizden ve bademden yapılan tatlılar; içi doldurulmuş kadayıflar; yaş ve kuru olmak üzere un, bal ve sudan üretilen helva türleri (fevânid); fıstık ve fındıkla doldurulmuş şeker karışımları; tatlılar yapmayı öğretir.



Sonuç
Gastronomi de gerçekleştirdiği devrimsel yenilikler Ziryab’ın bu alana büyük katkısı olarak kayıtlara geçti. Ziryab, yüzyıllarca süren bir dizi moda başlattı. İspanya’ya kristal bardaklar ve deri mobilyalar getirdi. Her modanın giyileceği tarihleri tam olarak belirleyerek kış ve yazlık elbiseleri tanıttı. Ayrıca mevsimler için yarım sezon elbiseler de ekledi. Onun aracılığıyla Doğu’nun lüks elbisesi İspanya’da tanıtıldı. Onun etkisi altında, bugün Fas’ta hala bulunan renkli çizgili kumaş ve şeffaf kumaş katları üreten bir moda imalathanesi kuruldu.
“Şüphesiz, yalnız bir adam bu dönüşümü gerçekleştiremezdi. Tarihsel efsane tüm bu değişiklikleri Ziryab ve onun destekçisi Abd-Al-Rahman II’ye atfetse de, genel olarak Müslüman dünyasını sarsan gelişmedir.” (Terrace, H. (1958) ‘Islam d’Espagne’ une rencontre de l’Orient et de l’Occident”, Librairie Plon, Paris, s. 52-53.)
0 Comments