Zümrüdü Anka kuşu çok uzun bir geçmişten konuğumuz olmaya geldi bugün. Efsanesi, anlamları ve tarihiyle küllerinden doğan Simurg


5 dakika


Zümrüdü Anka kuşu. geldi kondu yazımın üzerine çok uzun bir geçmişten. Adı mükemmellikle anılan, efsanelere konu olan bir kuş. Aslında var mı? Emin değiliz.

Bugün dövmelerde görüyoruz onu, arama satırına yazdığımızda binlerce örnek çıkıyor önümüze. Takılarda kullanıyoruz bir figür olarak onu. Çeşitli öğretilerde yeniden doğuşun ya da aydınlanmanın bir sembolü.

Hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde yanıp küle döndüğümüzü hissederiz. Hatta öyle zaman gelir ki, hayatımızın bittiğine inanırız. Bir daha hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacaktır, öyle zannederiz. Ve her şey gibi bu dönem de sona erer. Ve ardından deneyimler kötü de olsa başka bir bilinç düzeyinde başlarız yeniden yaşamaya. İşte budur bize hissettirdiği bu sembolün.

İşte tam da şu an hayatımın dönüm noktalarını düşündüğüm ve dönüşümümü izlediğim, hatta buna şaşakaldığım bir dönemden geçiyorum. Ve bir simurg dövmesi yaptırmak istiyorum. O yüzden de Zümrüdü Anka kuşu bugün geldi kondu yazımın üzerine. Hem hayran kalınacak kadar güzel, hem de korkulacak kadar güçlü.

Literatürde Zümrüdü Anka Kuşu

Farsça dilinde Simurg olarak geçer. Zaten Pers mitolojisidir kaynağı. Ama Eski Mısır’da Feniks, Eski Türklerde Huma ya da Tuğrul kuşlarıyla benzerlik taşır. Kimi efsaneye göre Kaf Dağı’nda yaşar, kimisine göreyse Bilgi Ağacı’na ya da Hayat Ağacı‘na kurar yuvasını.

İsmindeki “si” hecesi 30 anlamına gelir.

  • Kimileri der ki; 30 kuş büyüklüğünde, 30 renktir.
  • Bir efsaneye göre de tehlikeli vadileri aşıp ona ulaşabilen kuş sayısıdır 30.

Kimisi tamamen anlamsız bulur ilgiyi. Bu mistik bir kuştur. Çok büyüktür. Kanatlı bir devdir adeta. Bazen onu köpek başlı bazen insan yüzlü olarak çizmişler eski sanatçılar. Aslan pençelerine sahiptir o. Çok güçlüdür. Dişidir ayrıca, emzirir.

1700 yıl yaşadığına inanır insanlar. Yani 1700 yıl yaşar, yuvasına saklanır, yanar ve yeniden küllerinden doğar. O kadar uzun yaşamıştır ki dünyanın 3 kez yıkılışına şahit olmuştur. Büyük tufanları görmüştür gözleri. O kadar çok şey yaşamıştır ki dünyanın tüm bilgisine de sahip olmuş, bilge bir kuştur aynı zamanda o.

Gelelim Zümrüdü Anka Kuşu Efsaneleri ‘ne.

Birinci efsane onun bereketi sembolize ettiğine vurgu yapar.

Simurg uçmak için kanatlarını açtığında, yaşadığı o ulu ağacının yaprakları titrermiş. Ve yapraklar arasında gizlenen tüm bitkilerin tohumları yere dökülürmüş. Ve sonunda bu tohumlar dünyanın her yanına dağılmış. Gelmiş geçmiş bütün bitkiler böylece kök salmış. Bu bitkiler de, insanlığın hastalıklarını tedavi etmiş.

Aynı zamanda suyu ve toprağı arındırır, temizler, Böylece etrafına bereket, bolluk saçarmış.

İkinci efsane; Zümrüdü Anka Kuşu ve Mükemmelliğin Yedi Vadisi

Bütün kuşların bilgisine başvurduğu bu kuş dediğim gibi uzaklarda, yükseklerde bir yerlerde yaşar. 1700 yılda bir de öleceğini anlar, kendine ağacın yüksek dallarında bir yuva yapar. Dallardan oluşturduğu bu yuvaya kendini hapseder ve ölümü beklemeye başlar. Sonra günün birinde güneş tüm parlaklığı ve sıcaklığı ile dağların ardından yükselir. Sonunda bir kıvılcımla o kuru dallar yanmaya başlar. Ve o kendi kurduğu yuvada yanarak ölür, sonra küllerinden yeniden doğar, aynı döngüyü yaşamak için.

İşte tam kendini yuvaya kapatıp ölümü beklediği sırada kuşların başı sıkışır ve akıl almak için Simurg’u aramaya başlarlar. Her yeri aramalarına rağmen onu bulamazlar. Tam ümitlerini kaybettikleri sırada uzak diyarlardan birinde Zümrüdü Anka kuşu’nun tüyüne rastlanır. Ve onu aramak için Kaf Dağı’na uzanan zorlu yedi vadiyi geçmeleri gerekir. O kadar zorludur ki bu vadiler bir çok kuş ya kaybolur ya da ölür. Gelelim o zorlu ama güzel vadilere.

1 – İrade Vadisi

Geçmeleri gereken ilk vadidir. Burası adeta bir cennettir. Ne isteseler anında oluyordur. Çalışmadan bir çok zenginliğe, unvana kavuşma şansları vardır. Ve arsızca her şeye sahip olmak isterler. Böyle bir tüketim çılgınlığında bir çok kuş kaybolup gider.

2 – Aşk Vadisi

Bu vadiden geçerken gözlerini bir sis kaplar, gözlerinin önündeki anlamsız şekillere aşık olurlar. Böylece onların peşinde şuursuzca giderlerken yollarını kaybederler.

3 – Cehalet Vadisi

Bu vadiden geçerken her şey güzel görünmeye başlar gözlerine. O kadar güzeldir ki düşünmemeye, anlamsızca mutlu olmaya başlarlar. Ve sonunda ne için oradan geçtiklerini yani Zümrüdü Anka Kuşu’nu ve ona soracakları soruyu unuturlar. Bir çoğu sonraki vadiyi göremez bile.

4 – İnançsızlık Vadisi

Geçtikleri üç vadiden sonra bir çok arkadaşlarının yok olduğunu fark ederler. Bu yolculuğun boşuna olduğunu dile getirirler. Ümitleri yoktur, Simurg’u bulmanın bile onları kurtaramayacağına inanırlar. Ve bu noktada bir kısmı yolculuğu bırakır ya da geri döner.

5 – Yalnızlık Vadisi

Tüm o ölen, kaybolan ya da geri dönen kuşları görenlerin içini bir korku kaplar. Bu korku da onları kimseye güvenmemeye dolayısıyla yalnızlığa iter. Hepsinin amacının aynı olduğunu unuturlar. Sonuç olarak tek başına avlanan, yol almaya çalışan bu kuşlar da ölüme mahkum olur.

6 – Dedikodu Vadisi

O kadar da yol gelip buraya ulaşan kuşlar arasında belki de en tehlikeli olay baş gösterir. Dedikodu! En arkadan en öne, eklene katlana büyür dedikodular. En sonunda Simurg’un öldüğü söylentisi yayılır. Buraya kadar gelmişken geri dönenler olur, yazık ki.

7 – Ben Vadisi

Egonun tavan olduğu vadidir bu. Ve en son aşamadır aslında. Her kuş kendini beğenmeye, en doğrunun kendi sözü olduğunu söylemeye başlar. Böylece aralarında bir yarış başlar ve birbirlerini yok ederler. “Ben”den kurtulsalar ona ulaşacaklar halbuki.

Ve sonunda…

Tüm bu yedi vadiyi geçen sadece 30 kuş vardır. Aslında Simurg’un ilk hecesi de 30’dur. Ve sonuç olarak o ağaca ulaşabilen bu 30 kuş da aslında Zümrüdü Anka Kuşudur. Bu kurtarıcı, bilge, mükemmel kuş kendileridir. Aradıkları onlardır.

Şehnâme’de Simurg

Firdevsî’nin eseri Şehnâme’de yani Şahların Kitabı’nda geçer Simurg en tanınmış hali ile. Bu esere göre Kral Sam’ın oğlu Zal albino hastası olarak dünyaya gelir. Baba Kral Sam oğlunun bu renksiz, hasta halini görünce, çocuğun lanetlenmiş olduğunu düşünür. Ve çocuğu bir dağa terk eder. Ağlayan çocuğu duyan Simurg onu alır, emzirir ve büyütür. Prens Zal Simurg’dan eğitim alır ve pek çok bilgiye erişir. Ama sonunda Simurg’u bırakıp insanların dünyasına geri dönmek ister. Simurg çok üzülür ama ona izin verir, bir de kendi tüyünden bir tane koyar avucuna. Ne zaman ihtiyacı olsa o tüyü yakmasını söyler.

Krallığına dönünce Rudaba ile karşılaşır, aşık olur ve onunla evlenir. Karısı hamile kalır fakat doğum sırasında ölümle burun buruna gelir. Zal buna dayanamaz ve Simurg’u çağırmaya karar verir. Simurg’un gelişi ile bebek annenin karnından doğar aynı sezaryen gibi. Hem çocuğun hem karısının hayatı kurtulur. Ve o çocuk büyüyünce en ünlü ve büyük Pers kahramanlarından biri Rüstem olur.


Dileğim…

Keşke kendimizi o yuvaya hapsetmeden, kanatlarımız yanmadan varabilsek o bilince. Ama yanmadan olmuyor. Önce yanmak gerek. Tasavvufta da var.

Yaşaya yaşaya, bazen çarpa çarpa, bazen yerle bir olarak öğreniyoruz hayatı. Hepimiz hayatlarımızın bir döneminde Zümrüdü Anka kuşu oluyoruz. Bu yanışın ve yeniden doğuşun değerini bilelim.

Ve o yedi vadiden geçiyoruz hepimiz. Çalışmanın, düşünmenin, inancın dönüştürdüğü hepimizin Simurg olma yolcuğumuz devam ediyor. Yarışlarımızı, dedikodularımız bir kenara bırakmamız gerek bu yolda. Ve bu yolculuk taa ki o “ben”cillikten kurtulduğumuz ana kadar devam edecek.

Unutmamalıyız ki, bu yolculuğun sonunda hepimiz birer Zümrüdü Anka kuşu olacağız.


Like it? Share with your friends!

Figen DEMİRTAŞ
Sayılardan ve ünvanlarından sıyrılmış bir emekçi. Hayatın her daim öğrencisi. Kadın, anne ve yazmaya sevdalı bir hayalperest.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments