İklim Krizi, Dünyanın Isısı
Tabiatın isteklerini anlamazlıktan gelen, cezasını görür.
Honore de Balzac
Çocukluğumdaki dünya.
Bu günkü yazımda, dünyamızın günden güne nasıl değiştiğini, iklim değişikliklerinin nasıl olumsuzluklar yaşattığını anlatmak istedim. Bu nedenle önce kendi anılarımdan yola çıktım. Alışkanlıklarımızı değiştirmemize neden ihtiyaç duyuyoruz bunu anlatmak istedim. Dünyanın ısınmasıyla yaşanmaz hale gelmesindeki katkılarımıza giriş yapmak istedim.
Babamın yıllık izinlerinde anneannem ve babaannemleri ziyaret etmek için tatil beldelerine değil de Kars’taki köylerimize giderdik. Ayrı köylerde olmaları o kadar güzeldi ki. Her iki yerde de ayrı şımartılır, sevilirdik. Gittiğimizde kurbanlar kesilir, tandırda pişirilmeye başlanırdı. Ankara’da bahçemizin dışarısına tek başımıza çıkarmayan annem ve babam, köye gittiğimizde karışmazlardı bize. Kuzenlerimiz ve köydeki diğer çocuklara biz ayakkabılarımızı verirdik. Onların da lastik ayakkabılarını bize verirlerdi. Mis gibi doğada doyasıya koşup oynardık.
O zamanlar, sanki buzdolabından yeni çıkmış gibi çeşmelerden gürül gürül akan sulardan içerdik. Derelere koşar, orada çocuklarla çimerdik. Çimmek gibi yöremize has kelimeleri de öğrenirdik. Tabi mis gibi beyaz elbiseleri bize giydiren annemin, elbiselerimizin kirlendiğini gördüğünde kopardığı kıyametler karşısında kaçacak delik arardık. Köydeki çocukların böyle derdi yoktu oysa. Neyse ki, bizi koruyan bizi çok seven büyüklerimiz vardı da kurtarırlardı bizi. Ne yani çocuktuk biz de.
İçimde ukdedir hep. Doya doya sokakta oynayamazdık. Ankara’da bahçe dışına çıkamazdık, Muş’ta çocuklar bizim dilimizden anlamazdı. Varto’da yılan vardı. Trabzon’da koca kız olmuştum çok ayıptı. Zaten sonra da büyüdük. Hala ip atlamayı bilmem. Ortaokulda beden eğitimi dersinde ip atlayamadığım için zayıf not almıştım. Bu yüzden ancak okula gittiğimde arkadaşlarım olmuştu.
Çocuklarımın sokaklarda doyasıya oynamaları için elimden geleni yaptım işte bu yüzden. Kontrol ettim evet. Sokakta, parkta özgürce oynamalarını destekledim hep. Arkadaşlarıyla kavga ettiler, barıştılar, güzelce oynadılar, top oynarken yere düştüler, birbirlerine yardım ettiler. Çocuk dünyalarındaki ilişkileri yaşadılar. Haklarını savunmayı öğrendiler. Yeri geldiğinde sevmeyi ve paylaşmayı, yeri geldiğinde kavgayı öğrendiler. Nasıl barışacaklarının yolunu aradılar.
Rengarenk çiçekler
Bizim memleketimizde büyük baş ve küçük baş hayvancılık çok gelişmiştir. Bozkır bitki örtüsüne sahip olmasına rağmen, Kars’ta 1250’ye yakın tohumlu bitki doğal olarak yetişir. Bu bitkilerden 100 adeti dünyada başka hiçbir yerde yetişmeyen nadir bitki türleridir. İlkbaharın gelmesi ile birlikte kardelenler, düğün çiçekleri, gelincikler, papatyalar ve daha adını bilmediğim rengarenk çiçekler süsler doğayı. Bu kadar çiçeğin olması sonucu arıcılık da çok gelişmiştir.
Küçüklüğümüzde kardeşimle alışkın olmadığımız için hayvanlara yaklaşamaz uzaktan bakardık. Yaklaştıklarını hissettiğimizde korkarak kaçardık. Oysa onların ne kadar zararsız, masum olduklarını sonradan öğrendim.
Kuzum nerede…
Yıllar sonra anne olduğumda, yavrularımın da bizim yaşadığımız güzellikleri yaşamaları için gittiğimizde hayal kırıklığına uğradım. Evet yine çiçekler vardı. Ancak, ilk olarak hayvanların yok denecek kadar az olduğunu gördüm. İkincisi ise, o dolu dolu akan derelerin yerinde kupkuru topraklara dönüştüğünü görmek korku saldı içime. Üstelik, çeşmelerden cılız akan suları gördüğümde yıkılmıştım. Dünya ısınıyor, toprak ve suyun kuruduğunu gözlerimle görüyordum. En önemlisi de çocuklarım benim gördüğüm bereketli doğayı göremediklerine göre torunlarıma nasıl bir dünya kalacaktı korkusu sardı.
Teyzem telaş içinde bir hayvan kestirdi. Biz akrabalarla hasret giderdik. Derken akşam olduğunda, koyunlar çobanları tarafından evlerine dağıtıldığında evde annelerini bekleyen kuzuların kapıları açıldı. Annelerine koştu o yavrular. Bir koyun yalnız kaldı. Ben orada gülüp eğlenirken o koyuna gözüm takıldı. Oradan oraya koşuyor, kuzulara yaklaşıyor sonra yeniden sağa sola meleyerek koşuyordu. Meğer kuzusunu yememiz için kesmişler. Ne yapacağımı bilemedim. O koyun yavrusunu bulamadığı için melerken içim kan ağladı. O da bir anneydi. Tıpkı benim gibi. Kelimelerle ifade edemiyordu acısını, deli gibi oradan oraya koşuyordu. Canı yanıyordu.
Gördüğüm manzara karşısında insanlığımdan utandım. O eti yiyemedim. o günden sonra uzunca bir süre gözümün önünden gitmedi kuzusunu arayan annenin hali. Ancak bir daha et yemedim mi? Maalesef yedim tabii ki. Çünkü öyle alışmışız/alıştırılmışız ki hayvanlara sırf damak zevkimiz için yaşattığımız acılarına.

Günümüzde doğanın bize yaşattığı birçok tehlike ile karşı karşıya geliyoruz. Mevsimlerdeki değişikliklerin sonucu su sıkıntısı tehlikesi. Kirletilen doğada hepimizin gözü önünde mavi sularına bakmaya doyamadığımız Marmara Denizi’nin müsilajla yani deniz salyasıyla yok oluşunu görmek.
Anılarımdan başlayarak, kendimce doğanın bozulması, bizlerin de doğanın iyileşmesi yönünde yapabileceklerimiz hakkında kısaca bilgilendirmek adına ben burada ilk olarak “iklim krizi” yönünü ele aldım İklim krizi hakkında bilim insanları sürekli uyarıyor. Hayvansal gıdaları azaltmadığımız takdirde bu krizi atlatamayacağımızı bildiriyorlar.
Nedir İklim Krizi?
İklim krizinin temel nedeni hepimizin çokça duyduğu küresel ısınma ve etkileri. Küresel ısınma, atmosferdeki sera etkisi yaratan gazların, yer kabuğu ve denizlerin ortalama sıcaklıklarında artışa neden olması olayına verilen addır. Küresel ısınmanın nedenlerine gelecek olursak; çok yönlü olmakla birlikte kısaca fosil yakıt tüketiminden kaynaklanan karbondioksit ve diğer sera gazı salınımları, ormanların yok edilmesi ve diğer insan eylemleri geçtiğimiz yüzyıl boyunca artmıştır diyebiliriz.
Küresel yeryüzü sıcaklığındaki artış (veya küresel ısınma) iklim değişikliklerini diğer bir tabirle iklim krizini tetikliyor.
Yapılan incelemeler, dünya sıcaklık ortalamalarının bugüne kadar geri dönülemez bir şekilde 1ºC arttığını gösteriyor.
Yalnızca 1 derecelik artış bile kasırgalar, orman yangınları, aşırı yağışlar ve beraberinde sel felaketleri, sıcak hava dalgaları gibi doğal felaketleri yaşamamıza neden oluyor.
Dolayısıyla gerekli önlemler alınmadığı ve karbon salınımları azaltılmadığı hatta durdurulmadığı takdirde gezegen çok kısa bir süre içerisinde canlıların yaşamı için uygun olmayacaktır.
Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de birçok üniversitenin ortak araştırması gıda yetiştirme, tüketme ve atık yöntemleri alanında önemli bir değişiklik yapılmadığı sürece küresel ısınmanın asgari güvenli seviyede tutulamayacağını ortaya koyuyor.
Journal Science dergisinde yayınlanan araştırmaya göre var olan yöntemlerle üretilen gıdalar önümüzdeki 80 yıl boyunca toplam 1,4 metrik trilyon ton sera gazı emisyonuna neden olacak. Bunun aslan payı büyük baş hayvancılık ve gübre kullanımından geliyor. Ayrıca tarımsal araziler ile gıda atıklarının hatalı yönetimi de ciddi bir sebep.
Çalışmaya göre dünya fosil yakıt kullanmayı bıraksa dahi Paris İklim Antlaşması’ndaki hedefleri tutturmak mümkün olmayacak. Bu durumda:
Bitkisel gıdalara ağırlık verilmesi gerekiyor
Ekibinin başındaki kişilerden Minnesota Üniversitesi’nde görevli Biosistem Mühendisi Prof. Jason Hill; “Tüm dünya et yemeyi bırakmak zorunda değil ancak bitkisel gıdaların daha ağırlıklı olduğu daha sağlıklı bir beslenme şekline yönelmek ve bu gıdaları daha çevreci şekilde üreterek atıkları doğru şekilde yönetmek çok yardımcı olacak” şeklinde açıklama yapmış.
Yapılan çalışma sonucu;
- Tamamen bitkisel bazlı beslenmeye yakın bir diyet uygulamak dünyada 650 milyar metrik ton sera gazı emisyonunun azalması anlamına gelecek.
- Herkes yaşına göre doğru miktarda kaloriyi günlük olarak tüketirse -ki bu yetişkinlerde ortalama 2 bin 100 kalori ediyor- bu da 410 milyar metrik ton sera gazı emisyonunu kesecek.
- Tarım sektörü daha az kimyasal kullanır ve toprağı daha doğru şekilde işlerse bu 540 milyar metrik ton emisyonu kesecek.
- Tarım sektörü genetik modifikasyonlar kullanarak verimliliği arttırma yoluna giderse bu yöntem de 190 milyar metrik ton emisyon kesecek.
- İnsanlar daha az miktarda gıdayı çöpe atar, restorancılık sektöründe israf önlenebilirse ve bazı yerlerde tüketilmeyen gıdalar ihtiyaç duyulan başka bölgelere ve ülkelere aktarılabilirse bu 360 milyar metrik ton emisyonun salınmasına engel olacak.
Özetlemek gerekirse; dünya bu beş alanın tümünde yarı mesafe bile kat etse emisyonlarda 850 milyar metrik ton azalma görülecek. Fosil yakıt kullanımında azalma da olursa bu durum dünyaya iklim krizi ile mücadele için gerekli şansı verecek. Çalışmaya göre bu şekilde 0,3 ila 0,7 derecelik bir ısı artışının önüne geçilecek. Bu da Paris İklim Antlaşması’nın hedefleri içerisinde.
Sonuç olarak;
Çocukluğumdaki dünya ile günümüz dünyasını karşılaştırdığımda, biz insanların doğaya bilerek ya da bilmeyerek verdiğimiz zararlar sonucu ceza çekme vaktinin bize geldiğini görmek üzüyor. Bu yüzden bilim insanları birçok çalışmasıyla anlatıyor gerçekleri. Her şeyden önce günlük yaşantımızda birçoğumuz da farkındayız. Dünyayı yaşatmak için küçük te olsa neler yapabileceğimiz konusunda bu nedenle hepimizin neler yapabileceği konusunda bilgi edinmek zorundayız. Bunları sizlerle gelecek yazılarımda da paylaşmayı istiyorum. Değişmesi gereken doğa değil, biz değişmeliyiz.
Doğanın bize sunduğu bitkilerle beslenmeyip, kuzularını kestiğimiz koyunların yürek sızılarının bedelini ödeyeceğiz hep birlikte.
One Comment