Kendiliğindenliktir Aşk
Aşkı yazmak istiyorum!
Elim tutuluyor…
Fikrim karışıyor, yüreğim bir anda rengârenk kelebeklere dönüşüp uçuşurken, diğer yandan sızılarla boğuşuyor
Karışıyorsun…
Konu aşk olunca nasıl karışmayasın ki?
Aşk hayatının anlamı oluyor bir anda. Mutlu sona erişince hayat rüya gibi geçiyor. Ya da bir anda bir bakıyorsun hayatını alt üst eden yegâne sebep olup çıkıyor karşına aşk…
Bir anda dünyanın en mutlu insanıyken, bir bakmışsın ki keşke hiç tanımasaydım diyorsun.
Ölüm olmuyor! İşkence oluyor …
Lime lime ediyor ruhunu…
O ilk aşk kıvılcımını hissettiğinde yaşadığın tüm mutluluklar; bedeliyle ödetiyor bittiğinde, büyük bir hınçla. Alevlere dönüşüyor. Cehennem azabı misali, küllendiğini bittiğini düşündüğün bir anda yeniden harlanarak yangın yerine dönüyorsun. Bedenin yanarken, ruhun körüklüyor yangını. Sonra ruhun yorgun düşüp sustuğunda bedenin başlıyor işkenceye…


“Aşk” diyorsun, “yeter bırak yakamı…”
Yeter bu kadar ıstırap. Tövbe bir daha mı? Yanından bile geçmeyeceğim senin. Aşktan uzaklaşma rejimine başlıyorsun. Aşkı anlatan bir şarkıyı duyunca değiştiriyorsun şarkıyı, lay lay lom şarkılarla dans etmeye başlıyorsun. Hatta sözlerini anlamadığın dillerde müzik dinliyorsun.
Başka dillerde hiçbir kelimeyi bilmezsin ama, “seni seviyorum”un her dilini bilirsin. Filmlerden uzak durursun. İçinde aşk olmayan her şeyi okursun. Gözlerini kapatır, kalbine de zaten çok sert bir ceza vermişsindir.
“Aptal kalp seni sus orada, akıllı uslu otur oturduğun yerde. Gidip aşk meşk işleriyle uğraşacağına başka şeylerle uğraş. Zaten sevilecek bir şey değilsin ki, gidip zırt pırt aşka meşke dalmaya çalışıyorsun.”
O zavallı kalp ne yapacağını bilmez bir halde susuyor orada. Masum bir kedi gibi nasıl uzanacağını, nasıl vakit geçireceğini, nasıl sus pus oturacağını bilemeden ellerini başının iki yanına yaslayıp susuyor. Bir söz, bir bakış, bir el uzanıyor… Bakmıyor, duymuyor, görmüyor… Nasıl baksın ki o tarafa? Zaten yemiş zılgıtı, zaten sevilmeyecek… Kendiliğindenliktir aşk oysa ki… Kendini sevemiyorsun, sevemiyorsun da başkalarını…
“Amaaan gelip geçer ömür böyle boş ver, aşksız hayat oh ne rahat” derken, kandırırken kendini…

Derken yine yeniden aşk çalıyor kalbini…
Hayır, olmaz, sana yasak, seni zaten kimse sevmez, sus, otur, bak bir daha karışmam sana, sürünürsün, parçalanırsın, yanarsın, yıkılırsın sesleri gelir hep içinden.
Aklın konuşup durur. Yüreğini susturacak tüm sebepleri ve bahaneleri sunar sana.
Oysa aşk dans eder karşında, o kadar güzelleşir ki, onunla dans etmek istersin korksan da. Kıyamazsın aşkın bu hallerini yaşamasına engel olmaya kalbinin. Bir an seversin kendini, sevilmeye lâyık bulursun yüreğini…
Yine yeniden aşk sızar kalbine…
Gözlerde başlar, kokusuna sığınırsın. Korkuların kaybolur, dünya güzelleşir… Hayal dünyasına düşersin. Hayallerini yaşarsın, gerçekler köşe bucak kaybolur gider bir anda. Rüya gibi bir dünyaya açarsın gözlerini. Hayalinde yaşattığın insan karşındadır. Düşünceler, duygular, davranışlar mükemmeldir. Dünyanın en harika çifti olursunuz. Ondan başkasını, ondan başka bir şeyi düşünmek istemezsin. İstesen de düşünemezsin ki. Vücudun öyle hormonlar salgılar ki; büyülenmiş gibisindir.
Huzur, güven duygusu, içtenlik, şefkatle dolar tüm hücrelerin. Güzelleşirsin, gözlerinin içi güler. Bedenin tüm hastalıklarını söker atar, ruhun aşkı işler her yerine. Duygularını esir alır. Eğer bir an duygularından kopabilirsen, gerçeklerin farkına varabilirsen ne alâ. Sen değilsin bu. Nasıl da güzelleşmişsindir. Sevilesi ne çok şeyin varmış! Farkına varırsın kendinin.

Sonra bir şey olur…
O kadar güzelliklerin içinde bir şey olur… Mesela küçük, minnacıktır ama aslında çok önemli şeyleri ifade eder. Ya da çok büyük bir olaydır. Farkında olmak istemezsin. Bu nedenle üç maymunu oynarsın. Her şey mükemmelken, sorunlar türemeye başlar.
Aşkın devamı için, varlığını yok etmeden neleri yapabileceğini bilemezsin.
Her şeyi yapabileceğini sanırsın. Görmek istemezsin, bu rüya bitmesin istersin… Başkalarının gördüklerini görmek bile istemezsin. Görsen de görmezsin. Onsuz yaşayamayacağını düşünürsün.
Var oluşun ve yok oluşun arasındaki ince çizginin ayrımını iyi yapamadığımızda aşk biter. Onu kaybetmemek adına, kendimizi kaybettiğimizde aşk biter.
Öyle bir sanattır ki aşk! Güzelliğinin özünde kendin olmaktır.
İşte burada, tam da bu noktada dönüp baksak kendimize… Maymun gözünü açsa, güvenle sağlamlaştırabildiğimiz, içine sevgi ve saygıyı katabildiğimiz bir aşk ömür boyu devam eder.
Beklentisiz, doğruca kendi iç gerçeğimizle yaşadığımız aşk ölümsüzlüğü başarır. Aşkın büyülü rüyasında kalmak ya da uyanmak bizim elimizde.
Kendisini sevenlerin hakkıdır aşk.
Kendiliğindenliktir aşk …
Cemal Süreya’nın dizesindeki gibi “Yaşlanıp öyle kol kola yürüyelim mi? Ne güzel yaşlanırsın sen” diyebileceğiniz aşklar diliyorum.
Sözün özü;
Kendiniz kalın…
Aşkla kalın…
* Kapak Görseli; Ressam Gustav Klimt
* Eserin orijinali dikeydir. Öne çıkan görsel için yatay kullanılmıştır.
0 Comments