Ruh yaşlanmaz, yaşlanmıyor hakikaten. Yarın artık kırk sekiz oluyorum. Yarım yüzyıla yaklaşıyor bu dünyadaki varlığım. Sadece iki yıl kaldı. Halbuki gönlüm hep on sekiz kalmak istiyor. Mümkün mü? Beraberce bakalım mı yapılması gerekenlere.

Tahmini okuma süresi 6 dakika

Ve ayrıca bu satırlarda yazma, sizlerle buluşma serüvenim de iki yılını dolduruyor. O ilk Merhaba yazısından bu yana neler neler paylaştım sizlerle. Bu yolda beraber yürüdüğüm arkadaşlarıma ve siz okuyucularıma teşekkür ederek başlıyorum. Haydi bakalım.

Ruh yaşlanmaz, sen istemezsen.

Ne diyordu o ünlü Kızılderili atasözü:

“Vücudun senden izin almaksızın yaşlanır. Ruhun ise sen izin vermedikçe yaşlanmaz.”

Bir bakıyorsun çevreye içi geçmiş gencecik insanlar var. Daha yirmi beşinde bir umudu kalmamış hayata dair. Dönüyorsun arkaya yetmiş yaşında bir teyze takmış takıştırmış dans pistinde en başı çekiyor. Avucunda beş-altı tane ilaç var ama tırnakları kırmızı ojeli. Belli ki gitmemiş o genç kız içinden.

Ruh Yaşlanmaz (2)

Bedenin yaşlanmasına engel olmaya çalışıyoruz, çalışıyor bütün bilim insanları. Ama yine de kırışan cildi, kireçlenen eklemleri bir yere kadar dondurabiliyorlar işte. İstesen de istemesen de beyazlayacak o saçlar. O ayaklar daha yavaş tırmanacak merdivenleri. Biraz nefesin daralacak, bazen kalbin tekleyecek. E onların da bir SKT’si var işte. Yani son kullanma tarihi her gün biraz daha yaklaşıyor. Kaçamıyoruz.

Ama ruh yaşlanmaz işte.

Bakın gözlere. Gözlerin taa içine. O bebeklik ışıltısını görürsünüz. Ya da dedene olan aşkını anlatırken babaannenin sesi bir genç kız gibi kıpır kıpır olur. Yine en sevdiğimiz şairlerden Edip Cansever’in bir sözünü hatırlatmak isterim tam da burada.

“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor.”

Hep orada işte o çocukluk. Ah o güzel gençlik.

Bazen buğulanır o ışıldayan gözler. Sonra sesimizde kuşlar cıvıldamaz her zaman. Ruh yaşlanmaz ise geri gelir hemencecik o güzel enerji.

Neden peki?

Alzheimer hastaları bile önce yakın geçmişi unutuyor. Uzaktaki geçmişimizi ise en son unuturuz. Yani gençlik, çocukluk. Çünkü ilk öğrendiklerimiz var o günlerde. İlk adım, ilk okul, ilk arkadaş, ilk aşk, ilk öpüşme… Unutur muyuz hiç? Bizi biz yapan o ilkler işte. Sonra gelenleriyse unuturuz bir bir.

Ne mutlu o çocuğu hep içinde tutanlara.

Ruhu genç tutmak için neler yapalım?

Önce kendimizi sevelim. Sonra çok gülelim. Çünkü hayat kısa, unutmayın. Çünkü yukarıda bahsettiğim SKT ne zaman gelecek bilmiyoruz.

Ruh yaşlanmaz diyoruz ama hayat artık eskisi kadar kolay değil tabii. İnsanın iliğini kemiğini kurutan kaygılar var. Bitmek bilmez sınavlar, yarışlar, borçlar… Sonra tüm enerjimizi sömüren insanlar… Şimdi hepsini bir kenara bırakalım. Haydi hep beraber ruhu genç tutmak için yapmamız gerekenlere bakalım.

Esnek olun.

Psikolojide “resilience” diye bir kavram var. Dayanıklılık esas anlamı. Türkçe’de esneklik ve toparlanıp eski haline gelme anlamına geliyor. Bir krizle zihinsel veya duygusal olarak baş etme veya kriz öncesi duruma hızla geri dönme yeteneğidir. Bazı insanlar ne yaşarlarsa yaşasınlar çabucak eski hallerine dönerler. Çok üzücü bir kayıp yaşarlar ama bir hafta sonra işlerinin başındadırlar. Bazı insanlarsa tecrübeler sonrasında bu yeteneği kazanır.

Evet bazı talihsizlikler yaşarız. Ama onları tecrübe olarak görürsek yolumuza devam edebiliriz. Kendimden örnek vermem gerekirse yaşadığım onca şeye rağmen gülmeyi hep başardım. Bir lastik gibi biraz eğildim ve sonra hemen eski halimi aldım.

Aktif kalın ve başkalarına yardım edin.

Zaten stresle baş edebilmenin yoludur aktif kalmak. Keyif aldığının bir hobiniz, beceriniz olsun mutlaka. Yine tam buraya kendimden örnek vereyim. Düştüğümde kalkmamı sağlayan yazmak oldu. Hayatımın en kötü döneminden hemen sonra yazmaya başladım ve o dönemi yarasız atlattım.

Ayrıca başka insanlara yardım etmek ya da doğaya katkı sağlamaya çalışmak da bizi hep zinde tutar. Ne zaman elden ayaktan düşer, yardım istemeye başlarsak işte o zaman yaşlanmaya başlarız. Ve tabii ki ruh yaşlanmaz deyimi de yalan olur.

İlişki bağlarınızı asla koparmayın.

Eski arkadaşlarınız, akrabalarınız, komşularınız hep olsun. Her zaman hepsiyle sıkı fıkı olmak zorunda değilsiniz, özellikle enerjinizi tüketiyorlarsa. Ama sizi eskiden beri tanıyan, yaşadıklarınıza şahit olan insanlar sizi daha kolay anlayacaktır. Ne olursa olsun bu bağları koparmayın. Aranıza mesafeler, zamanlar girse bile. Ki böyle olduğunda daha bile keyifli oluyor paylaşımlar. Ne çok şey oluyor anlatacak, gülecek. Ve unutmayın bu bağlar sizi psikolojik olarak hep besleyecek.

Soruna değil çözüme odaklanın.

Çevrenize bakarsanız başarılı insanların çözüm odaklı olduğunu görürsünüz. Ne zaman ki sorunda takılıp kalırsanız yaşlanmaya başlarsanız. Sorunların içinde debelenip durmak yerine çözüm için alternatifler arayın. Bulmaca çözmek gibi. Problemleri çözeceğinize inanın. İyimser bir bakış açısıyla sonuca zaten ulaşacaksınız, emin olun. Çünkü sorunun içinde kalmak insanı depresyona götürür, unutmayın.

Bende de ruh yaşlanmaz…
Ruh Yaşlanmaz (1)

Gülüyorum. Kendime öğrenmek, eğlenmek, gezmek için zaman ayırıyorum. Arkadaşlarım var ilkokuldan, liseden, eski işyerlerimden. Başkalarına yardım etmekten keyif alıyorum. Ve daima sonuç ve çözüm odaklı yaklaşıyorum problemlere.

Demek ki yaşım kaç olursa olsun ben asla yaşlanmayacağım. Yarım yüzyıla iki kala hala kendime sözler veriyorum gelecek için. Asla umudumu kaybetmiyorum.

Yeni yaşım gelsin, hoş gelsin. Başım gözüm üstüne. İyi ki doğmuşum, iyi ki yaşamışım, iyi ki ben ben olmuşum. Ve yaşım hep on sekiz.

#ruhyaşlanmaz #iyikidoğdum #yeniyaşımhoşgeldi


Like it? Share with your friends!

Figen DEMİRTAŞ
Sayılardan ve ünvanlarından sıyrılmış bir emekçi. Hayatın her daim öğrencisi. Kadın, anne ve yazmaya sevdalı bir hayalperest.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments