Babama mektup. Üstelik sonsuz olan adama. Sahi sizin babanız öldü mü? Sen gideli üç yıl oldu baba. Üstelik bir torunun oldu. Bir görsen nasıl severdin…


5 dakika


Babam

Zamansız Yaşamak

Nereden başlasam, nasıl anlatsam…

Bizimkisi sonu baştan belli bir hikayeydi aslında. İyi günlerimiz oldu, umutlandık. Bazen kendimizi kandırdık ama gidişini yavaş yavaş izledik.

Teşhis konduğu günden beri biliyorduk sonu. Ama Allah’tan umut kesilmezdi ya!

Yoğun bakımdayken bile “yarın geleceğiz, uyanmış olacak” diyordum. Seni hiç tanımayan doktorlar bile, bir şeyler yapmaya çalışırken, biz umutsuz olamazdık.

Ama olmadı! O Malum son geldi çattı bir gün!

Şu an gece yarısını epey geçti. Ve hayatımın en sevmediğim gününün yıldönümüne girdim.

Tam üç yıl bitti bugün…

Hayatımızda yeni hikayeler yazıldı. Mutluluklar, üzüntüler, kayıplar, sevinçler, eksilmeler, çoğalmalar…

Ama hiç birini sana anlatamadım…

Oysa biz baba-oğul, abi-kardeş, usta-çırak, dost, arkadaştık.

Ne büyük eksiklik yokluğun benim için, bilemezsin.

Her gün öğlene doğru işyerine gelir, çayını içer, günlük konulardan sohbet eder, akşam üstü giderdin. Nasıl bir zenginlikmiş bu rutin.

Çoğaldık dedim ya!

Bir torunun oldu…

İlker!

Seni kaybettiğimden beri: hiç bir şey artık beni o kadar üzemez diyordum. Ama öyle değilmiş.

Onun üzerine titriyorum. Uyurken nefesini dinliyorum. O düşünce benim içim titriyor, tırnaklarını kesmeye bile kıyamıyorum.

Bilirsin: dışarıdaki kuşun kanat çırpınışına uyanan ben 20 aydır bir veletin sürekli uyanması ya da uyurken yüzüme tekme atmasına aldırış etmiyor, hatta bundan keyif almaya çalışıyorum. Ve bunları sana anlatamıyorum.

Görsen nasıl da severdin!

Sizi bu dünyada buluşturamamak hep yara kalacak içimde…

O’nun gözlerinde umut, mutluluk arıyor, bazen de Onda senin bakışlarının aynısını görüyorum. O zaman hemen kaçırıyorum gözlerimi.

Bazen aklıma geliyor da!

Sen nasıl dayandın acaba kayıplarına?

Hep yanındaydım ama: içinde neler yaşıyordun kim bilir? Babaannemi kaybettiğimiz an duvarı yumruklayışın hala gözümün önünde.

Acını hafifletmeye bir faydam olmuş mudur!

Çünkü şuan hissediyorum ki, senin kaybını yaşarken İlker olsaydı, daha kolay atlatırdım sanki.

Daha konuşamayan, yemeğini bile kendi başına yiyemeyen bir bebeğin, hayatımıza kattıkları ne kadar şaşırtıcı değil mii?

O mu bize muhtaç, biz mi O’na muhtacız, karıştırıyorum bazen.

Bir de daha şimdiden üzülüyorum O’nun için.

Böyle bir kayıp başına geldiğinde O’da sen ve ben gibi yalnız olacak. Evdeki terk erkek olması yüzünden, acısını yaşayamadan koşturmaya başlayacak. Herkes acısını yaşarken, O da sen ve ben gibi sonraya bırakacak. Ben sana yardıma az da olsa elimden geldiğince yetiştim. Ama O’na yetişemeyeceğim maalesef.

Senin beni yetiştirmeye çalıştığın gibi babam

Bende O’nu güçlü yetiştirmeye çalışacağım. Nasılsa “erkekler ağlamaz” değil mi!

Umarım O’nu hayata hazırlamak için yeterli vaktim olur. Eğer olursa: Seninle yaptığımız gibi

  • Sahilde teknelerde karşılıklı oturmak
  • Maça gitmek
  • Deplasman bahanesiyle şehir şehir gezmek
  • Az da olsa birlikte tatil yapmak
  • Birlikte ev boyamak, bir şeyleri tamir etmek
  • Camiye gitmek, kurban kesmek
  • Birlikte kavga etmek, ekmek kazanmak
  • Hayatı konuşmak, birbirimize yol göstermek
  • Kızsak bile kırmamak…
  • Sırt sırta verip mücadele etmek

Kısaca insan olmayı öğretmek.

Bunları biraz da İlker ileride okusun diye yazıyorum. Hem de sana anlatıyorum iyi geliyor!

Dünya Dönüyor!

Gündelik telaşlar: dolar artıyor, enflasyon hortluyor. Corona bitmiyor, dış mihraklar yine üzerimize yine oyunlar oynuyor… Hep bildiğin hikayeler…

Senin dediğin gibi “düzen değişse de …………. değişmiyor

Yeni Dünya dönüyor, biz de üzerinde oyalanıyoruz.

Bu yıl dönümlerinin bir tek güzel tarafı var. Görüşmemize bir yıl daha yaklaşmış olmamız (inşallah)

Aslında bundan yaklaşık 100-150 yıl sonra, şu an yaşayan insanların hiç biri hatırlanmayacak. Çoğumuzun mezarının üzerine Toki ev bile dikmiş olacak. Böyle bakınca, bu hayatı önemsemek zorlaşsa da: hayatı önemsemek, doğru yaşamak, sevdiklerimizin kıymetini bilmek zorundayız.

Hani klişe bir laf vardır: duyunca çoğumuza anlamsız gelen! “Ölmedi, kalbimizde yaşıyor!” Bence yakın kayıplarımız, bizimle zamansız yaşamaya devam ediyor.

Göremesek de, dokunamasak da, Onların somut olmayan soyut varlığı, bizi biz yapan değerlere verdiği katkılar, sonsuza dek bizimle kalmalarını sağlıyor.

Beni ben yapan Babam!

Ama bu içimdeki özlemi azaltmayacak tabii! Bazen hayatın koşturmasından, aklımdan çıktığını zannetsem bile, durduğum her an hasretini içimde hissediyorum. Ve hissedeceğim.

Kayıplarınızın geç ve sıralı olmasını dilerim.

Babama.


Like it? Share with your friends!

Kerim KARABIYIK
Zamanın ustası; hem de üç kuşaktan.. Eskilerin hakemi, İzmit'in esnafı..

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments