Çiçek zamanı. Nergis, sümbül, frezya… Mor, pembe, beyaz… En sevdiğim. Hele kokusu. Kokularını nasıl yazsam size? Ah mis gibi….


5 dakika


Çiçek zamanı. Nergis, sümbül, frezya zamanı tam da şimdi. Mor, pembe, beyaz… En sevdiğim. Hele kokusu. Kokularını nasıl yazsam size. Ah mis gibi….

12 Mart Dünya Çiçek Ekme Günüydü. Zaman Ağacı’nda hatırlatmış, tohum ekme takvimini de paylaşmıştık sizlerle. Ne güzel şeydir onlarla uğraşmak. Takvimi bir inceleyin, bir kaç çiçekçiyle konuşun. Pencere önlerinizi, balkonlarınızı, bahçenizi rengarenk çiçeklerle donatın. Mis gibi koksun ortalık.

Benim anlatacağım sadece seviyor sevmiyor yapacağınız papatyalar değil ya da sevgililer günü için yolladığınız kırmızı güller değil. İçinizde açan mis kokulu hislerden bahsedeceğim bugün. Tam da anlatmak istediğim hisleri anneciğimin çok sevdiği Zekai Tunca şarkısıyla anlatıyor.

Çiçek çiçek açın…

Bir kaç yıl önce söz vermiştim kendime. Masamın üstünde illaki olacaktı. Bir kaç kez aldım, dediğimi yaptım. Sözümü tuttum. Fakat sonra unuttum. Ya da kendimi yani yaşamayı unutup sadece nefes aldığım için terk ettim bu güzel çiçekleri. Ne kötü bir tespit değil mi? Evet. Ama doğru. Koşturmaca içinde gerçekten yaşamayı unutmuştum. Nefes alıyordum, yemek yiyordum, çalışıyordum hatta konuşuyordum. Sonra bir baktım ki nabzım atmasına rağmen yaşamıyordum. Halbuki renk renk mis gibi açmalıydım nergis, sümbül, frezya gibi.

E farkına vardım yaşamadığımın. Ne yapacaktım? 

Renk renk
Renk renk

Bahar geldiğinde o mis kokulu bitki örtüsünün çiçek açması gibi açmalıydım bende. Anneciğime baktım, ne güzeldi çiçeklerine bakabildiği zamanlarda. O güzellik sevgisinden geliyordu sadece. Çıkarsız, yalın, dümdüz sevgi. Zaten hangisine inanırsanız inanın, bütün dinler bile sevgiyi öğütlemiyor muydu? O zaman yaşamanın ilk şartı, sevgi. Sevgiye çiçek açma zamanı; o zaman tam da şimdi. Tam da yaşamadığımı hissettiğim an; ilk önce kendimi en çok kendimi sevmenin anahtar olduğunun ayılmasını yaşadım. Ve açmaya başladım işte.


İlk önce….

Duvarlarınızın farkına varın, sandıklarınızda sakladıklarınızı çıkarın. Geçen haftaki Duvar, Zincir, Sandık başlıklı yazımda bahsetmiştim. Önce kendinizi çıkarın dışarı. Sonraaa…

Sonrası daha basit aslında.


“Bir çiçek açmadığında çevreyi düzeltirsin, çiçeği değil”

demiş Sevgili Buse danışanlarını motive ettiği Buse’nin Sağlıklı Yaşamı sayfasında. Ne kadar da haklı. Eğer yüzünüz gülmüyorsa, neden gülemediğinizi sorun kendinize. Bulun onları. Yazın hatta bir kenara. Sonra “o sorunları ortadan kaldırmak için neler gerekiyor” u sorun kendinize. Yani gülebilmek kolay aslında. Kendinize doğru soruları sorup içtenlikle cevaplarsanız. E tabii ki eyleme geçmek de gerekir. Mesela orkideniz salonun köşesindeki konsolun üstündeyse, sararmış solmuşsa çekin bir sehpa güneşin önüne, bakın bakalım nasıl gülümseyecek size. Yani diyorum ki; çevrenizi sorunlarınızı düzeltirseniz aslında siz de düzelecek, kendiniz olacaksınız. Gülümseyeceksiniz hayata.

İlk önce kendinizden başlayın.

Sonraaa…

İnsanlara bakın. İnsanlığın nasıl da bu derece bencilleştiğinin farkına varın. Aslında insanların gerçek yüzlerinin her zaman ortada olduğunu unutmayın. Sadece anlamakta ve farkına varmak da geç kalmayın. Empati yeteneğinizi geliştirin. Onların yerine koyun kendinizi, öyle bakın duruma bir de. Anlamaya çalışın ama yapılan her iyi şeyi hoş görmeyin. Hep iyi görme; kötü huyunuz olmasın. Bakın bu önemli. Hep iyi görmek kötülükleri yok saymak anlamına gelin. Onları olduğu gibi kabullenin. Tabii ki koruyun. Bu kötülüğün size ait olmadığını anlayın. Bu kötülükleri sizinle ilgili değil. Önceki yazılarımdan birinde size bir kitap önermiştim. Dört Anlaşma da tam olarak bunu anlatıyor.


“Günümüzde insanlar her şeyin fiyatını biliyor, hiçbir şeyin değerini bilmiyorlar.”

Oscar Wilde

İşte bu! Bu bir cevap. Her şeyin değerini bilmek lazım. Gülümseyebilmek çok kolay ve en büyük hazine. O yüzden en çok gülümseyebildiğimiz anların değerini bilmeliyiz. Bir şeyleri saklamamız gerekiyorsa hayatta, en çok bu anları biriktirmeliyiz.

Amacım ahkam kesmek değil.

Asla böyle bir amacım yok. Kendi içsel yolculuğumu sizlerle paylaşmak bu satırları yazmaktaki amacım. Ben yaşamadığım günlere inat gülümsememin tadını çıkarıyorum artık.

Yüzümde çiçek açıyor her gülümsemem. Haydi siz de çiçek çiçek gülümseyin. Önce aynadaki aksinize, sonra kapıdan çıktığınızdaki tüm dünyaya.

Frezya, sümbül, nergis masanızda ve gülücükler dudaklarınızda, gözlerinizde olsun hep.

Çiçeklerle dolu bir dünya diliyorum herkese…


Like it? Share with your friends!

Figen DEMİRTAŞ
Sayılardan ve ünvanlarından sıyrılmış bir emekçi. Hayatın her daim öğrencisi. Kadın, anne ve yazmaya sevdalı bir hayalperest.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments