Duvar , Zincir, Sandık. Hapsettiğimizin kim olduğunu sanıyoruz ki?
Kilitlerle sakladığımız kendimiziz aslında. Özgür bırakalım içimizdekileri.
İçimizdekileri özgürce dışarı çıkabilmek için gülümseyerek başlayalım kalktığımız güne. Bulutları dağıtmak için hadi gülümse. Yazımı da bu ruh haliyle okumaya başlayalım.
Duvar örüyoruz…
Duvarlar arasında saklanıyoruz, tuğlaları örüyoruz diğerleriyle aramıza. O yüksekliğin ardından sesimizi duyurmaya çalışıyoruz ama kimse duvarları aşmasın da istiyoruz. Hatta o kadar sarıyor ki paravan gibi aynadaki aksimizle aramızda yükseliveriyor. Bazen dağ gibi olur sakladıklarımız ne kadar güçlüyse ya da saklanmaya çalıştıklarımız ne kadar kaçtıklarımızsa. Bazense billur bir cam gibi bir tık desen tuzla buz oluverecek diye de korkuyoruz.
Duvarlar aslında zincirlerimiz aynı zamanda. Asma kilitler taktığımız sandıklar hatta. Kimi içi fotoğraf dolu bir dolabın içinde kimi kafamızın içinde bu sandıkların. Açılıp saçılıverirse orta yere diye korkuyoruz. Zincirler ayak bileklerimizde. Anahtarları elimizde ya da kendimiz teslim etmişiz başka bir ele. Ya da alıp açıverecek cesaretimiz yok. Açtığımızda gideceğimiz yer korku veriyor bize.
Aslında duvarlar, zincirler, sandıklar mutsuzluklarımız bizim. Ya da cesaret edemediğimiz mutluluklarımız.
Halbuki başkalarının adına konuşmak ne kolay.
Ne kolay ahkam kesmek diğerlerinin hakkında. Kendi yüzümüze söyleyemediklerimiz değil mi onlar? Başkalarını saklandığı yerlerin arasından çıkmasını istiyoruz. Ama kendimiz asla. Açsınlar kilitleri, çıkarsınlar sakladıklarını diye bekliyoruz. Peki kendimiz ne kadar açık olabiliyoruz? Kimse istemesin bizden bu açıklığı diye maske üstüne maske takıyoruz. Kilit üzerine kilit takıp hatırlamak bile istemiyoruz kim olduğumuzu.
Aslında ne kadar da basit. Dışarı çıkıvermek, salıvermek sakladıklarımızı ne kolay. Biraz özgürleştirsek ruhumuzu yeter aslında. Her şeye “evet” demesek mesela. Kabullenmesek istemediklerimizi. Kalemi elimize alıp yazıversek aklımızdakileri. İçimizde bastırıp, tutsak ettiğimiz duyguları bir salıversek parlayacağımızın farkında değiliz. Bu tutsaklık, bu esaret mutsuz ediyor bizi. İçten içe çürütüyor. Gülümsemeyi unutuyor gözlerimiz. Yapmacık bir tebessüm konduruyoruz yüzümüze, mutluyuz sanıyoruz. Halbuki mutluluk içimizde saklı. Haydi başkalarından beklediğimizi kendimiz yapalım.
Belki biraz cesaret….
Biraz cesaret hepsi bu. Belki yaşama duyduğumuz sevgi ile çıkabiliriz yola. Kim bilir belki vazgeçişlerimizi görsek…. Belki görsek tutsak ettiklerimizi içerimizde, çıkıverecek o billur camı kırıp.
Haydi gülümseyelim ve çıkalım dışarı….
0 Comments