Uzay ve dünya dışı yaşam yüzyıllardır gökyüzüne bakan herkesin merakını cezbetmiştir yüzyılları boyunca. Bilim insanları bu uğurda ömürlerini tüketmişlerdir. Kimi zaman suçlu ilan edilseler bile. Bu gün yazarımız Olcay Kaan Çakır insanın bu merakına James Webb teleskobu üzerinden tarihsel bir yorum yapıyor.
Niye uzayı sürekli gözlemliyoruz?

Cevabı basit! Bilimsel faaliyetler dışında bizim dışımızda bir canlı türü yaşıyor mu sorusunun cevabını almak için? Peki sahi bizim dışımızda canlı türü yaşıyor mu bu mümkün mü? Yoksa uzay boşluğunda yaşayan tek zeki varlık türü mü biz miyiz? Tarih boyunca insanoğlu uzun süreler gökyüzünü inceledi. Özellikle bilim insanları Newton mekaniği sonrasında gezegen hareketleri ve diğer pek çok hesaplama konusunda detaylı araştırmalar yaptı.
Ta ki yüzyıl önceye kadar
Yüzyıl önce bilimsel ilerleme hızı geçmiş yüzyılların çok ötesine tırmandı. Ve günümüz teknolojisine çok hızlı bir şekilde ulaştık. Özellikle elektrik enerjisinin verimli şekilde kullanılabilmesini borçlu olduğumuz Nikola Tesla’dan sonra.


Sahi Galileo’dan sonra hangi düzeye geldik kullanılan teleskoplar ne kadar gelişti? Bu sorunun yanıtını vermek zor. Çünkü dünya atmosferinden dolayı teleskopların gözlem kapasiteleri düşer. En net görüntü için teleskop uzaya gönderilmelidir. Uzun deneme süreçleri, arızalar ve teknik iyileştirmeler gibi çeşitli zorluklar bulunmaktadır. Şu an dünya’da bulunan teknolojiyi hemen uzaya gönderemiyoruz. Arada yaklaşık on yıllık bir sapma var. Tıpkı James Webb teleskobu gibi. Yeni gönderilmesine rağmen üzerindeki teknoloji on yıllık.
James Webb ve dünya dışı yaşam üzerine…

James Webb teleskobu sonunda uzaya gönderildi. Ve çalışmaya başladı. Fakat akla “James Webb uzay teleskobu neden bunca zaman gönderilemedi” sorusu geliyor. Ve daha bir çok soru…
Peki ya dünya dışı yaşam? Dünya dışı yaşam gerçekten var mı?
James Webb teleskobu sizce sadece kızıl ötesi ışığı görüntülemek için mi gönderildi?
(Görsel Kaynak)
Şimdi biraz James Webb teleskobuna yakından bakalım.
James Webb uzay teleskobu kızıl ötesi spektrumda görüntüleme yapan bir teleskoptur.
Aynası Hubble’dan çok daha büyüktür. Yaklaşık 6.5 metre. Peki neden bu kadar büyük aynaya ihtiyaç duymaktadır? Cevabı basit; daha çok ışık toplamak için.

James Webb’in Hubble’dan tek farkı ayna büyüklüğü değil elbette. Teknolojisi de oldukça farklı. Öncelikle görünür bölgedeki ışıkları algılayabilen Hubble uzay teleskobu ultra derin uzay bölgesinde belirli bir yere kadar ışığı gözlemleyebiliyordu. Bilim insanları daha ileriyi görmek için kızılötesi bir teleskoba ihtiyaç duydu. Nedeni kızıl ötesi teleskopların aradaki toz partiküllerinden daha az etkilenmesidir. Bu teleskoplar ısıya duyarlıdır.
Buraya kadar her şey güzel peki uzayda soğuk tarafı eksi 270 santigrat derece güneşe bakan sıcak tarafı da yaklaşık 60 santigrat derece olan bir ortamda bunu nasıl yapacaksınız? Bu soru yıllarca mühendislerin kafasını kurcaladı. Ve yaklaşık 10 milyar dolarlık yatırım yapıldıktan sonra bu teknik zorluklar arka arkaya fırlatılışların iptal edilmesine neden oldu. Sonuçta kargo çok değerliydi.
Tüm teknik zorlukların üstesinden gelindikten yıllar sonra ve nihayet sonunda 25 Aralık 2021 tarihinde teleskop uzay yolculuğuna başladı. Fırlatılış beklenenden başarılı gerçekleşti. Ve ekstra yakıt kaldı. Fırlatılışından sonra hesaplanandan fazla kalan yakıt sayesinde NASA görev süresinin uzatılabileceği açıklamasını yaptı. L2 bölgesini James Webb için seçtiler. Hubble’ın tersine James Webb’e ulaşmak mümkün değil. Yani eğer bir arıza olursa maalesef müdahale sadece uzaktan yapılabilir.
Aşağıdaki resimde Hubble uzay teleskobu tarafından çekilen ultra derin uzay fotoğrafını görüyorsunuz.

Bu bir animasyon ya da canlandırma değil gerçeğin ta kendisine bakıyorsunuz. Bu Hubble’ın çektiği bir fotoğraf. İşin ilginç yanı bu gördüğünüz evrende küçük bir noktadan oluşuyor. İçerisinde binlerce galaksi var ve bu galaksilerin içerisinde milyarlarca yıldız ayrıca bu yıldızlara bağlı trilyonlarca gezegen. Garip bir şekilde şu an bu resimde yaşayan milyonlarca farklı uygarlığa bakıyor olabilirsiniz. Tabi milyarlarca yıl önceki haline çünkü ışıklarının bize ulaşması çok uzun zaman alıyor.
Benim kişisel görüşüm
Orada birbirlerinden bağımsız şekilde yaşayan ve tıpkı bize en yakın galaksi olan Andromeda’da yaşayan uygarlıkları bilmediğimiz gibi birbirinden habersiz şekilde yaşayan pek çok farklı uygarlık bulunmakta.
İnsanların dünyayı büyük bir yer olarak tanımlamaları garip doğrusu. Galaksinin içerisinde anlamsız bir küçüklükte bir gezegende yaşıyoruz sonuçta.
NASA’nın bulmaya çalıştığı en önemli misyonlarından birisi de uzaylı ve dünya dışı yaşamı kızıl ötesi teleskoplarla tespit edebilmek. James Webb bunların en gelişmiş örneklerinden birisi. Şu an dünya dışı yaşamı bulmada daha önce hiç olmadığımız kadar sonuca yakınız. Sonrası da gelecek ve yeni gelen teleskop daha da büyük olacak. İsmi LUVOIR onun da amacı dünya dışı yaşamı aramak.
Yoksa Stephan Hawking’in dediği gibi dışardaki yaşam bizim için iyi şeyler getirmeyecek mi? Kim bilir belki de öyledir. Fakat radyo sinyallerimiz çoktan güneş sisteminin dışarısına geri dönüşü olmayacak şekilde çıktı. Artık geri dönüş yok eğer uzayda bir tür bizi keşfederse buna hazırlıklı olmak gerek. Tabii bazıları “o kadar uzak mesafeden nasıl gelecekler” diye sorabilir. Uzay zamanın bükülebilir ve değişebilir bir şey olduğundan bir önceki yazımda bahsetmiştim. Teknolojiniz eğer yeterli ise zamanı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Bazılarına bu boş veya şaka gibi gelse de gerçek budur.
Peki dünya dışı yaşamı ne zaman bulacağız? Bilim insanlarına göre cevap yaklaşık yirmi yıl içerisinde. Kızılötesi teleskoplarla gezegenlerde yaşam olup olmadığının farkına varabileceğiz. İşin tuhafı binlerce farklı yaşam türü de bulabiliriz. Bu size de garip gelmiyor mu? Peki bir gün kapınızın zilini gerçek bir uzaylı çalsa buna hazır mıyız?
Sözün sonu
Güncel tahminlerde uzayda 2 ila 280.000.000 farklı gelişmiş uygarlığın yaşadığı öngörülmektedir.
0 Comments