Yaşlanmak ve yaşamak. Kelimeler benzese de anlamları ne kadar farklı. Nasıl bir yaşlı olduğumuza yaşadıklarımız karar versin mi? Nalan Ağdaş yazdı.


5 dakika


yaşlanmak ve yaşamak

Yıllar çabuk geçmezdi hiç

Yirmili yaşlarımın o havalı günlerinde, kırk ve üzerindeki yaşlardaki insanların yaşlı olduğunu düşünürdüm.

Yaşlanmak ne kadar uzaktı bana ve benim yaşıtlarıma o yıllarda. Zaman, o yaşıma kadar öyle yavaş ilerliyordu ki, 18’ime bile ne kadar uzun zamanda gelmiştim.

Belki de o yaşlara gelemezdik bile…

Bitmez tükenmez uzunlukta seneler sonra! o yaşlara ulaşacaktık ki biz.

Zaman da geçmek bilmiyor nasılsa, bu nedenle düşünmeye bile gerek yok o yaşları şimdilerden. Uzun yıllar vardı yaşlanmaya.

Kabullenmediğimiz bazı gerçekler vardır ya, işte yaşlanmakta bu gerçeklerdendir.

Yaşlanma 20li Yaşlarda Başlar!

Bu arada küçük bir bilgi de paylaşmak istiyorum buradan.

Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri uzmanları “Yaşlanma çok erken dönemlerde, 20’li yaşlarda başlar. Bu kadar genç yaşlarda başlayan değişiklikler insanların hücresel metabolizma aktivitelerinden yani ‘metabolik yolak‘ diye tanımladığımız hücre içinde meydana gelen tepkimelerindeki aksamlar şeklinde açıklanabilir. Bazı metabolik yolaklarda pek çok bileşik ve enzim yer aldığı için bunlar çok karmaşık olabilir. Metabolik yolaklar organizmalarda hücre içi dengeleri sabit tutmaya çalışır. Bu sabit tutmayı ve dengeyi bozacak her durum hücrenin bozulmasına, yıkımına yol açar. İşte 20’li yaşlarda başlayan hücre yıkımları yaklaşık 35-40’lı yaşlardan itibaren vücutta iş gören hücre grubunda kayıplara dönüşür. Devam eden bu hücre kayıplarına bağlı olarak hücrelerin yaptığı görevlerde aksamalar, bozulmalar, kesintiler ortaya çıkar. 80’li yaşlardan sonra vücut bu kayıplara karşı iç dengesini koruyamaz ve bunun ilerlemesiyle ölüm ortaya çıkar.” açıklamasını yapmışlar. 1

Gençliğin o deli rüzgarlarına kapıldığımda, aslında zaten yaşlanmaya başlamışım ki bilmeden.

Hayat hep böyle kalacaktı sanki.

Sanki hep böyle genç kalacaktık.

Oysa ellilere geldim.

Hatta önümüzdeki ay ellinin yeni bir tonuyla tanışacağım.

Kırklarda yaşlılık başlar dediğim günlere baktığımda zamanın hiçte yavaş akmadığını görüyorum şimdilerde. Hatta ışık hızıyla gelip geçmiş o güzelim yıllarım. Nasıl olduğunu anlamadan sam yellerinin estiği o yıllar çook gerilerde kalmış. “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler” şarkısını söylediğim anlardan başka, “iyi ki” dediğim günlerimde var benim ama…

Koskoca dediğim 30 yıl geçmiş bile çoktan göz açıp kapayıncaya kadar.

İnsan isterse kendine her yaşta yeter…

İlkokul yıllarımda Trabzon’dayken ev sahibimizin annesi 90’lı yaşlarında sırtına küfesini alıp o yokuşlu yollardan yürür bahçede çalışırdı. Yılların yükü sırtına binmiş iki büklüm kalmış ninemiz, ihtiyacı olmasa bile çalışırdı hep bağda bahçede.

Komşu ninemizle aynı yaşlardaki babaannem ve daha 50’li yaşlardaki anneannemse evden dışarı çıkamaz hep yanlarında olmamızı isterlerdi. Bizim ailedeki yaşlılar çok yorulmazlardı. Komutlarını verirler; biz de hizmet ederdik.

2019’da Viyana’da bindiğim halk otobüsüne binen 80’li yaşlarındaki kadını ise hiç unutmayacağım. Walker yürütecine tutunarak kimseden yardım almadan otobüse bindi. Tepeden tırnağa bakımlı, yürütecine rağmen kendi başına yola çıkmış 80’lik güçlü kadın. Boyalı ve fönlü saçlar, hafif bir makyaj, saks mavisi etek döpiyes takım, bembeyaz gömleğiyle şıklığına hayran kaldım. Fuları, bakımlı elleri, şık babet ayakkabılarıyla otobüse binmeye çalışırken yardım etmek isteyenleri kibarca geri çevirdi. Uygun bir koltuğa oturarak yürütecini katladı.

yaşlanmak ve walker yürüteci

Oysa benim annem, asla walker yürüteciyle otobüse binmemişti. Üstelik o kadından çok daha gençti. Asla sokağa bile tek başına çıkmaz, zaten istese de biz onu yalnız bırakmazdık. Bu yüzden şaşkınlık ve hayranlıkla kadını izledim. İneceği durağa yaklaşınca yürütecini açtı, kilolu olmasına rağmen tek başına ayağa kalkıp düğmeye bastı ve tek başına indi. Yaşlıydı, üstelik hastaydı ama kendi kendine yetebiliyordu. Hem de alâsıyla.

“Maşallah” dedim hayranlıkla izlerken kadını. Eğer bu yaşlara gelebilirsem böyle bir kadın olmayı istiyorum. Kendine yetebilen bir kadın…

Ah yaşamak ah

Ölüme on dokuz yaşımda %97 yakındım. Buna rağmen %3 ihtimali başarmış ve hayata sarılmış biriyim ben. Gençliğin enerjisiyle, sağlığıma yeniden kavuşup eğrisiyle doğrusuyla yaşamaya başladım hayatı. Hayatı, hastalıkları hiç ciddiye almadım. Herkes gibi koşturdum. İşim oldu, kardeşim büyüdü, çocuklarım dahi oldu benim %97 ye rağmen. Sonsuz şükürler olsun. Yaşamam için emek verenlerin yanında, emek verdiklerim de oldu. Ağladım, güldüm, gezdim, okudum, yeni insanlar tanıdım, tanıdıklarımı unutmam gerekti bazen.

Sonra, eskiden sevdiklerimi, yenilerde sevmediğimi de gördüm. Sevdiğim için katlandıklarımı gördüm. Kalbimden ve aklımdan söküp atmak kolay olmasa da arındım onlardan. Hatta hala arındıklarım da oluyor ve yaşadıkça olacak ta. Yaban otları gibi yolup attım gereksizleri hayatımdan. Kim bilir, Yenileri yüreğimde yeşerecek ya da kazıyarak sökülüp atılacak …

Keşke daha önce bunu yapsaydım dediklerim çok oldu. Bazen hayatın akışına bırakmamak gerekiyormuş hayatı.

Keşke korkmasaydım kaybetmekten, konforumdan vazgeçmeyi bilseydim. Daha cesur yaşasaydım. Gereksiz şeylere para harcayacağıma daha çok gezseydim. Sırtıma çantamı alıp, gezseydim diyar diyar.

İlim kendin bilmektir…

İnsan çok küçük yaşlardan itibaren öğreniyor. Matematik, fizik, kimya, edebiyat… sayısız sınavlara giriyoruz. Hayatın anlamını öğrenmeden hayatta en güzel ev, araba, eşya sahibi olmak için sürekli yarışıyoruz. Hep bir telaş, hep bir koşturmaca içinde oradan oraya attığımız kendimizi fark etmemiz epey bir zaman alıyor. En çok ta 20’li yaşlardan sonra hayat jet gibi geçiyor. Tutamıyoruz o yılları. İç huzurumuzu kaybediyoruz. Sakin ve dingin olmak, cesur olmak, kendini sevmek, duygularını anlamak dersleri de olsaydı keşke. Ya da bu öğretileri görebilseydik. Asıl sınavlar bu derslerden yapılsaydı. Dibine kadar içimizdekileri dökebilseydik sınav kağıtlarına. Kendimizi anlamaktan ve anlatmaktan korkmasaydık. “İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” diyen Yunus Emre’yi anlasaydık. Bilimi öğrenirken, kendimizi de anlasaydık.

Hayat tüm canlılar için aynıdır. Doğar, büyür ve ölürüz. Her birimizin bize verilen zamanda ayrı bir hikayesi oluyor. Parmak izimizin asla aynı olmadığı gibi, benzer olsa da bize ait bir hayat hikayemiz var. İnsan nesli dünyaya geldiği andan itibaren acı tatlı birçok şeyle dünyayı değiştirdi. Duygularımızın unutulduğu/unutturulduğu şu yeni dünya düzeninde yaşımızın bir önemi yok. Önce ne istediğimizi, kendimizi anlamadıkça ve sevmedikçe “yaşadım” demenin bir manası yok. Yaşımız kaç olursa olsun, yaşamın tadını çıkardığımız anlarda mutlu oluruz.

Her yaşın ayrı bir güzelliği var. Yaş hanemize gelip oturan rakamlar büyüdükçe yaşlanmayız. Yaşlılık, yaşayacakken yaşamamaktır, miskinliktir. Genç yaşına rağmen nice yaşlı tipler var; miskin, kendine yetmek istemeyen, asalaklar.

İnsan İsterse

İnsan hayatta her koşulda,kendine yetebilir. Yeter ki istesin. Yüzündeki kırışıklıklar, vücudundaki sarkmalar yaşlı hissettirmemeli. Miskinliğe esir olduğunda da yaşlanır insan. Cesaretini kaybettiğinde ya da yaşayamadığı hayata uzaktan bakmasıyla yaşlanır. Ruhunu canlı tutamadığında yaşlanır.

Rahat olmanın anlamını iyice kavramak, mutluluğa yeni kapılar açmak elimizde. Yaşamanın anlamını kavrayamadığımız zaman yaşlanmaya başlarız. Başkalarının yönettiği bir dünyanın içinde kaybolup gittiğimiz anda yaşlanırız.

İnsan ne isterse o olur. 70’lik, 80’lik, 90’lık hatta yüzlük olmak işe yaramazlık anlamına gelmiyor. Yaşlılık ta işe yaramazlık değildir zaten.

Yaşlanmak, bir dağa tırmanmak gibidir. çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş alanınız genişler.

William E. Gladstone

Bu söz bence en anlamlı şekilde anlatmış yaşlılığı. Olgunluk, tecrübe, bilgeliktir yaşlılık.

İnsan isterse her yaşta ve her durumda kendine yetebildiği sürece genç kalır.

Sözün Sonu

Hep bitirilecek bir işimiz var.

Olmalı da.

Yeter ki; ne istediğimizi bilerek, telaşsız, tadına vararak yaşayalım hayatı öyle gidelim.  

Sözümü Nazım Hikmet’in şiiriyle tamamlamak istedim. Hatta kendi sesinden dinleyebileceğiniz şirin linkini de buraya bırakıyorum.

Giderayak

Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak
Kurtardım ceylanı avcının elinden
Ama daha baygın yatar, ayılamadı
Kopardım portakalı dalından
Ama kabuğu soyulamadı

Oldum yıldızlarla haşır-neşir
Ama sayısı bir tamam sayılamadı
Çektim kuyudan suyu
Ama bardaklara konulamadı
Güller dizildi tepsiye
Ama taştan fincan oyulamadı
Sevdalara doyulamadı
Giderayak işlerim var bitirilecek, giderayak

Nazım Hikmet


Like it? Share with your friends!

Nalan AĞDAŞ

"İsmimin inadına gülümsüyorum hayata!" Evlat, Anne, Bir de üniversiteli gençlerin (En sevilen) öğrenci işleri ablası.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments