Plaza Hicivleri | Kaktüs – Orkide

2
317
Plaza Hicivleri - Orkide Gibi Zarafet Kaktüs Gibi Dirayet
Plaza Hicivleri - Orkide Gibi Zarafet Kaktüs Gibi Dirayet

Plaza Hicivleri. İş’liYorum Köşesinin ilk yazısı. Plaza ve Plaza İnsanlarının “oldum” hataları. Hiciv; iğneleyici sözlerle eleştirinin sanatı.


2 dakika


Plaza Hicivleri ile başlasın istedim. İş’liYorum köşesinin ilk yazısı.

Bu sitenin yazıları yayınlanmaya başladığı sıralarda, aldığım ilk sorulardan biriydi. “Bu kadar çeşitli sektör, bu denli hikaye, iş ile ilgili ne olacak içeride?”

Evet “kurumsal hayat” ile ilgili pek çok hikaye de var anlatılacak.  Basım aşamasına bir kala çalınan kitaplarımdan olan ” İş’te Kadın” hikayelerinden bahseder miyim henüz bilmiyorum ama içeriğinin hiciv yüklü olacağını şimdiden belirtmek isterim.

Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Çünkü bazen, bazı cümleler (mutlaka) illaki okuyan kişi de “bana mı yazdı” hissini çağrıştırabilir. Cevap veriyorum. Hepimizin içine içine yazmak istedim 🙂

Hiciv; edebiyat ve sanatta, bir kişi, bir olay ya da durumun, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirildiği bir tür. Eski Yunan ve Lâtin edebiyatında ilk örneklerine rastlanan tarz, Batı edebiyatında bir şiir türü olarak gelişmiştir.

Hepimizin kulağına aşina; plaza insanı, plaza hayatı, plaza dili gibi kavramlar var. Kah her gün gittiğiniz, kah sadece duyduğunuz. Bugün misafirimiz plazalılar!

“En’lerin Beklentisi” Plaza Hayatı

Performans ölçümleri, kurumsallık, iletişim departmanları… Her şey daha “kurumsal” gözükür!

Amaç hep “en iş bilen, en mutlu, en gülümseyen ve en çalışkan” insanlar ile çalışıp; sektöründe ki; ideal “en sadık” kişilere hizmet ederek “en iyi” olmaktır.

İnsanların kocaman binalarda, güneşsiz ama klimalı, makyajlı, bakımlı ama stresli ve uykusuz olduğu her sektör için geçerlidir bu hayat.

Bilenlerin hemen yüzünün ekşimeye başladığı, bilmeyenin de bence “hiç öğrenmemesi gerektiği” bir garip hayat tarzı..

“anti plaza insanı” tadında bir hikaye olsun bu da..


Kaktüsler ve Annem

Hikayeye geçmeden önce ufak bir anektod yazmak da istedim..

Annem !

Annem kaktüsü çok sever, Her çeşit kaktüs bakıp büyütmüşlüğü de vardır.  Ve ofisime de her zaman kaktüs gönderir.

Kimi insanlar dalga geçer bu durumla

  • Aaa sana kaktüs gönderdi; dikenli hem de, ne demeye çalıştı acaba
    • “Gözü olanın gözü çıksın demek istemiştir belki” gibi cevap alırlar diğerlerinden;
    • Başkaları daha iyimserdir. “Kendi çok seviyor ya, seni seviyorum demek istemiş”
    • Bilimsel olarak düşünenler de “radyasyon” der, “Radyasyonu temizliyormuş ya, ondan.”

Aslında altında yatan başka bir mana daha vardır. Hadi oraya bağlayalım..


Plaza Hicivlerinde Tarihi Sır!

Çalışma alanınızda “orkide”niz de “kaktüs”ünüz de mutlaka bulunsun. Fazla fazla bulunsun..

Sözlerim asla yanlış anlaşılsın istemem. Kurumsallık mutlaka şarttır. Bir kurumun ayakta kalabilmesi için kurallar, denetimler ve olmazsa olmazlar mutlaka olmalıdır. Ve başarı; işini aşk ile yaparsan gelir. Mutlu ve huzurlu çalışma ortamı; başarının en önemli anahtarıdır. Bununla ilgili bir hata yok.

Değinmek istediğim hata “olmamışlık” ile ilgili. Hata dan ziyade eksikliğe benim eleştirim. Hadi beraber bakalım.


Konu: 1  – Plaza İnsanları Davranış Hatalarına” Giriş

Esnaflıkta çok çeşitli olmasına rağmen ana başlık olarak en bilinen 3 mertebe vardır ya hani; Çıraklık, Kalfalık ve Ustalık. Bizde bu şekilde gidelim.

Efendim, öncelikle hatalarını eleştirdiğimiz; plaza insanları tayfası;

  • Sen Yenisin Galiba” olarak küçümsenen çömezler, (Çırak olma adayları)
  • Ağzını yamultarak farklı bir dil konuşan tatlı su kurnazları (Daha yukarısı için yapmayacağı fenalık olmayan, usta olamayacak ama bunu bilmeyen kalfalar)
  • Ve bir an önce başına bir şey gelip koltuğunun boşalması dört gözle beklenen “dinozorlar” (Usta yetiştirmiş ustalar) olarak üç kategoriye ayırabiliriz. 

Tekrar ediyorum; sözüm bu mertebelere ve ya buralarda ki herkese değil, bu mertebelerin hakkını vermeyerek burada bulunan insanlar ve hatalarına..


Plaza Hicivleri ‘nde ilk sıra. “Sen Yenisin Galibalar” ve Hataları

Şimdi bu “sen yenisin galibalar” adı üzerinde tecrübesiz, yeni mezun, anasının babasının göz bebeği olarak ne zahmetlerle yetiştirilmiş, okullarından ya da kurslarından bin bir emek, maliyet ve zahmetle mezun olmuş güzel çocuklardır.

Ancak şöyle bir cahillikleri vardır. Plazadan önce mahalle esnafında yetişmemek. Evet doğru, en büyük eksiklikleri bu olduğu için; o kapıdan ilk girdiklerinde kendilerini “oldum” zannedip, bir de öyle göstermeye çalışırlar ki eyvah eyvah..

Cahil Cesaretli bu minik civcivlere tavsiyeler..
  • Hani mezuniyetlerinle küçük dünyaları sen yarattın ya; emin ol “olmadın
  • Büyüklerimizin tabiri vardır “elin kırılsın” derler. Hakaret gibi görünse de, hayır duasıdır bu cümle. Tez vakitte tecrübe edin, işinin ustası ol manasına gelir.
  • Senin pozisyonundan altta olsa da, sakın ha senden tecrübe ya da yaşça büyük olan bir mesai arkadaşına “astınmış” gibi davranma. Sen şimdi çıraksın, onlar kalfa. Usta olmak için ellerin çok kırılacak. İşin sırrının edep olduğunu hiç unutma..

İkinci Sıra; Ağzını Yamultarak! Farklı Bir Dil Konuşan! Tatlı Su Kurnazları!

İşin çıraklık kısmından kalfalık kısmına geçen bu bölüm için eleştirilecek pek çok konu var. Plaza Hicivleri nde;

        Üç büyük sorundan ilki; “Ağız Yamultarak” konuşmak. O “ben çok farklıyım, bakın ne kadar da fazlayım” imaları ile gerçekten jest ve mimiklerinizi o kadar çok hareket ettiriyorsunuz ki. Gerçekten olmuyor. Komik değil; trajikomik oluyorsunuz. Ve “olmamış” duruyor.

    “Farklı! bir dil konuşanlar”; Onları tarif etmeye gerek yok sanırım. Onlar canım dilimizi ne kadar çok katlederse, tecrübesizlikleri o kadar gizleniyor zanneden, klimanın güneşsizliğinden mahvolmuş yorgun rekabet savaşçıları..

    Ya “Tatlı Su Kurnazları” Ayak kaydırmanın, iki yüzlü davranıp insanların arkasından konuşmanın rekabet olduğunu ve hiç anlaşılmadığını düşünen. Rekabet dediğin şeyin dayanışma ve birlikte büyüme demek olduğunu bilemeyen zekigiller onlar.

     Samimi gözüktüğünü zanneden, ama sadece “zanneden”, başarı varsa mutlaka kendindendir diye övünen, tatlı su hareketlerinin anlaşılmadığını zanneden, diğerleriyle arasında “makas farkı” olduğunu düşünen garipçeler..

Her Şeyin En İyisini Bilen Bu Seçilmiş Arkadaşlara Tavsiyeler
  • Gülümsemeyi unuttun, önce gülümse ama gerçekten gülümse ve içten gülümse. Bu belki bir yerler de senin de “iyi insan” olduğunu hatırlamana yardımcı olur.
  • Her ne olursa olsun kendi dilini kullanmaktan vazgeçme, “kültürsüz” değilsin, “kültürsüz gibi davranma”
  • Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ve başkalarını kullanmak ayıp. Emin ol dışarıdan çok “olmamış” görünüyorsun.
  • Yapabildiğin bir şey varsa yardım etmek seni yüceltir. Kullanıldığın anlamına gelmez. İkisinin farkını unutma.
  • Makas farkı insanların edepleri arasında olur. Meslek seçimiyle kaliteli insan olunmaz.
  • Başarı ekip işidir, En alttan en üste kimin gerçekten emeği varsa alkışı da kazancıda o oranda hak eder.

Bu Seviyeye Kadar Olanlara Özel Not
  • Çalışma alanında, gözünün önünde, her yerde fazla fazla bulunsun çiçekler.
  • Hem kulağına küpe, hem ruhuna güzellik olsun. Belki plaza soğukluğunu da kırar.
    • Kaktüs gibi dikenli olmasın elin, dilin. Kaktüsün dirayetini, azmini seç,
    • Gözükmek istiyorsan Orkide gibi zarafeti görsünler insanlar üslubunda. Faydalı olmanın asaletini görsünler.

Ve Son Olarak; “Beklenen Dinozorlar”

     Bu garipler en acınası olanlardır.

Plaza da yetişmemişlerdir. İster devlette ister özel sektörde yetişmiş olsun; onların eğitimleri ilk önce “iş adabı” ile başlar. Plaza onlara “soğuk” gelir.

Disiplinleri böylesi Kurumsal Hayata fazla gelir. Çömez yetiştirir, tatlı su kurnazlarının batırdıklarını toparlarlar. Üstüne kendi işlerini de yaparlar. Çok çalışırlar ama ne işleri biter, ne dertleri..

Vefa bilirler. Ama genelde gördükleri şeyin adı “duygusal bağ yok” tur. Diğerleri onları kandırdığını ve kullandığını düşünür. Bizimkiler “iş adabına” uygun davranır..

Canları acır, çok acır ama yine de ellerinden gelenin en iyisini yapmak için didinir dururlar. Astları onları patron tarafı görür, patronları personelden yana… Onlar masanın her hangi bir tarafı değil; iki tarafı birbirine bağlayan köprüdür…

Siz iyi niyetli ve kıymetli kişilere naçizane bir kaç tavsiye 
  • Tükenme. Evet köprü olmak son derece yalnız, duygusal stresi yoğun ve zor bir mesele. Yola çıkarken konuşulanlar unutulur, yalan olur. Söz uçar, geriye kalan sadece hatıralar olur.. 
  • Sabır sağlığınla oynama. Kim ne düşünür, ne söyler, ne yapar, ne ima ederse etsin; Sabrınla oynama. “Sen kendinden eminsen” (işyeri senin olsaydı ancak bu kadar çalışabilirdin düşüncesi tamamsa) yeri geldiğinde patronlarından bile koruduysan bu şirketi. Alın terinin mükafatı sonuna kadar sana geri dönecektir.
  • Sen vefalısın diye sana vefa göstermek zorunda değil kimse, “göreviydi” diyecekler. Bildiğin şeyleri tekrarlattırma.
  • Aslında sana söyleyecek lafım yok, zaten her şeyin farkındasın
  • Bence en iyisi sen git Orkideyle Kaktüs yetiştir. Tıpkı annelerin “dirayetli ol, dimdik ol, zor şartlarda hayatta kalmasını bil” dedikleri gibi, tıpkı odandakiler ya da gözünün önündekiler gibi

Aslında bakmayın başlığa Plaza Hicivleri dediğime. Evet oralarda çok daha fazla göze batsa da, illaki çalıştığımız yerin plaza olması gerekmiyor. Hayata karşı bir duruş meselesi bu aslında. Olmak ve olmamak meselesi. 

Orkide gibi zarafet, kaktüs gibi dirayet olduktan sonra, her şey “olmamıştan” uzaklaşıyor..

Facebook Yorumları

2 YORUMLAR

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz