Hani Rumeli de derler ya; genelde erkeklerinin çakır gözlü, kadınlarının hamarat; ama hepsinin “her şeye rağmen” çalışkan ve keyifli insanlar diye tanındığı.. Pamuk gibi; pomak.. Biraz Yunanistan, az biraz Bulgaristan..
Kırcali, Razgrad, Eğridere, Debre, Barutin, İskeçe.. Belki bu isimler hiç tanıdık gelmedi kulağınıza.. Belki Debreli Hassan ‘ın hazin türküsü biraz biraz kulağınıza çalınmış olabilir. Olabilir mi; illaki..
Bu hikaye, “suyun te öte yanından gelen azin bir hikaye.. “
Muhacirler kaybedilmiş toprakların aziz hatıralarıdır’
M. Kemal ATATÜRK
Anavatanda Bulgar!, Balkan da Türk.. Arada kalan, ezilmiş, hakları ellerinden alınmış bir garip insanoğlu.. Memleket, vatan, din kardeşliği çok uzakta kalan derin bir sızı.. Atam’ında dediği gibi “kaybedilmiş toprakların” aziz hatıraları..
İsimleri Yunanistan, Bulgaristan olmazdan evvel; tüm milletlerin hani kardeş olduğu yerlerden son gelenlere ait bir çocukluk hikayesi.
Bulgaristan ‘dan Gelen Gelin Abla
Çok küçüktüm.. Tarih net bir şekilde belli değil.. Annemin halasına çoook uzaklardan, suyun öte tarafından misafir gelmişti. Kalacaklardı.. Amcalar kederli, yaşlı teyzeler kat kat giyinmiş, gelin ablalar üzgün, gözlerinde; dokunsan akacak iki damla yaş.. “Rahatsızlık verdik” her lafın başı.. “Olur mu öyle şey. Burası sizin eviniz. El birliğiyle hallederiz..”
Gelin abla; yeni gelin, çocuğu ufak..
Öyle güzel, ama bir o kadar ceylan ürkekliğinde.. Çok bilmiyor Türkçe, ama belli üzüntüsü.. Ara ara kocası geliyor yanına, anlatıyor, izah ediyor, gönlünü alıyor ve belli ki izin istiyor..
Bu arada arı gibi, hiç gocunmadan dört dönüyor evde. Biz misafir gittik ya, hizmet lazım. Çay demlemek, boşalan bardakları tazelemek; sessizce görev olmuş gönlüne.. Rahatsızlık vermemek niyetine..
——–
“Artık dönmeyecekler miymiş?” diyorum. “Neden bırakmışlar evlerini..?” Anlamıyor çocuk kalbim.
“Bak eşyalarını almışlar ama” diyor oradan bir ses.. “Ama eşyalarını da biz alırsak nerede uyurlar ki?”
Ağlıyor sonra.. İki göz iki çeşme, ama usul usul ağlıyor. Derin derin.. Öyle sessizce, ama hıçkırıklarla..
- Benim çocuk gönlümü mü anlıyor,
- garip gurbet kuşu olduğuna mı,
- tamamen değişen hayatına;
- ya da hepsine mi bilmiyorum..
- tamamen değişen hayatına;
- garip gurbet kuşu olduğuna mı,
“Çaydanlığın buharı yakmış” diyor eşi.. diyemiyor “üzüldü çok” diye. Ağlıyor gelin abla “çok yanmış, çok acımış canı diyor” kocası.. “Geçer şimdi..”
Sinirleri boşaldı, mahvoldu, korkuyor diyemiyor.. Buhar yakıyor elini, gönlünü.. Misafir sığındığı evde, hizmet ettiği çayın buharının nemi.. Yakıyor, ağlatıyor..
“Şimdi onların paraya ihtiyacı var ya“. “Tamam verelim o zaman para.”
“Yok öyle bizim vermemizle değil, daha çok paraya ihtiyaçları var. O yüzden bazı eşyalarını satacaklar. Sonra isterlerse biz onlara geri vereceğiz. Yardım olsun diye”
“O bebeğe yardım olsun diye bende oyuncağını alabilir miyim?” “Alabilirsin tabi.. “
…..
El Sürülmemiş Bebek
O bebek kutsal emanet gibi durdu hep benim yanımda. Bir gün geri alacak diye, hep korudum kolladım. Üstelik isterse geri de satmayacaktım. Öyle iade edecektim. Hiç oynamadım onunla, Belki çocuk vicdanım; kendine göre yardım etti ama; bir çocuğun elinden başka bir çocuğa geçen bebeğe el sürmeye, müsaade etmedi..
Şimdi sorsam annemin halasına. “Kimdi onlar, neredeler şimdi..?” Belki o bebek çoktan büyüyüp anne olmuştur. Bi görsem Onları, bebeğini emanetten geri versem. O gelin ablanın ceylan ürkekliğinde ki gözlerine bakıp ben ona çay demlesem.. Ne güzel olur.
Herkes elbirliği ile tüm yardımlarını yaptı. Ama çalışkan olduğu kadar gururlu olan bu akrabalarımız yardımdan boynu eğilmesin diye ellerinde avuçlarında olanları sattı.
Battaniye, koltuk, yatak, yatak odası, dolap…
Siz hiç yeni bir hayat kurmak için battaniyenizi sattınız mı?
Sonra, sonra ne oldu bilmiyorum. Eşyaları ne geri isteyen, ne alan ne satan oldu. Büyük halayla ne kadar irtibattalar onu da bilmiyorum. Ama bu yazı vesile olsun ve ben onları bulayım; gerçekten çok istiyorum..
—
Bulgaristan ‘dan gelen bir battaniye bir bebek evimde muhafazada yıllardır. Sanki hiç sahibi olmamış, sadece emanetçisiymişim gibi..
Eğer bir göçmen kadınına/erkeğine denk geldiyse yolunuz; çok şanslısınız demektir. Onlar azimli, gayretli, güvenilir, emanete hıyanet etmeyen, çalışkan; durmak bilmeden çalışan, bundan gocunmayan insanlardır. Görev bilirler, iş bitmeden rahat etmezler.
Naif, güçlü, ama son derece de vicdan sahibi gönüllerinde yufka yürekler taşır.
Ailesine kıymet veren, kadir kıymet bilen, vefalı muhterem insanlardır. İnsanların gönüllerini hoş etmeyi kendilerine görev bilen, eğlenceli insanlar..
Bu Bulgaristan hikayesi, topraksız kalmış göçmen kuşların; “vatan neydi” sınavının, çocuk kalbinde kalmış minicik bir hikayesi…
Şimdiki göçmenler gibi konforlu değil;
“rahatsızlık verdik” edasıyla
zarif bir çalışma mücadelesi..
Hatıralar,
kaybedilmiş toprakların
aziz insanları..
Önerilen Film -> Naim; Cep Herkülü
* * Bahse konu oyuncak bebek ve battaniyenin orijinalleri kapak fotoğrafı olarak kullanılmıştır. **
0 Comments