Elmas mı Kömür mü?

Elmas mı kömür mü? Direnç ama neye? İşte en az üç milyar yaşında bir motivasyon kaynağı.. Sahi siz kömür mü, yoksa elmas mı olacaksınız?


5 dakika


Saf Karbon… 

Aslında elmas ve kömür tamamen aynı madde… Ama biri gösterişli bir hediye; güç sembolü, diğeri sadece bir yakacak.. Ancak ikisi de saf karbon. Maya; aynı maya.. 

  • Biri en sert kayadan sert, diğeri son derece yumuşak…
  • Biri ateşten gömleğe direnen, baskıyla, basınçla, sıkıntıyla güçlenen elmas, diğeri kül..
  • Biri ham, biri olgun..

Elmasın Kıymeti? 

Pahalı yazımızda da kıymet üzerinde durmuştuk ya biraz. Elması kıymetli yapıp kömürden ayırmasının sırrı zaten pahası.. 

Teknik olarak; dünyanın “doğal madenleri” sıralamasında ilk sırada.. Şeffaf, dayanıklı, ve çok sert. Öyle ki 3547 ⁰C anca eridiği belirtilmiş. Bir de tabi ki en genç elmasın 1 milyar yaşında olduğunu düşünürsek varın kıymetini siz hesaplayın.


Elmas olmak mı? Kömür Kalmak mı? 

1800-1900 tarihleri arasında sufi şair Muhammed İkbal ve Alman Yazar Friedrich Nietzsche yaklaşık aynı zamanlarda bahsetmişler bu betimlemelerden. Birbirlerinden son derece ayrı görüşlere sahip olsalar da konunun anlamı açısından son derece “bütünsel

Kömür ile elmas aynı karbon sayısına sahip. Ancak moleküler yapıları sebebiyle biri elmas, diğeri kömür. İnsanı düşünelim; herkes topraktan yaratıldı. Ancak ahlâk, merhamet, vicdan gibi kimyasal bağlar, onun asıl cismini belirler.

Prf. Dr. Aziz SANCAR
(Moleküler Biyolog)

Elmas ve kömür aynı karbon sayısına sahip olmasına rağmen biri çok sertken diğeri çok yumuşaktır. Elmas dışarıdan tonlarca ağırlıktaki basınca maruz kaldığı için bunca serttir. Kömür basınca, zorluğa ve yontulmaya maruz kalmadığı için bu kadar yumuşaktır. Kimin elmas kimin kömür olduğuna ancak onlar bize kim olduklarını gösterdiğinde emin olabiliriz. Diğer türlü hem kendimizi hem de karşımızdakini üzmekten öteye gidemeyiz.

Friedrich Nietzsche
Kaderini Sev, Çünkü Aslında Hayatın Bu

Ve Sufi Şair Muhammet İkbal hikayesinden;

 

Madende kömür elmasa dedi; 

“Ey zeval bulmamak tecellisine mazhar olan! Parıltı vadisinin sultanı. Biz arkadaşız, nemiz varsa aynıdır. Cihanda varlığımızın aslı birdir. 

Ben karanlık yüzlüyüm; değersizliğimden madenimde ölüp gidiyor, ezilip ateşe veriliyorum. Sen padişahlar tacının üstüne çıkıp oturuyorsun. Bakan bir daha bakıyor ışıltına.

Benim toprak kadar bile kıymetim yok. Çünkü mayam kötü. Sen güzelliğinle aynaların kalbini hasetten parçalıyorsun. 

Ayrıca benim karanlığım buhurdanları aydınlatıyor. O halde benim mahiyetimin, cevherimin kemali küldür.. Herkes beni tekme altında ezer. Varlığımın metaını ateşe verir. 

Bende varlık namına ne var ki? Benim bu halime ağlamalı. Bilir misin benim varlığımın olup olacağı nedir? Boşlukta dalga dalga süzülen kıvılcımlı bir duman. 

Senin yüzünde, huyunda yıldızlar gibi. Her yanından ayrı bir güzellik fışkırıyor. Bazen bir kayserin göz nuru olursun, bazen bir hançer kabzasını süslersin. Nedir seni benden üstün yapan, nedir seni gözlere gönüllere cazip kıldıran?“

Bunun üzerine Elmas; 

“Ey ince düşünen ve ince gören arkadaşım. Kara toprak; pişip olgunlaşınca yüzükleri süsleyen mücevher olur. O kara toprak, etrafıyla mücadele ede ede pişer ve taş kesilir. Benim vücudum bu pişkinlik neticesinde parıl parıl hale geldi. Sinemde ne tecelliler zuhur etti. Sen ham kaldığın için böyle hor, hakir oldun. Vücudun yumuşak olduğu için yandın. 

Sen toprağın üstünde hiç acı çekmeden oluştun; ben zamanla; karanlıklarda sıkıntıyla pişerek yandım. Yüreğimin ışığıyla aydınlandım. Geçirdiğim değişim çarem oldu. 

Elmas olmak istiyorsan şayet; yani acılarla piş ve sabret. Ölesiye çalışan, güçlüklere saldıran insandır alemini aydınlatan. 

Hayatın şerefi sert ve mukavim (dayanıklı, dirençli, güçlü) olmaktadır. Acz, değersizlik; pişkin ve olgun olmamaktan ileri gelir.

Elmaslar yerin yaklaşık 150-160 km. altında dünyanın manto tabakasında oluşur; yerkürenin kabuğuyla süper sıcak çekirdeğinin arasındaki katmanda. Elmasın özü olan karbon aşırı basınç ve ısı altında elmasa dönüşür. Kömüre ise 3-3,5 km. derinlikten sonra rastlanmaz.

Direniş, direnmek. İşte sır buydu.

Mesela altının ateşle saflaşması gibi, cevherin kıvamı da; çeşitli sıkıntılara verdiği direnişle ışıldayıp “oluyor” olması. 

Saflaşıp kıvam alması, demlenmesi, tavına gelmesi için; ham kalmamak adına.. 

Tıpkı bizim hayatlarımız gibi değil mi?

Sonuç olarak;

Sıkıntılar belki bizim kömürden elmasa dönüş hikayemizdir olamaz mı?

Sahi sizin tercihiniz hangisiydi?


Like it? Share with your friends!

ilknur.tv

Efdal ve İlker'in annesi, Kerim'in kıymetlisi 1998 yılından bu yana "Kurumsal Hayat"ta yönetiyor ve organize ediyor. Sosyal Farkındalık ve Sorumluluk için, her alanda, "sanatla" çaba sarf ettiğini düşünüp; BiRiKiYOR

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments