Hayrettin Karaca desem, Toprak Dede desem… TEMA desem size. Toprağa, doğaya adanmış bir ömür onunki. Bugün birinci ölüm yıldönümü.


5 dakika


Hayrettin Karaca desem, Toprak Dede desem… TEMA desem size. Toprağa, doğaya adanmış bir ömür onunki. Bugün birinci ölüm yıldönümü. 20 Ocak 2020 tarihinde toprağın koruyucusu güzel insan ayrılıp gitti aramızdan. 16-22 Kasım Erozyonla Mücadele Haftası’nda başlamıştım anlatmaya O’nu ve yol arkadaşı Yaprak Dede Nihat Gökyiğit’i biraz. Ama daha çok anlatılması ve örnek alınması gereken bir hayat.

KIRMIZI SÜVETER

Ben O’nu TEMA ve ülke toprağı için yaptığı çalışmalardan ayrı tutarak üzerinde kırmızı süveteri, elma yanakları, hep gülerek bakan gözleriyle Muazzez İlmiye Çığ ile katıldığı televizyon programlarında sevmiştim. Nasıl tonton, nasıl güzel konuşan, sevgi dolu bir insan olarak yaşına ve adanmışlığına hayran kalarak sevmiştim.

Düşünün Hayrettin KARACA hepinizin bildiği bir zamanların popüler triko markasının sahibiydi ve hep aynı kırmızı süveteri giyiyordu. Katıldığı programda da sordular hep “Neden” diye. O’nun cevabı da hep aynı oldu.

“Param var ama hakkım yok. Fazladan aldığınız her bir tüketim malzemesinin doğaya bedeli var.”

Hayrettin KARACA

Üstüne basa basa, altını çize çize hatta sesimi duysanız bağıra bağıra söylemek istiyorum bu sözünü. Paranızın çok olması size dünyayı böyle hoyratça tüketme hakkını vermez. Her bir ürünün ortaya çıkarılırken tükettikleri ya da kullanıp attığınızda verdiği zararı lütfen düşünün artık. Böyle bir hakkımız yok. İhtiyacımız olmayan şeyleri satın almayarak doğayı koruyordu alabilirliğine rağmen. “Al, tüket ve yok et” diyen bir topluma savaş açmıştı kendi kendine ve bununla gurur duyuyordu. Ben de O’nun izinde olduğumu her seferinde dile getiriyorum size. Mesela Satın Almama Günü‘nde “Madde bize hizmet için var fakat biz maddenin peşinde koşar hale geliyoruz, geldik hatta.” diyorum. Sadeleşerek yaşamanın güzelliğini böyle anlatıyorum; “Daha az eşya, daha az hırs, yarışacak yada kendini kanıtlayacak daha az insan. Mutluluk bu olsa gerek. Çünkü sana kalan çokça zaman, tamamen kendin için!” 

HAYRETTİN KARACA KİMDİR? GELİN YAKINDAN TANIYALIM.

O’nu tanımak için hiç kuşkusuz TEMA‘yı Nihat Gökyiğit’le birlikte kurmalarını ve dolayısıyla Ali Nihat Gökyiğit’i tanımanızı istiyorum. Bir vakfının, botanik bahçesinin ve bitkilerle ilgili bir araştırma derneğini kurmuş olan, TEMA’yı kuran ekibin içinde olan bir zengin işadamı. Ki hiç ihtiyacı olmayacak kadar varlıklı ama ömrünü adamış bir insan. Bakın inceleyin diye ekliyorum buraya internet sitesini.

Bizim Çiçekler

Benim Hayrettin Karaca ‘yı tanıyıp sevmeme sebep olan diğer bir insan Muazzez İlmiye Çığ. Atatürk sevgisi, ülke için yapılması gerekenleri anlattıkları sohbetleri mutlaka bulup izleyin.

Gelelim Hayrettin Karaca’ya. Alternatif Nobel Ödülü kabul edilen Doğru Yaşam Onur Ödülü’nü almış bir toprak sevdalısıydı O. Birleşmiş Milletler 1993 yılında yaptığı çalışmalardan ötürü O’na Orman Kahramanı ödülünü verdi. Ve sayısız ödül, sayısız başarı, binlerce ağaç…

4 Nisan 1922 tarihinde Bandırma’da Kırım göçmeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Hayrettin Karaca istemeye istemeye babasının triko örme işini devralmış ve o yıllarda çok büyük başarıya imza atarak bir marka yaratmıştı. O yıllar için şöyle diyordu;

“Ben sanayici olmak istemiyordum. İstediğim edebiyatla ilgilenip kalan zamanımı doğayla iç içe geçirmekti. Fakat o günlerde babamıza karşı çıkmak söz konusu değildi.”

Hayrettin KARACA

Ellili yaşlara geldiğinde Türkiye’nin ilk özel arboretumunu kurdu Yalova’da. Hala dünyanın sayılı merkezlerinden biri. Gezdiği gördüğü her yerden tohumlar, fidanlar toplayıp araştırmalar yaptı.

1992 yılına geldiğinde erozyonla yok olan topraklara dayanamayarak yoldaşlarıyla beraber TEMA’yı kurdu. Bir karış toprağın, bir parça ağaç gölgesinin, bir damla suyun değerini anlattı durdu yıllarca. Durmadan usanmadan toprak sevgisini anlattı Toprak Dede diliyle. Dili öyle yumuşacık, öyle yargılamadan ve öyle öğreticiydi ki. Kırmızı yanakları sevgi dolu bakışı hiç unutmayacağım. O kırış kırış elleriyle ağaca sarılışını da öyle.

Belki de göçmenlerin oradan oraya savrulan hayatlarında bir karış toprağın değerini en iyi bilen kişiydi, bu sebepten doğmuştu toprak sevgisi. Belki benim de bir Kırım göçmeni olmam sevdirdi bu kadar, kendimden gördüğüm için.

Ben O’ndan çok şey öğrendim.

Hayatta en önemli şeyin bizi yaratan doğa olduğunu, ihtiyacım olandan daha fazlasına sahip olmanın arsızlık olduğunu, geleceğe mal mülk bırakmaktansa doğru korumanın ve üretmenin evla olduğunu öğrendim.

Doğayı korumak uğruna durmadan bildiklerimi başkalarına aktaracağıma ant içtim O’nun gibi. Bir Toprak Dede, Toprak Nine olamayacaksam bile aldığım nefesle birlikte doğayı koruyacağıma söz veriyorum.

Size de çağrım budur. Doğayı koruyun her ne pahasına olursa olsun. Daha önceki yazılarımda da olduğu gibi tüketmeyin üretin. Ancak böyle güzel bir gelecek bırakabiliriz torunlarımıza.

Gelecek nesiller tarafından güzel anılmak dileğiyle tıpkı O’nu öyle saygıyla andığımız gibi.


Like it? Share with your friends!

Figen DEMİRTAŞ
Sayılardan ve ünvanlarından sıyrılmış bir emekçi. Hayatın her daim öğrencisi. Kadın, anne ve yazmaya sevdalı bir hayalperest.

0 Comments

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Comments

comments

Powered by Facebook Comments