İstanbul Boğazı
İstanbul Boğazı var bugün günübirlik gezilerimizi yazdığımız köşemizde. İstanbul’u gezmenin tam zamanı, bayram nedeniyle boşalmışken bu fırsatı değerlendirin mutlaka.
İki yakanın incileriyle biraz İstanbul gezelim beraberce bugün. İstinye, Tarabya, Beykoz, Anadolu Kavağı, Poyrazköy ve daha fazlası.
Gezmek deyince aklınıza alışveriş merkezinde dolaşmak yerine mis gibi deniz havası almak geliyorsa benim gibi sizin de aklınıza, işte şahane bir rota size. Doğal güzelliği, iki yakada uzanan yalıları, denizin masmavi parıltısı, sahildeki insanların hatta martıların coşkusuyla ömür uzatan bir gezi bu.
Yanınıza alacaklarınız; mevsime uygun giysi öncelikle. Benim gibi güneşte yanmamak için güneş kremi ya da beyaz ince koruyucu bir giysi, belki bir şapka, güneş gözlüğü, spor ayakkabı ve tabii ki şahane bir fotoğraf makinesi. Termosunuzu da doldurursanız çayla, sahilde simit ve peynirle başlayabilirsiniz güne. En önemlisi beraberce gezmekten zevk alacağınız, dırdırlanmayan yol arkadaşlarınız olmalı tabii ki.
Haydi başlayalım.
İstanbul Boğazı Turumuz Başlasın.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ile Yavuz Sultan Selim Köprüsü arasını karşılıklı gezeceğimiz bir tur bu. Nerden isterseniz oradan başlayabilirsiniz. Aslında hepsini bir güne sığdırmak mümkün değil ama güveniyorum size yapabilirsiniz. İstanbul’un bu taraflarında trafik nispeten daha rahat. Emirgan’dan başlayıp Beykoz’da sona erecek bir tur. Size bazen İstanbul’da olduğunuzu unutturacak bir huzur verecek emin olun.
Önce Avrupa Yakası
Sabah Kahvaltısı Emirgan Korusunda

Emirgan Korusu içindeki köşklerle, lale bahçeleriyle görmeniz gereken yerlerden biri. Sarı Köşk, Beyaz Köşk ve Pembe Köşk 17.yüzyıldan kalma yapılar. Eşsiz manzaralar sunan seyir teraslarına doyamayacaksınız kesinlikle. Çocuklarınızla gitmişseniz, onlar bir taraftan koşup oynarken siz de çimenlere yayılıp bütün negatif enerjinizi toprağa akıtabilirsiniz. Orada termosunuzdaki çayla beraber kahvaltınızı yaparak başlayabilirsiniz sabaha.
İstinye, Yeniköy ve Tarabya…
Sırasıyla Boğazın Avrupa yakasını süsleyen incilerdir adeta. Sahilin tam ortasındaki İstinye Devlet Hastanesi sanırım en güzel manzaraya sahip hastanesidir Türkiye’nin. İstinye’deki yat limanı, Yeniköy’deki tarihi yalılar bölgeyi gezenlere derin bir “ahh!” çektirse de manzaranın keyfine doyum olmaz. Belki sahilde bir kahve içip boğazın güzel sularına, başınızın üzerinden uçup giden martılara dalabilirsiniz. Tarabya biraz daha hareketli. Zamanının gazino kültürüyle meşhur.
Sarıyer
Hem doğal hem de tarihi güzellikler açısından cennettir. Su kemerleri görülmesi gereken yerlerdendir. II. Mahmut, Topuzlu, Kirazlı ve Valide bentleri ile Bahçeköy ve II. Mahmud su kemerleri ilçe sınırlarındadır. Belgrad Ormanı içinde yer alan gezi yolları ve piknik alanları tertemiz oksijeni ile neredeyse İstanbul’un akciğerleridir. Plajlarıyla da ünlüydü bir zamanlar. Ancak şehirleşmeye teslim oluşuna gezerken sizlerde çok üzüleceksiniz. Kilyos’ta yer alan plaj faaliyetine devam etmekte. Tarihi binalar çok dikkat çekicidir. Konsolosluk binaları, kasırlar, köşkler, yalılar, iskeleler, kiliseleri görebilirsiniz.

Rumeli Kavağı, Garipçe, Rumeli Feneri
Aslında Sarıyer ilçesine bağlıdır buralar da. Ancak ben farklı başlık açmak istedim. Çünkü gerçekten bunu hak eden bir güzelliğe sahip. Boğazın Karadeniz’e açılan kapısının Avrupa yakasında bulunurlar.
Rumeli Kavağı midyesi, taptaze balıkları ve inciriyle meşhurdur. Türkiye’nin pek çok yerine buradaki Midyeciler Çarşısından gönderilir midye. Plajlarıyla ünlüdür.

Hemen sonrasında da Rumeli Feneri karşılar sizi. Şirin bir balıkçı köyüdür burası aslında. Burada göreceğiniz fener Kırım Savaşı sırasında tam karşısındaki Anadolu Feneri ile birlikte çalışmaya başlamıştır.
Balıkçı barınakları ve salaş restoranlarıyla Rumeli Feneri ve hemen sonrasında gelen Garipçe köyü eminim ki hoşunuza gidecek.

3.Köprüden Karşıya ve Anadolu Yakası
Anadolu Kavağı, Anadolu Feneri, Poyrazköy
Ve ardından Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden karşıya geçiyorsunuz. Orada sizi gene şirin bir fener ve salaş restoranların olduğu Poyrazköy ve Anadolu Kavağı karşılayacak. Karadeniz’e açılan boğazın doğu tarafındasınız artık. Avrupa yakasını karşıdan izleyeceksiniz. Feneri ve hemen ardından Yoros Kalesini gezebilirsiniz. Sonrasında da Anadolu Kavağı’nın dar sokaklarında bir fotoğraf turuna geçebilirsiniz. Güzel bir balık ziyafeti çekebilirsiniz kendinize ya da mis gibi dondurmalardan yiyebilirsiniz burada. Beykoz’a doğru yol alırken de Hz. Yuşa Tepesi’ni ziyaret edebilirsiniz.

Anadolu Kavağı Yoros Kalesi Poyrazköy
Beykoz
Ve gezebildiyseniz saydığım her yeri, burası da son durağınız olacak. Dediğim gibi gez gez bitmez aslında. Ama bayramda boşalan şehri hızlıca gezebilmek için bir fırsat size. Merkezdeki Abraham Paşa Korusu ve Kanlıca’da bulunan Mihrabad Korusu görmeye değer. Beykoz tarihi yalıları ile de çok ünlüdür. Hidiv Kasrı ve Anadolu Hisarı’ndaki Hekim Paşa Yalısı bunlardan birisidir. Ve daha bir çok yalı ve tarihi eser vardır bu çevrede görmeniz gereken. Ne yiyeceğiz diye sorarsanız yine Kanlıca’da yoğurt mesela. Ağaçların benim için çok önemli bir yeri var biliyorsunuz. Kültür ve Tabiatı Koruma Vakfı’nın korumaya aldığı Kaymak Donduran da 200 yaşındaki Kestane Ağacı, Beykoz Çayırı’ndaki 200 yaşındaki Çınar Ağaçları da mutlaka ziyaret edilmeli.
İki Köprü Arası İki Yaka İstanbul Boğazı

Canım İstanbul Boğazı. Sen ne güzelsin. Napolyon Bonapart “Dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu” demiş. Öyle bir şehir İstanbul. Ve Boğaz da incisi.
İyot kokusu ve masmavi bir denizi gezdik bugün. İki yakanın kendine has mahalleleri, bazen dar sokakları bazen masalları andıran yalılarıyla… Limanlarda hayallere götüren lüks yatlarla ağları çeken balıkçının teknesi arasında gezdik İstanbul’u.
İstanbul gez gez bitmez bir şehirsin sen. Bir sonraki yazımızda başka bir güzelliği ile buluşmak umuduyla.
- Kapadokya, Güzel Atlar Ülkesi
- Abant
- İZMİT KÖRFEZİ
- Marmaris Cennetleri Selimiye Bozburun Söğüt
- Ağva, Şile ve Kaş Kuzeyden Güneye
5
5